"gelecegi birakin cocuklugunuda herkez oyuncagiyla oynuyorken ben tecavuze ugruyordum herkez ruya gorurken ben ruyamda sadece o tecavuz sahnelerini goruyordum, yani benim cocuklugumu calmadilar benim ruyama kadar caldilar, benim gece uykuma kadar caldilar..... bizler ailelerimize kirgin olmayalimda, ben aileme kirgin olmiyimda onlar mi bana olsun."
diyor bir hayat kadini arkadasimla yaptigi roportajinda,
neden orospulara hayat kadini diyoruz denilmis, bu kadinlarin hayat hikaylerini kim bilebilirki?
kim hic tanimadigi kisiler tarafindan gunlerce saatlerce aci cekmek ister? kim dovulmek ister? hirpalanmak ne dusundugunun ne hissettiginin kimsenin umurunda olmamasi.....
onlar hayat kadini hayat en agir yuku onlara vermis hayat kadini onlar hayatin hic yuzlerine gulmedigi kadinlar !
kadın tutuktu, sustu. mavi dese, o kadar sonsuz muydu hayatı?
peki ya yeşil dese? cıkk, o kadar müreffeh bir gün yüzü gördüğü tek gün hatırlamıyordu ki biçare.
sarı? olabilirdi, nasıl olsa hayatı hep soluyordu anbean...
ama onda da bir umut yok muydu, ertesi bahara çalacak ayların müjdesine dair?
peki ya kırmızı? onca ihtiras dolu adamların altında kıvrım kıvrım inliyordu işte!
iyi ya, sorunda buydu zahir... iştah ve ihtiras berikilerinde, hüzün ve kahır kendisindeydi. zevk denilen şeyi öğrenmemişti ki? daha on ikisinde zehirlenmemiş miydi bir kömürlük girişinde bedeni ama önce ruhu? olmaz, kırmızı onu daha da çok kışkırtıyordu, bu insani paylaşımın hayvani tarafını yaşadığı için hayatı boyunca!..
peki ya siyah? tam onun rengiydi o vakit... matemi dibine kadar vurduracak, ruhunu tek sözle açıklayacak kadar apaçık, peyderpey gerçeği muştalayacak kadar yalındı, asildi de üstelik. bir kerecik de olsa asillik ona yakışsaydı ya bu dünyada... ııı-ıhhh; o da olmazdı. kızı ela vardı, adını gözlerinden alan piç olan yavrusu: sinesi, hayatı, ömrü olan kızı. onunla hayat siyah olur muydu hiç?
atıldı apansız, düşünmedi bu defa çokça zihninde:
"gri" dedi boğuk bir sesle...
sustu beriki küçümsemesiyle...
sonra başladı sert herzeleriye:
"soyun!.."
mutluydu kadın, şuncacık sohbet edeni çıkması bile güzeldi satılmadan önce vücudu. ruhu mu dediniz? haydi canım, kimin umurundaydı ki onun izdüşümü...
birinin şuncacık sohbet etmesi de onu düşünmesinden ya da merakından çok, hayvani içgüdüsünü palazlamaktı. epi topu yapacağı sokmak-çıkarmak işini kallavi tarafından süslemekti!..
itiraf edilmeli ki bir gizli meraktır her kadında.
seksin özgürlüğüne dair, adını bilmediğin bir adamın senin adını bilmiyor olmasına rağmen oldukça kutsal bir şeyi paylaşmak, seni yarın hatırlamıyor olacak muhtemelen karısına sevgilisine askere artık neyse dönecek ve sen oyunun bilinen ahlakın bütün kurallarından parayla ayrılmış olmak.
erkeklerden çok kadınların cinselliği bastırdığı toplumda çaresiz kadınları içgüdüsel olarak düştüğü ilk yoldur. namus meselelerinden kaçanların vardığı nokta bunun bir güç olduğunu keşfetmesidir. ve bu güç onun bir parçasıdır.
tabi ki ne çok idealistim ne de acılar çeken ne zorluklarla bu işi yapan kadınlara lafım.
