sadık yalsızuçanlar ve haziran 2008 tarihli müzikal denemelerle örülmüş bir kitap. erkan oğur ile açılan sahne kara toprak narlıktır/güzellik bir varlıktır ile kapanıyor. sadık yalsızuçanlar bu kitabını kaleme alırken elbette nota/akor/ses düzlemi üzerinde gidip gelmemiş yalnızca. bahsettikleri arasında kabaca sufilik/kalp/kendini arama/bulma süreçleri ile müzisyenin doğasında olması gereken bilgelik gibi unsurları da gözetmiş sağolsun.
kitapta yer alan denemelerdeki kimi müzisyenleri dinlemeseniz bile -ki ben nazan öncel sevmemekteyim(ilk birkaç albümünü saymazsak)- o müzisyenlerin içinde yer alan şair kimliğine vurgu yaparak açığı kapatmış. yani aslolanın gei-do yani insanın kökene ulaşmak üzere girdiği bir yol olduğunu söylüyor. kimi yerlerde şarkı sözlerini müellifinden bağımsız yani anonim gibi görüyorsunuz.
içinde şiirlere/şairlere bir turist ömer selamı da çakılmamış değildir. haddızatında bu kitabı yalnızca müzik ile alakalı denemelerden mürekkep bir kitap gibi görmeyiniz reca ederim.
bunca olumlu yana rağmen kitabı basan yayınevi- ki kapı yayıncılık oluyor bu- içinde imla hataları ile örülü bir sarmaşık resmetmişler. neşet ertaş olmuş neşet ertaç ve daha buna benzer nice yazım/imla hatası. neyse bu özensizliği affedebiliriz son tahlilde.
müslüm baba bir gün, yoksulların paralarını alıp zenginlerin bankalarına aktaran bir zalime rastgelince fena halde sinirlenerek - yav dedi, sen yılan mısın, baykuş musun? dokunduğunu zehirliyor, konduğun yeri yıkıyorsun. zalim baba'nın sözlerine çok kızdı - sen bu işe karışma moruk deyip çekip gitti. o günün gecesi, adamın binasında yangın çıktı. ne varsa yanıp kül oldu. müslüm baba bir yakının düğününden dönüyordu ki etiler'deki görkemli binanın yandığını görünce çek oraya dedi.
tefeci saçını başını yoluyor nasıl olur, onca güvenliğe rağmen, bu ateş ocağıma nasıl düşer diye dövünüyordu. yaklaş oğlum dedi şoföre müslüm baba. camdan sarkarak, sızlanıp dövünen adama '' yoksulların ahından düşmüştür dedi'' ve uzaklaştı.
friederich nietzsche, '' bir sanatçının işi konuşmaya başladığı zaman kendisi susmalıdır'' der. bunun ülkemizdeki en seçkin örneği erkan oğur'dur. bir söyleşisinde- buna söyleşi denirse eğer- kurduğu en uzun cümle şu idi: '' müzik sessizliğe doğru devam ediyor''.
sağ-sol çatışmasının şiddetli olduğu günler... neşet ertaş saray sinemasında konser veriyor. gençler dönemin gözde sloganları ile örülü şarkılardan isteklerde bulunuyorlar. neşet ertaş biraz sustuktan sonra her zamanki mütevazılığı ile şöyle der:
ağam, biz böyle parçalar bilmeyiz. biz gönülle çalar, gönülle söyleriz.
....
her kelimesi yaşantımıza yeni şerhler düşen bir kitap bu. özellikle neşet ertaş bölümü benim en sevdiğim kısımdır ki hiçbir kitabı okurken bu kadar duygulandığımı hatırlamıyorum.