hakkında destanvari boyutta yazılabilecek konu başlığı. insan ilişkileri üzerine tez konusu gibin, hayata dair derler ya o hesap.
istemdışı başlar hayat. rpg gibidir. gözünü açarsın neyin var neyin yok bakarsın şöyle bir. farkedersin ki bazıları sabah kahvaltısında salamdan sosisten bıkmış annesine yeter artık der, bazıları o güne kadar yememiştir böyle bir şey, bazılarının kızacak bir annesi bile yoktur, bazılarınınsa güzel bir kahvaltı edecek durumu.
diktatör gibi algılatır bu oyunu başlatanı. kişi kaybedenler sınıfında ise soğur yazılı emirlerden. ne verdin ki ne istiyorsundur cevabı da. etrafındaki herkes beterin ebteri var şarkısını söyler hemen. kişi bilinçlidir ama, neden herkes eşit değil der, cevabı yoktur onun.
hayaller bu noktada başlar, erişilmeyen şeydir merkezinde hayalin. bazen bir nottur bazen ütopyaya dönüşmüş başka bir insan. bazen bol paradır, bazen bir seyahat. canın yanar ya istediğin olmadı diye. hah işte o yanmayı hafifletmek istersin, hayaller burda başlar, morfinin olur icabında.
ne zaman yandığını hayal ettin misal? kaçtın değil mi hemen? hem acıyı niye hayal edesin ki? acı zaten hayatın başrolünde değil mi?
tetikleyicisi vardır bir de bunun. alayı da yikimlarla başlar. önce bir başarısızlık olacak ki yaralarını sardığını tasvir etsin beyin. kapasın gözünü etrafı pembe görmeye çalışsın. keşke ile başlayan sayısız cümle dökülsün o dudaklardan. heyhat desin ardından. ömrün sanıldığı kadar uzun olmadığını farkedince sevinmek, duyulduğunda etmez mi tüyleri diken diken? bu kadar da mı düştün dedirtmez mi karşındakini öğrendiğinde? evet diye cevap alınca daha ne demesini beklersin ki? anlıyorumdur cevap ama bir bok anladığı da yoktur. derdini bir sen anlarsın. diğerleri de karşılık beklemeden dinlemez seni.
ancak senin kadar düşmüş insanlar dinler seni.
hep başkaları mutlu olur, sen de onları izlersin işte. böyle bir misyon verilmiştir sana. acı hocalığıdr npc olarak görevin. kahramanlar vardır ara sıra gelirler "abi benim ex çok üzüyor beni, ühühüh hayat çok kötü abi" diye çemkirirler sen de "bana bir sorsana daha önce kaç ex'in oldu diye" dersin apışırlar sonra. ne yaşamışlardır ki. belki sen insanlara bakmaktan bile utanıyorsun, diğerleri asla bilemeyecek bu duyguyu.
hayat böyle devam eder, hayaller içinde yaşarsın. yıkımlarla da arkadaş oluverirsin. isyandır geriye kalan tek kelime. sessiz çığlıklardır geriye kalan tek eylem, kanla karışık yağmurlardır tek hava durumu ve sevmektir nefretin en büyüğü.
piyon olarak berbat bir hayat yaşamak, hayallerle günleri geçirmek ve sonucunda yıkımlarına dayanmakta geçirilecek bir yaşama isyan etmek kurtuluş olabileceği gibi aslında her şeyin başlangıcı da olabilir.. işte bu yüzden başlangıç ve sonun arasında geçecek olan her saniyeyi en mükemmel şekilde kullanmak gerekir.. keyif almak mi istiyorsunuz? işte başlangıcı böyle olur.. şüphesiz ki her hayatta başka insanların hayatı için bir mesaj yatmaktadır.. yeter ki o hayatları iyice anlayabilin..
tum eksi değerleri düştüğümüzde elimizde kalan birkaç on yılı geçirmemiz için gerekli üçlü.. birisi zaten elimizde kalan birkaç on yıl diğer ikiside o on yılları geçirirken bize eziyet eden ve kendimizin de bu eziyete razı oldukları..
kendi isteğimizle gelmediğimizi sorgulayıp ısyan ederken kaçırdıklarımızı farketmediğimiz için geçen pişmanlık zamanlarının sebepleri..
bir şekilde yaşıyoruz, ama hangi şekilde?.. hangi duygu'yu temsil ediyoruz?.. hangisi bizim yaşamak istediğimiz hayat?.. hangi renk görmek istediğimiz baktığımızda ve bize bakıldığında hangi renk görünmek isteriz?..
hiçbir bahaneyi kabul etmiyor hayat tıpkı gülen göz, seven bir yürekle gözlerinizin içine bakan sevgilinin kabul etmemesi gibi.. ertelemelere kurban gitmek istemiyor hiçbir sevda.. geçmiş yaşanmışlıkların cezasını çekmek istemiyor elleri ellerinde terleyen sevgili.. hatalar serisine sessiz kalamıyor aşk yüklü yürekler.. bir sevda sözünü söylemeyi beceremeyen dile kızmıyor insan sabır sanırım biraz daha sabır dileyerek..