hem kadınlıklarını kullandırdıklarını düşünmüyorum, hem hiç bir kadın rahime sıkışcak kadar basit değildir.
hayat kadınlığını kutsal olarak addedenlerin yaşadığı bir ülkenin acı gerçeğidir. genelevlerini isteyenler "iyi de yolda, sağda, solda kadınlara mı saldıralım. orada tatmin oluyoruz," diyorlar; ancak bir gerçeği unutuyorlar. annesinin genelevde çalışmasını isteyen var mıdır aramızda? peki ya eşinin? kızının hayat kadını olmasını isteyen veya isteyecek olan? kız kardeş, hala, teyze, kuzen, yeğen? bu soruya kimse evet demeyecektir (evet diyen varsa özelden bana mesaj yazsın ona gerekli cevabı vereyim). o halde ne hakla istiyoruz genelevlerinin varlığını? unutmayalım ki oradaki hayat kadınları da (ki eminim belki hiçbiri bu işi seve seve yapmıyordur, o bataktan kurtulabilseler hemen kurtulacaklardır) bir annedir, bir abla, hala, kız evlat, eş veya ne bileyim teyzedir. kendi akrabalarımız için istemediğimizi başkalarının akrabası için istemek iyi bir şey mi? hiçbir şekilde çoğunluk tatmin olacak diye azınlık da olsalar o el üstünde tutulası kadınlarımızı feda edemeyiz. onlara diyemeyiz, "hadi sizin göreviniz bizi tatmin edip, sapıklık yapmamızı önlemek." böyle çarpık bir zihniyet yok. yolu bir şekilde oralara düşmüş olanlar bu dediklerime kızmasın ve de kusura bakmasın; ama kendimiz için istemediğimiz bir şeyi başkası için istememe düsturunu sık sık ihlal ediyoruz gibime geliyor. çok acı.. çok..
anormal olan insanlık dramlarının normalleştirilmesinin
-sıradanlaştırılmasının ilk adımı
o yüzden pervasız ve umarsızız
başkalarının acısına gülüyoruz ne yazık
yazar arkadaşlar alınsın biraz.
şair şükrü ersöz ün bir şiirinde keder ve yanlızlık dolu hayatlarını
bir hayat kadınının kendi dilinden anlatıyormuşçasına etkileyici bir üslupla aktarmıştır,
lütfen şiiri okuyunuz.
Genelev Mektupları
I.
Tenime yabancılaştım, etime
Göğsüme kollarıma kalçalarıma
Bacaklarıma yabancılaştım.
Saçlarım o eski güzelliğini
Çoktan yitirdi
Şimdi yalnız bilmem neden
Zaman zaman yüzüme vuran
Bir utancı perdeliyor sadece.
Oysa önceleri oysa eskiden
Salınca tarkları tel tel
Düşle ülkesinden sevgiler ülkesinden
Yağmur serinliğinde, incecik
Yumuşacık bir el
Bulutlardan yüreğime kayardı.
Gözlerim kaçamak bakışlarda
Kirpiklerim kırık
Boynum bir çocuğun pembe ağzında
Ürperdikçe uzardı.
Dudaklarım dersen, dudaklarım
Öptüğüm aynalarda kaldı.
Tenime yabancılaştım, etime
Acıma sevincime insan yanıma
Kendime yabancılaştım.
II.
Giysiler alırım nedense
Nerelerde ne zaman giyeceksem
Bir eski alışkanlık işte
ilk gençlikten kalma.
Oysa bir dantel külot bir gecelik
Çok bile.
(Şimdilerde sütyeni de çıkardık)
Giysiler alırım giyilmez
Çıplaklığıma.
Arada bir çarşı pazar
Doktor dönüşleri daha çok
Eser de aklıma;
Çocuğuna çeşit çeşit
Kazaklar örecek
Evcimemn bir ev kadını gibi
Yün alırım şiş alırım tığ alırım
Nasıl sevinirim bir bilsen
Nasıl mutlanırım.
III.
