gökyüzüne sıkılmalıdır içerideki onlarca kurşun kadar ağır ukte, hayal, düş... içeride bırakılmamalıdır hiçbiri! yoksa kokarlar! ruhtaki barut kokusundan girilmez içeriye! kimse de gelmez zaten böyle bir bedene!
sürekli hareket halinde olunmalıdır! bunun en iyi yöntemi de yolculuktur! belki çare değildir mutsuzluğa! yine de hareket edilmelidir! çünkü; aynı yerde durduğu sürece nesneler ve insanlar kokmaya başlarlar! leş gibi olurlar! yanlarına yaklaşılmaz!
güneş ışınlarının 8 dakikalık bir gecikme ile dünyaya ulaştığı gerçeği yaşam felsefesine dönüştürülüp, hayat tarafından geri tepilmemek için 8 dakikalık tolerans tanınmalıdır tüm geç kalanlara! geç kalınmışlıklara!
korkulmamalıdır! bir gece, anne-baba uyurken emektar silah, oturma odasındaki duvardan sökülmeli, arka bahçeye gidilmelidir! gökyüzüne sıkılmalıdır kurşunlar! gökyüzünde olduğunu iddaa edeni alnın ortasından vurmak için!
bu eylemden sonra, ister hayat tarafından geri tepinilsin isterseniz silah tarafından, farketmez! cesaret edilebilmiştir! evreni yarattığını iddaa eden vurulmak istenilmiştir! iki kaşının ortasından! hayata başlama vuruşunu yapana "ben burdayım" denilmiştir. kendi lisanımızca!
o ister ölsün! ister ölmesin! o ister olsun! ister olmasın!
ruhu, bedeni içinde sıkışıp daralmışken, içte, gökyüzü gibi büyüyen, gökyüzü gibi çatırdayan, eğilip bükülen ve faci bir komploya getirildiğini, diğerlerinin görmek istedikleri ve gördüklerinden daha fazlasının olduğunu alttan alta sezinleyen her kişinin gözlerine vurulan bir mühürdür.
o mühürlü gözler uzaklara dalar hep, kan renginde bir güvercin olur da, kelimeler, sözler, dipsiz kuyular içerisinde kararır, daha doğrusu karanlık bir şekilde ışıldar.
hayatın verdiği sözleri tutmaması demektir bu. "sana verecek, seni doyuracak bir düşüm yok, çık git oyunumdan" demesidir.
hayat bizi tekmeler ve biz de hep aşağılıkça bir kabullenmeyle, " 'yalnış' yoldayım" düşüncesiyle olduğumuz kişiyi inkar ederek, en dipteki, en yabani ve de vahşi duygularımızı körelterek deyim yerindeyse 'en basitleştirilmiş ve de uyuşturulmuş' kişiliklere sırtımızı dayar, mutlu olduğumuzu düşünürüz.
hayat tarafından geri tepilse de, bir kez için bile olsa, derinlerdeki etin lezzetini tatmış olan kişi yeniden sebze yiyemez.