beklentileri ve hayalleri küçük tutmalı pişmanlıkların şiddetini azaltmak için.. ne kadar yükseğe bakarsanız başınız o kadar çok döner.. kaybetmeden kendini, takılıp gitmeden bir rüzgarın peşine, bir akarsu olup beslemeden denizi yaşayabilmeyi becerebilmeli insan.. tüm pisliklere, acımasızlıklara, hergün yeniden yaşanılan pişmanlıklara rağmen inatcı bir gülümseme ile ufak fakat en sert rüzgarda dahi dağılmayacak hayaller kurmayı becerebilmeli..
vazgeçmemeli yaşamaktan her gece gözyaşları ile ıslanmış yastığa baş koyup uyurken bilinmeli güneş her sabah farklı bir dünyaya gülümser.. yılmadan, yıkılmadan sabah yüzünü güneşe doğru çevirip gülüşlerini ısıtmayı denedin mi hiç? hiç tam vazgeçtiğin anda bir mucize gerçekleşmedi mi hayatında, hayatından? siyahın karamsarlık dışında içinde taşıdığı yeniliği, huzuru, kendini keşfetme dürtüsünü farketmedin mi? renklerin canlılığına kapılıp gizlediği gerçekleri görmeyi ne zaman becerebileceksin?
peki bir tanesi dahi olmadan hiçbir zevki olmadığını nasıl anlayacaksın hayatın? ya olmasaydı acı, hüzün, gözyaşı, hayal kırıklığı, pişmanlık, kabuslar, kötülükler nasıl farkına varırdın mutluluğun, aşkın, hayallerin, tatlının, gülümsemenin mükemmel güzelliğinin?
gökyüzünün insanların yüzlerine bakmaktan daha huzurlu olduğunu anlamadan başın önde ne kadar gidebilirsin? olma ihtimali ile olmama ihtimali aynı olan fakat daha sonucu yaşanmamış yıkımlar için neden güneşi ve gökyüzünü es geçesin ki?
birisi olmadan diğerlerinin hiçbir anlam ifade etmediği yaşamın mucizeleri..
acı çeken her insanın hakkında ansiklopedi boyutlarında yazılar yazabileceği şeylerdir.. herkesin bir fikri var yani, herkes bir kütüphane büyüklüğünde bilgi ile dolu..
bu temalar üzerine yazılan, yayınlanan her şey neden sizinkilerden daha iyi olsun ki? nedir yani sizi okunan değil okuyan yapan? bir çelişki var değil mi? bir gariplik? işte belkide unutulmaması gereken tek şey olan "gerçek" unutulup hataya sürüklemiştir.. bu bizi okutan yapabilir ama hep bir şans vardır okunan olmak için.. denemeye değer bir şans..
- neyin var oğlum?
- cok zor be anne! cok zor!
- nedir zor olan?
- keşke babamın seni hiçbir şeyi düşünmeden kaçırdığı zamanda olsaydım anne! hani senin hiçbir şeyi düşünmeden gittiğin zamanda! ne kadar basit! ne kadar kolay zamandı değil mi?
- kolay mı? sen zor zamanlar yaşadığını mı sanıyorsun? bu mu yani zor olan? hayat mı? hayallerin mi? yıkımların mı? bizim pişmanlık duyacak zamanıöız olmadı biliyor musun? korkacak, acı çekecek kadar zamanımız olmadı. anladın mı?
- ah be anne çok mü büyüdüm ben? sanki dün okula başlamış gibiyim oysa! hani ellerine sımsıkı sarılıp beni bırakma bakışı atar gibiyim hala!
- işte daha çok başındasın! daha ne gördün ki? bunlar hiçbir şey değil emin ol! daha kan dolduracaksın ciğerlerini ve nefes alamamayı öğreneceksin! çok yolun var daha! çoookkk!
- o zaman ben yaşamak istemiyorum anne! böyle hayat olmaz olsun! haksızlık bu hissettiğim o harika duygulara.. daha onları anlatacak satırlarım olacak benim yüzüne sevgimi söyleyemediğim, sessiz kalıp cigerlerimi yaktığım zamanlar! cidden çok mu uzak? bunu kaldıramam!
- dayanıyorsun bir şekilde.. hep bir sebebin oluyor yaşamak için.. yaşadıkça sebepler üretmeyi öğreniyorsun..
- off! off!