Bu insan başları sıra sıra
Bu kalabalık
Camlardaki bu sürekli kalabalık
Bana bakkal dükkanlarını
Anımsatır hep.
Içerde boy boy konserve kutuları
Sabun kalıpları yağ paketleri
Sıralı bakkal dükkanlarını.
Kararsız bir müşteri
Etiketi görememiş
Korkarak alacağı malın ederinden
Girer içeri.
Kimi gün bir yaşlı yaşına güvenerek
Hoyrat davranışlarda rahat
Kimi gün bir çocuk ürkek mi ürkek
Ayva sarı terlerini silerek
Düşer üstüme.
IV.
Yüreğimde yüz gurbeti taşısam da
Kalçalarımda bir erkeği taşımasam.
Yıldım demenin de bir anlamı yok
Saçlarıma sinmiş bu çiğ kolonya
Tenimdeki bu vazelin kokularından.
Penceresiz perdesiz bu çift yataklı
Bu karanlık yatak odalarından
Yıldım demeninde bir anlamı yok.
Gün ışığı bir gün olsun
Geniş odalarda mavi
Çalmadı kapımı.
Ay süzülmüş yataklarda sıcacık
Yumuşacık öpüşlerle düşlere gebe
Uykulara varmadım hiç.
Bir gün olsun pembe uykularımdan
Mavi bir erkek
Uğrun uğrun öperek
Kaldırmadı beni.
Yıllar yılı bir acıyı
Sırtımda karnımda kalçalarımda
Büyüttüm durdum.
Harlı soluklarıyla düştüler üstüme
Harlı soluklarıyla dondu yüzüm.
Yıllar yılı binlerce
Binlerce erkeğin gizli gerilimini
En gizli yerlerimde erittim.
Iğneucu acıları gözbebeklerimde
Taşısam taşısam da
Yüzümde bir erkek yüzü taşımasam.
V.
Akşam ;desem ve sussam
Yetmez mi?
Ya da yorgun bir gövdeyi
Cam kırıklarında uyutsam…
Akşamı anlatmaz mı?
VI.
Uykular benim zehirli sularımdır.
Geçip giden onca erkek
Onca erkek tüm yükünü
Üstüme yıkmış gibi
Gövdem tonlarca ağırlığında
Bir batık gemi;
Sularım dipsiz denizim kıyısız
Yatarım bir ten çölüdür yatağom
En yorgun gecelerim bile uykusuz
Uykular benim en rezil korkularımdır.
VII.
Bıçkın bıyıklarıyla külhan
Islak saçlarıyla gülendi O.
Gün ışır ışımaz usulca
Sıyrılıp dağınık uykularımdan
Yarı gecelerde karanlığıma
Yıldız yıldız dökülendi O.
(Bilmem ki ne buldu örseli tenimde
Belki açlığını giderdi bir zaman
Belki de sevgiyi öğrendi bilmeden)
Hayata yenildikçe gelendi O.
Düşümü gerçeğe gerçeğimi düşe
Acımı kuşkulu bir sevince
Çevirendi O.
Bir o gülüşü kaldı
Şimdi duvarlarımda
Görmeye ömrümü adak sunduğum
Bir o gülüşü…çın çın
Sesi yüreğimin kıyılarını döven
Üşüdükçe anısıyla ısındığım.
VIII.
Gülmek mi?
Gülerim, güldüğüm çok olmuştur.
Gülüşüm hoyrat taşlarda
Incecik kırılan cam,
Kendi kıyılarını döven su sesi
Bir ağacın ilkyaz eşiğinde
Leyli leylim yaprak dökmesi.
Bilene ağıt gibi oturur
Burda bir kadının gamsız gülmesi…
Gülerim, güldüğüm çok olmuştur.
IX.
Evlerde sabahlar nasıldı
Unuttum
Evlerde akşamlar nasıldı.
X.
Çocukluğum olmadı benim
Gençliğim olmadı.
Babam karanlık bir adamdı
Korkularla besledi bizi
Annem zayıf mı zayıf
Sevgisini göstermeye korkardı.