- daha çoookk var! üzgünüm!
bazı bazı zor olan her şeyin toplamı..
bazen bir sokağın çıkmaz olduğunu bilmeden her şeyden kaçarak girmek zorunda olduğun andaki yıkımın..
ama "yarının daha güzel olacağı" hayali ile kendini kandırma anında tüm vucuduna yayılan salgı..
yaşamımızın kısır döngüsüdür.
umuda her yelken açışımızda
gözlerimizi kapatıp düşünürüz.
her seferinde aynı hayalin peşinde koşarken
umut sadece hayal olup çıkmışsa
ve yanmışsa içimizdeki ateşte kor kor
ne sen gerçeksin aslında ne de ben...
bu satırların hiçbirisinin size bir faydası olmayacak.. bunlar sadece bir ya da daha fazla hayatın kısacık zamanlarının özeti! iyi hiçbir şey yok çünkü iyi olan her şey yaşanır kötü olan ise yazılır..
yaşınız kaç bilemem, neyi seversiniz bilemem, ne yaşadınız hiç bilemem ama bildiğim birkaç ufak şeyi size de tavsiye edeyim..
Cemal Süreya, yılmaz odabaşı ve edip cansever'i okuyun! Yaşınıza bakmadan okuyun.. Hiçbir Zararı Yok! hatıralar biriktirin kendinize.. başka bir şehirde arkadaşlarınızla gittiğiniz sinema biletini saklayın mesela! çok eğlendiğiniz bir gecenin hesap fişi de olabilir.. birkaç fotoğraf.. birkaç satır yazı! herkes ölür, herkes terkedip gider size kalan hayatınızda onu hatırlatacak ufacık bir hatıra, anı olarak kalır biriktirdikleriniz.. kaç yaşında olursanız olun anı biriktirmek için geç değil! biriktirin ve anı biriktirirken sevdikleriniz ve sizi sevenlerinde anı biriktirmesi söyleyin! sizden önce göçüp gidecekler olduğu gibi sizden sonra bir süre yaşamaya devam edecekler var.. bunun bilincinde
olun!
genellikle sevgi hakedene değil hakettiği düşünülene verilir ama siz böyle olmayın, yapmayın! Siz sevginizi onu hakedene verdiğiniz sürece o da size aynı şekilde sevgisini verir.. hayat genelde istediğiniz gibi gitmese bile elbet bir yerde adaletini gösterir.. önemli olan o anı kaçırmamak.. buna dikkat edin.. hayat çocukken hoyratça kullandığınız bir oyuncak değildir.. tükettiğiniz fırsatlar ve zamanlar bir gün en büyük pişmanlığınız olabilir her şeyin kıymetini bilin..kıymetsizlik sizin en büyük pişmanlığınız olmasın tek başınıza yemek yiyemeyip tuvalete gidemediğiniz zamanlarda..
günlük telaşlarınızla kaybettiğiniz ya da es geçtiğiniz ufacık detaylar yarın telafi edemeyeceğiniz pişmanlıklara dönüşmesin.. anın keyfi ile uyuştururken hayatınızı mutlulukları es geçmeyin.. mutluluk hayatınızda çok az rastgelebileceğiniz bir durumdur onun kıymetini bilin!
bazı zamanlarda çok kötü bir hayat yaşadığınızı düşünüp intiharın eşiğine gelebilirsiniz.. böyle bir böyle bir anınızda anısını birktirdiğiniz dostlarınıza sarılın.. onlar da size sizin onlara baktığınız gibi bakıyorlarsa eğer hala o zaman sizin kurtuluş gününüzdür.. bunu unutmayın! unutmak iyi ya da kötü yaşadığınız geçmişinize ihanettir.. insan kendine ihanet eder mi?
her insan hata yapar önemli olan dostlarınıza sizin de hata yapabileceğinizi daha hata yapmadan önce kırıcı olmadan anlatabilmek.. sonrasında dostunuzdan bunu anlamasını beklemek.. çünkü o hata yaptığında da siz anlayışla karşılayabileceksiniz.. kendi evladınız haricindeki tüm paylaşımlar karşılıklıdır.. önemli olan ise bu tür durumlarda beklentinin şiddeti.. herkes bir şey bekler bunu unutmayın!
aşk! insanların hayatını alt üst eden bir bilinmeyendir.. bunu okuyan herkes ne demek istediğimi anlayacaktır elbet.. dibine kadar yaşayın! sürünün, günlerce ağlayın, gezmeyin, adı geçen yerde hayatı durdurun.. bunların hepsini çünkü öyle bir zaman gelecek ki bunların çoğunu aşık olamadığınız için yapacaksınız.. ve o gün hiçbir şey 18 yaşında olduğunuz gibi olmayacak.. bunu unutmayın! bir de cemal süreya'yı..
bir şeyleri kendinizi birilerine beğendirmek için yapmayın sevdiğiniz için yapın! sadece o zaman kendiniz olabilirsiniz.. kendi adınızla başka hayatlar yaşamak aşağılık bir şeydir.. bir şeyleri kendiniz beğendiğiniz için sevin başlakları beğendiği için değil.. kişilikli olun kişiliksiz değil ve onurlu olun onursuz değil! bu ikisi arasındaki farkı anladığınızda hayatınız çoktan bitmiş olabilir ki bu riski göze alabilecek kadar yaşayamayabilirsiniz.. buna değer mi?
kahramanlarınız olsun! masallarda ya da filmlerde değil hayatınızın içinde yaşayan, eline dokunabildiğiniz, konuşabildiğiniz kahramanlar..
bir hayatınız, bir çok hayaliniz ve sonunda sizi yine yaşamaya itebilecek yıkımlarınız olsun..
Mayıs/09 Ankara
------
çok sessiz ya da çok gür, bilemiyorum.. çok garip ama.. "böyle bir dünya yok!" diyorsunuz ilk düşündüğünüzde fakat sonra anlıyorsunuz.. herkesin bir dünyası var.. sonrası çocuksu bir şaşkınlık içerisinde yeni oyuncaklar keşfedip onları parçalamaklar geçiyor.. büyüyoruz sonra.. ama hep büyüdüğümüzde ölüyoruz.. ölüm mü büyüten bizi yoksa ölmek için mi büyüyoruz bilemedim.. çok karışık geldi bir an.. sessizce oturup nefes çekmek en iyisi.. bir tane daha.. şimdi hayalperest olma vakti!..
- ne içtin?
- çok şey.
- peki ne değişti?
- hiçbir şey.
- peki sen 27 yaşında hala tek başına ne içersen iç hiçbir şeyi düzeltemeyeceğini bilmiyor musun?
- biliyorum. ama yine de şansımı denemek istedim!
- canım sıkılıyor!
- benimde...
- o zaman biraz tartışalım mı? ne dersin?
- başla!
- hayatı aşk üzerine kuranlardan nefret ediyorum! özellikle bunu 25 yaşının üstündeki biri yapıyorsa eğer onu öldürmeyi bile düşünebilirim!
- çok saçma!
- neden saçma olsun ki? 18 yaşında olan birisi aşk yüzünden intihar dahi etse yadırgamam. ama belirli bir olgunluğa erişmiş birinin aşk yüzünden hayatını değiştirmesi asıl saçma olandır!
- saçmalamayı kes! herkes senin gibi dibine kadar yaşamıyor aşkı!
- benimle ne alakası var.. hayat herkes için farklı süprizler hazırlamış olsa dahi, herkes bambaşka bir şekilde yaşamış olsa dahi aşk herkeste aynı işler.. aynı şekilde seyreder.. böyle olduğu için hala onlarca ya da yüzyıllar önce yazılmış ve yaşanmış o boktan aşk hikayelerini, şiirlerini okuyup içleniyorsun..
- bak bu hiç aklıma gelmemişti..
- peki, hoşlandığın bir kız olduğu zaman en yakın hissettiğin kişiye akıl danıştığını hatırlıyor musun?
- evet, sen!
- bak işte, kendi aşkın ile ilgili bir şey yapacakken bile senden öncesinde aşık olmuş birinden medet umuyorsun!
- yani?
- yanisi yok.. aşk herkeste aynı işler..
- anladım!
- afferim!
- erol nerede?
- mahalleye indi!
- iyi bak bu güzel bir haber..
- bira?
- ne zaman hayır dedim ki?
- bir de ne var biliyor musun?
- ??
- aşk ile ilgili bir durum olduğunda neden bir başkasında fikir danışmak zorunda hissederiz kendimizi? çok şaçma değil mi? aşık olan sensin ama yapman gerekenle ilgili fikri başkasından alıyorsun! kafana göre yaşasana! neden korkuyorsun ki? en fazla gider! nedir yani sanki daha öncekiler hiç gitmedi mi? daha önce hiç göt olmadın mı? böyle mal gibi gittiği yöne bakmadın mı hiç? en fazla bir kere daha bakarsın.. zaten bildiğin bir şey.. sonra gidip içersin.. kafan güzel olur mesaj atarsın, ağlarsın sonra evine geri döner yatarsın.. bu kadar..
- nasıl bu kadar? anlattığın kadar basit olmadığını ikimizde iyi biliyoruz..
- bak dostum.. bir insana akıl danışıyorsan eğer o insandan kötü şeyler duymayı beklemiyorsundur.. çünkü zaten kötü şeyler kapıdadır ve sen kendini iyi ihtimallerler kandırıp birazcık da olsa motive edersin.. bu işler böyle.. neden ben sana en kötüsünü anlatayım ki? zaten kapında.. sike sike yaşayacaksın onu!
- haklısın.. ne olursa olsun sonuç değişmiyor..
- kim geldi?
- erol..
- oh bugün aldığım en güzel haber bu.. hadi başlayalım..
- beni dinle bu sefer.
- evet?
- ne oluyor biliyor musun?
- ??
- ikinci kez aynı kişiden göt olunca artık acıtmıyor ve umursamıyorsun ama varlığını veya yokluğunu.. çünkü sen onu ilk gittiğinde koymuştun kutuna cıkarıp eski ona bakıyorsun ikincisini umarsamıyorsun ve daha ilerisini düşünmüyorsunda.. sadece ilk acı kalıyor kutunda..