Bir küçücük kumru kuşu büyüttüm
Göğsümün gizlisinde
Yumuşaklık adına, sevgi adına.
Konduğu tüm dalları
Aykırı bir rüzgar aldı.
Baskılar safra gibi attı dışarı
Korkular safra gibi attı.
Evimden uzak evler üstüne
Gerçeğini şimdi bile bilmediğim
Ne olmadık düşler kurdum.
ince içlenmelerle her akşam
Dalgın baktığım camlardan
Bir gizli mutluluk sızardı
Işık yerine ;
XI.
Garipsi huylar edindim nicedir
Garipsi duygular edindim.
Artık iyice tükenen
Bir ölü umuttan mıdır
Gittikçe yoğunlaşan bu yaşlı
Bu yılgın yalnızlıktan mı?
Yoksa eşiklerden sızan
Şu rezil ölüm kokusundan mı?
Söndürüp her gece ışıklarımı
-Yalancı bir aydınlığı siler gibi-
incecik bir mum yakıyorum.
Ömrüme benzetip sonra alevini
-Karanlığı ağır basan o titrek
O gölgesi korkular saçan ışığını-
Ömrüme benzetip inceden inceye
Eriyen mumu
Bakıyorum;Bakıyorum;
Bir ölüm düşlüyorum, başımda
Başımda o mavi erkeğim
Bir ölüm;geniş odalarda pembe
Devinirken mutluluk
Uykulara varır gibi usul usul
Usul usul susuyor yüreğim.
Sol yanımda kızım benim
Benim eski benim çocuk güzelliğim.
Sağ yanımda gülüşü bir ilkyaz yeli
-Öyle hafif, öyle serin-
Yiğit oğlum, yağız oğlum ;
Kırıp camları bağırsam
Bağırsam diyorum avaz avaz:
Bir ölüm düşlüyorum ey insanlar
Bir ölüm ;
Ölümüm evlere yas.
Eriyip bitiyor mum
Bitiyor birden bütün düşlerim
Acımasız gerçeğime çıplak
Çırılçıplak dönüyorum.
insan düşüncesinden
Hızlı araç yoktur diyen
Öğretmenim ;öğretmenim ;
Garipsi huylar edindim nicedir
Garipsi duygular edindim.
Sonsöz Yerine
XII.
Ürkek adımlarıyla uğrun usul
Gelip sıralı sırasız
Karanlık kıyılarımda duran çocuk ;
Örseli duyarlığımdan kalın örtüleri
-Kaba örtüleri, kara örtüleri-
Kaldıran çocuk ;kaldıran çocuk;
Herkesin gerçeği kendine biricik
Bir beni söyletip de böyle kısacık
Bu yağma yürek, bu talan sevgi
Bu ucuz ten pazarını
Yazdığını sanan çocuk.
Herkesin gerçeği kendine acı
Herkesin acısı kendine biricik.
erkekler tarafından hayasızlığa zorlanmayan, bu işi kendi istekleriyle yapan kadınlardır.
salak salak hayat kadını savunmanın manası yoktur, kendileri işlerini de savunmalarını da bilirler. sokaktaki bir kediye bakıp "yazık lan!" demek, hayat kadınını savunmaktan daha faydalı bir iş olacaktır. evet yardım falan etmeyin, düşünüp "yazık hayvana" deyin, o da yeter.
ikinci adı yanlış bilinen mesleği icra eden kadın. Sıkça orospu denir ancak orospu kelimesi para için değil zevk için sıkça değişen partnerle ilişkiye giren kadına denir. Asıl isim fahişedir. Fahişeler para karşılığında ilişkiye girerler.
bu devirde bazı kızların yaptıklarına bakılırsa hayat kadınları halk tarafından çok fazla ezilmektedir. hayat kadınlar en azından işlerini kendilerine ait mekanlarda yapıyolar namuslu geçinen hayat kadınlarına damga yapıştıran birçok kız onların yaptıklarını halka açık yerlerde çekinmeden yapmaktadırl ama onların adı çıkmıyo tabi...hayat kadınları kader mahkumlarıdır..