- kutuna gidiyorsun yani?
- siktir git!
soluk almak istediğiniz, boğulmaya başladığınız an gibi gözlerinizi ve ağzınızı sonuna kadar açmanıza neden olabilecek şeyler yaşatan üçlü.. kol gibi girip yol aldıran..
"bazı bazı ya da ara sıra hiç olmak" istemenize sebep olur.. yok olmak görünmez olmak istemenize neden olur.. pis bir kova içindeki külleri temizlettirir derecede işkenceler yapar insana..
ruhunuzun eşşiz olduğunu unutturup ruh eşi arattırır.. bir eşi olduğu hayalini size yaşatır.. bir gün bazen hiçbir şey olmamışken bazen de tüm dünyanın yükünü siz taşıyormuş gibi hissettiğinizde eşşizliğini unuttuğunuzu hatırlatır..
yıkılırsınız da yine inanırsınız.. başınızı döndürür..
"neden?", "niçin?" sorularını soracak insanlar çıkartır karşınıza.. başkaları için eşşizliğinizi unutturur size.. bir film sonu yaşıyorsunuz gibi kandırıp gerçeği gösterir..
"inanmanın bir insanın kendine yapabileceği en büyük kötülük" olduğunu öğretir..
çok zor bir ameliyattan çıktıktan sonra hayata farklı bakmaya başlayan insanların kıymetini daha iyi bildiği, bir hayatın içindeki boşlukları dolduran her şeyin sonucudur..
bölün, çarpın, toplayın ya da çıkartın karşınıza sonuç olarak hep bunlar gelecektir..
- aradığın nedir? neyin peşindesin? amacın ne? ne istiyorsun?
- bir fikrim yok!
- hiç mi yok? bir düşünce kırıntısı bile mi? ilginç! yazık!
- dur! peşin hüküm verme. şimdi buldum daha doğrusu şimdi aklıma geldi.. var bir şeyler..
- jeton sekizgenmiş..
- şakacı seni.. neyse boşver birçok amacım var.. neleri aramıyorum ki.. ayrıca kimsenin peşinde değilim.. çok şey istiyorum..
- ne o hayırdır politikacı mı olacaksın? tv programlarından birinde degilsin arkadaşım kusmaya başla hadi.. frenleme kendini, çekinme.. söyleyeceklerinden hesaba çekilmeyeceksin.. hiçbirisinden sorumlu tutulmayacaksın.. hiçbiri kayıtlara geçmeyecek merak etme tüm melekleri atlattık.. hadi ne bekliyorsun?
- mutlak huzuru arıyorum.. etrafımda canımı sıkacak nedenler ve insanlar barındırmak istemiyorum.. bu arama bir ömre sığmayacak biliyorum.. işte bu yüzden bu aramayı etrafıma aşılamak istiyorum.. ben ölünce de devam etsin istiyorum bu arayış.. kuşaklara yayılsın.. ben yokken dostlarım bulmak istediğim şeyin peşinde koşsunlar.. onlara da bir amaç aşılamış olurum.. neden? niçin? gibi sorularla ömür tüketmelerini istemiyorum mesela.. dediğim gibi mutluluğu bulamayacağım biliyorum.. zaten nasıl bulabiliriz ki? yarısından fazlası hatta neredeyse %90'ı mutsuz olan bir dünya da mutluluğu aramak ne kadar doğru bir iş olabilir?
- neremiz doğru ki işimiz eğri olsun..
- işte ben de bunu diyorum.. herkes mutsuzluğa razı.. herkes kafasını önüne eğmiş boğaz tokluğuna korku politikaları desteği ile yaşıyor.. kimse kafasını kaldırıp gökyüzüne bakmıyor.. ben korkmadığımı ve sisteme, yani milyarlarca kelepçelenmiş, birbirine bağlanmış insanların hiç sesini çıkartmadan yaşayan öküzlerden biri olmadığımı ve etrafımdakilerin de böyle olmaması gerektiğini düşündüğüm için kafamı kaldırıp göyüzüne bakıyorum..
- zoru istiyorsun yani?
- hayır hakkımı.. hakkımızı.. yani kişisel değil derdim.. siktir et yani.. ben kendimle başbaşa iken mutluyum.. hiçbir şey aramıyorum da. amacım da yok.. kendimle başbaşa iken böyleyim ben.. ama yanımdan biri geçip gittiği anda, sokağa çıktığım, otobüste bir yaşlıya yer verdiğim ya da herhangi biri ile iletişime geçtiğim andan itibaren mutsuzum.. işte o zaman bir ton şey arıyorum.. birçok şeyin peşindeyim.. ve her şeyi istiyorum.. daha çok tutku.. daha çok sıkıntı.. sızıntı.. kin.. acı..
burada hepimiz duruyoruz çünkü polis durduruyor düşüncelerimizi! bedenimizi! ruhumuzu!
- dur! geçme! bekle!
- ?!?!?!
1, 2, 3, ........
- bekleyin!
69, 70, 71, ......
- geçebilirsiniz! düşünebilirsiniz! konuşabilir hatta isyan edebilirsiniz! sayınızı arttırmadan istediğiniz her şeyi yapabilirsiniz.. kitle olmadan imha olabilirsiniz!
- biz kitle imha silahı olmak istemiyoruz!
- çok mu zor?
- ney?
- bir şeyi elde etmek!
- hayır, aksine çok basit yeterki onu yeterince iste..
- off be! şu salak saçma kişisel gelişim kitapları gibi konuşmayı kes..
- senin anlayacağın dilden anlatayım o zaman!
- bira var mı?
- dolap ağzına kadar dolu..
- güzel.. kırıklarını yamala.. ya da sakla onları kimse görmesin.. yok saklamak fayda etmez unut onları, yok et.. yenile her şeyi.. organik ve taze bir hayat kullan.. sonra ruhunu yalnızlığından kurtar.. kuytu köşelere hapsettiğin mutluluğu hüznünü yerine as tekrar.. kaldır artık hüznünü dolabına..
- işimiz zor desene!
- daha bitmedi, dur.. gülümsemenin ne demek olduğunu hatırla.. yüzünü gülümsemeye alıştır.. gözlerin arkasından gelecektir.. kafanı yeraltından çıkar.. bira şişeleri arasında yaşamaktan ve sıgara dumanı ile nefes almaktan kurtul.. yani mutsuz, korku politikaları ve baskı ile yaşamak zorunda bırakıldığı bir hayatı tamamlamak ile yükümlü milyarlarca insanın kirlettiği, senin için oldukça temiz olan havayı solumaya başla..
- kendimi mi öldüreyim yani?
- hayır aksine hayata tutun.. dışarı bak.. hayat bizim yaşadığımız değil dostum.. biz sikimizin keyfine takılıyoruz.. ama dışarı bir bak kimse bizim gibi yaşamıyor.. herkes bir şeyler peşinde koşuyor.. sayısız amaçları var.. tek başlarına başaramadıkları yaşamı evlilik denilen bir şey ile daha da zora sokuyorlar.. çift kişi olup mutsuzluğa, zorluğa, baskı ile oluşmuş bir yaşam biçimine adım atıyorlar.. bununla da bitmiyor.. daha çok çalış! daha çok sömürül! daha çok kullandır! ezdir! küfür ettir kendine.. ve isyan edeme.. hakkın yok isyana çünkü sen tüm haklarını üç kuruşa sattın!
- bu mu lan hayat?
- ta kendisi.. ne zannettin.. birkaç şişe bira birkaç paket sıgara.. karmakarışık filmler.. içi küfür dolu kitaplar yok! bunların hepsi hayal.. düşten tek farkı birkaç saniye sürmüyor o kadar..
- bok gibi..
- sıgara?
- evet, bira da alalım mı?
- dolap ağzına kadar alkol dolu diye söylemiştim!
- tamma hatırladım.. o polis neden bizi durdurdu?
- bir fikrim yok ama plakadaki yıldızlara bakılırsa korku politikalarının siyasi kanadını oluşturan birisi olması muhtemel..
- neyse şiştim.. sikerim böyle hayatı.. içim sıkıldı..
hayatım ve hayallerim sensin yıkımım olma sakın diyebileceğimiz bir üçleme... hayata adanmış hayatların yaşadığı hayaller ve hayal kırıklıkları ile dolu bir yaşam sonucu karşılaştıkları yıkımlar... hayat biz istemeden başlar, hayalleri biz kurarız ve yıkımlar yine bizim isteğimiz dışında olur o halde sınırsız hayaller kurun o hayallerin gerçek olabileceğine inanıp mutlu olun elimizde olan sadece bu ise yaşayın o hayalleri dilediğinizce...
inceden sahile doğru git.. ayaklarına bulaşan sıcak kumu hisset.. sessiz ol..
kırıldı, dayanamadı sallanan sandalye! inceden geçmişe doğru süzülmeye başlayınca bilincim altında kaldı ve dayanamadı sanırım!.. yenisini almak da zor.. öyle ya bir sallanan sandalye kolay alışmıyor anılara.. onu iyice koruman gerek.. ürkütmeyeceksin öncelikle.. geçmişe olan yolculuğunun uzunluğunu ya da ağırlığını hemen hissettirmeyeceksin.. zor iş!.. sağlam bir sandalye sahibi bile olamamak üzmüyor tabii ki ama müziğin sesini kesiyor meret gıcırtı.. can sıkacağı gibi..
- biz onların eksik kalmış yanıyız.
- biz?
- tamamlayamadıkları hayatları biz onların yerine tamamlıyoruz.. bu kadar..
- aslında olabilir.. hiç öle düşünmemiştim ama şimdi sen söyleyince aklıma geldi..
- ilker'de bunu farkettım..
- ben senin düşünmediklerini de düşünüyorum. bu yüzden buradayız.. kendine itiraf edemediğin şeyleri ben söylüyorum sana..
- yapamadıklarını da ben yapıyorum o zaman!
- benim istemediğim ve senin yaptığın hiçbir şey yok! ben sen meselesi de değil bu.. nasıl bir hayat istediğimizle alakalı.. nasıl bir hayat istiyoruz? nasıl hayaller kurup sonunda inceden tebessüm eşliğinde yıkılıyoruz? önemli olan bu!..
- sıgara?
- onların yaşamadığı ya da yaşayacak kadar özgür olamadıkları hayatları biz yaşadığımız için bizimle görüşüyorlar.. bize hayranlar.. bizi seviyorlar.. biz onları sevmesekte onlar bizi seviyor.. çünkü bize baktıkları zaman gördükleri şey olmak istedikleri kişiler.. her şeyi tatmış.. her şeyden bir parmak almış.. pişman olmuş.. yıkılmış.. dimdik dolaşmış.. özgürce ağlamış.. isyan etmiş.. düşünmemiş.. üşümüş.. inceden gülümsemiş bir taş dibinde.. içindeki boşluklarda boğulup kendi kendini asmış.. vs.. vs..
- bunların iyi olduğunu kim söyledi ki? mal bunlar! sıcak bir tebessümün açlığını bir bilselerdi bizi paçalarımızdan yakalar ve geri döndürmek için uğraşılardı..
- bak, insan denilen şey.. hani bizim sürekli dalga geçtiğimi şey.. olmak istediği şey olmaz hiçbir zaman.. hep eksiktir.. hep yarım.. hep birilerine hayrandır.. hep eksiktir..
- bira?
- bu sandalye benim canımı sıkmaya başladı..
- kıtasız'ın yemeğini verdin mi?
- evet, bira?
- pişman mısın?
- pişmanlık bir çıkış yolu olarak üretilmiş hayallerin/umutların vanasıdır.. ben hiç pişman olmadım çünkü bir çıkış yoluna hiç ihtiyacım olmadı.. hayatımdan, hayallerimden ve yıkıldıklarımdan dolayı pişman olmadım.. sikeyim keşkeleri.. kendimi yeni bir yıkıma hazırlamak daha heyecanlı..
kumsal sahibi deniz kenarları iyidir.. rahat kusabilirsiniz.. çok rahat ağlayabilirsiniz.. yıldızları rahatlıkla seyredersiniz.. bir yıldız kayar üzerinize doğru kıpırdamazsınız.. ziyaret ettğiniz her anı ürkütmemek için parmak uçlarınızda yürürsünüz.. sessizce nefes dahi almadan hareket edersiniz.. ne onuştuğunuza kulak kabartırsınız.. her an kendi içinde pişmanlık taşır.. her güzel şey kendi içerisinde çaresizlik barındırır..
kumsal sahibi olmayan deniz kenarları da iyidir.. bir banka oturtur anıları sessizce mavi derinliklerde boğarsınız.. kendi anılarınızın katili olursun.. anılarınızı gömmek için elbette geçerli nedenleriniz vardır.. anılar geleceği tehlikeye atan bir geç kalınmış pişmanlıktır..
deniz manzaları bir odanın penceresi önündeki kırık bir halde sallanamaya çalışan sandalye de iyidir.. o gün orada boğamadığınız anılarınızı doya doya, özgürce, hiçbir engel olmadan yaşatır..
bir tutam şarkı hüznü alın, yanına bir keman sesi yalnızlığı ekleyin, dibi gelmiş bira ekşiliğindeki yüzünüzü aynada seyredin.. sonrası boşluk.. hop gittik bile..
- sağlıkla ilgili sağlığın ne kadar önemli olduğunu anlatmak için bir hikaye var.. paran için bir sıfır, araban için bir sıfır, mutluluk için bir sıfır, ıvır için bir sıfır, zıvır için bir sıfır koy denir ve sonra da sağlık için başına bir tane bir koy.. yani sağlık her şeyden önemlidir.. hatırladın mı?
- evet hatırladım ünlü birisinin sözü diye anlatılıyordu.. "ünlü olmayan herkes istediği kadar konuşsun boşa konuşmuştur" a getiriyorlar yani.. ünlü isen tüm alfabeyi satın alabilirsin..
- dur! dur, çoşma o konuya da geliriz ama ben bunu değiştirdim..
- nasıl?
- bak, sevdiğin her şey için bir sıfır koyacaksın.. içki, sıgara, sinema, acı, hüzün, hayal, küfür, işin, arzuların, egon.. ve sonra seni sevenler için ise başına bir koyacaksın.. oldu mu?
- anlamadım ama oldu diyelim..
- seni kimse sevmiyorsa bir hiçsin! sıfırsın! yoksun.. yaptığın hiçbir şeyin anlamı yok! boş kümesin olum! bardağın boş tarafısın, üzerinde ot bitmeyen topraksın! kiymetsiz bir evraksın! 21 gram hafifleyince bir işe yaramayan maddesin! ve sen ne yapıyorsun biliyor musun?
- ne yapıyormuşum?
- o sıfırlar uğruna bir'i kaybediyorsun! bir umrunda değil.. aslında en önemli olması gerekirken! hiç oluyorsun!
- ya istediğim buysa?
- bu acizliğinin kılıfı.. hiç olmak isteseydin eğer ölürdün ama ölmüyorsun ve buna da kılıfın sadece birkaç şeyini yerine getirdiğin inançların.. ve inançlarını terk edemiyorsun çünkü o bir ihtimali hiç es geçemiyorsun.. korku! bu hayatın diğerinin de var olduğuna inanıyorsun ve korkuyu devreye sokuyorsun!
- yanlışın var ben ölmekten korkmuyorum!
- ben de korkmuyorum ayrıca onu demek istemedim.. sen inançlarının söylediği cennet ve cehennem'e inanıyorsun ve içinde hep bir umut var cennet için! yalan diyemezsin buna.. çünkü aksini düşünsen hiç olmak için hiç düşünmez intihar ederdin..
- sıgara?
- kullanmıyorum..
- bira?
- kullanmıyorum!
- ne yapıyorsun peki?
- deliriyorum! usul usul ve kimseye belli etmeden..
- "herhangi birisi olduğun için kurduğun hiçbir cümlenin önemi yok" mu diyorsun?
- aynen öyle.. burada sabaha kadar seninle bir ton aforizma, bir ton yeni bir düşünce ortaya çıkarabiliriz belki ama hepsi sabah bir hiç olurlar çünkü bizi sadece senin deyiminle sevdiklerimiz dinler ve biz onları yok ettiğimiz için sözlerimiz hiç olur..
- boşa mı konuşuyoruz?
- hayır gayet dolu dolu ama hep kendimizi tekrarlıyoruz.. hayatın sıkıcı olduğunu, hayalsiz yaşamanın saçma oluşunu lakin hayallere de kapılmanın ahmakça bir davranış olduğunu biliyoruz.. daha sonra kendi kendimizi bilerek ama istemeyerek ya da bunu farketmeyerek yıkımlara sürüklediğimizi söylüyoruz.. ve istiyoruz ki, ne hayat ne de hayaller zorunluluk arz etsin akabinde yıkımlar da olmamış olsun.. üzülmeyelim demiyorum ama kendimizi hayat ve hayallerimiz için boşa hırpalamayalım..
- hiçbir şey hissetmeyelim mi?
- gerekirse evet.. bak ne kadar çırpınırsak kendimizi ve etrafımızı o kadar mahvediyoruz.. bir "hiç"iz ama dünya bizim etrafımızda dönüyormuş gibi hareket ediyoruz.. durmadan kirletiyoruz hayatı.. hayaller kuruyoruz ama sistematik bir şekilde kurulmuş olduğumuzdan ya da baskı ile dayatılmış hayatları yaşadığımız için o hayalleri gerçekleştiremiyor ve yıkımlar hanemize sayı yazdırıyoruz.. hep gol yiyoruz.. maç başlamış ama haberimiz yok ya da biz zaten maçın oynanması için üretilmiş birer bibloyuz.. esas olan biz değil maç yani.. hepimiz bir hayal ürünüyüz.. bir varız bir yokuz.. varlığımız ve yokluğumuz arasındaki zaman dilimi kayan bir yıldızın gözden kaybolması kadar.. varız -yıldız kayıyor- hop gittik bile..
- bira?
- köy havası insanı yeniden ya da bir süreliğine diriltiyor..
- toplum olarak ya da toplum demiyelim de biz ülke olarak büyük bir trajedinin içinde yaşamaya alıştığımız için kişisel trajedilerimizle başbaşa kalamıyoruz.. kalabalık ve büyük kentlerdeki hızlı, acımasız hayat kendimizi kendimiz ile baş başa bırakırmıyor.. şimdi ise burada bu siktiriboktan yerde, yüzümüze gözümüze şekil vermiş bu toprakta kendimiz ile savaşıyoruz.. çünkü bizden başkası yok.. kalabalık değil, çatışma yok, mücadele yok.. otobüs peşinden koşmuyoruz.. bir işimiz olmadığından ve doğal olarak geç kalmadığımızdan bahane uydurma stresinden muafız.. yalan söylemiyoruz kimseye çünkü burada çırılçıplağız.. tek derdimiz hiçbir derdimizin olmaması..
- bira versene..
- kullanmıyordun?
- yaşamaya karar verdim!..
hayaller: iyi bir iş, iyi maaş, iyi bir hayat
yıkımlar:zevksiz bir iş, yetersiz maaş, hıyar bir hayat.
çözüm: küçük yaşta ticarete atılmak, kayserili olmak, zengin baba piçi olmak.