istersen acımasız olarak doldur o Fransızca bölümü, istersen sıkıcı, ister monoton, istersen çok eğlenceli. En mutsuz anında sessizce “hayat bazen çok katrö ven dis be kardeşim” diye geçir içinden anlayacaksın beni. Yada en mutlu halinde haykır “ hayat çok katrö ven dis lan ! ” diye.
Beni sorarsan arkadaşım, sessizce haykırıyorum hayatın katrö ven dis oluşunu. Türk dizilerinde hep yan oyuncu olarak gördüğün adam var ya, o benim işte. Kendi adıma belki düzinelerce hikaye biriktirdim ben, hepsinde başrol benim belki. Fakat insanların hayatında olması gereken, yada bir süreliğine hayatlarını ziyaret eden adamdan fazlası değilim. Yani hiç kimse benden başrol olarak bahsetmez hikayesinde. Gittiğimde üzüldüğü kadar geldiğimde sevinen insan yoktur hayatımda.
Bundan iki üç saat önce kadar Kuşadası sahilde gördüm eski bir arkadaşımı, bisikletle iş çıkışı evine koyulma telaşındaydı kendisi. Sanki zamanında aramızda hiçbir münasebet geçmemiş, beni hiç tanımamış gibi davrandı kendisi. Hiç takılmadan düz devam edeyim tarzı tavır takındı beni görünce. Çünkü ev yolunda ben, zaman kaybından ötesi değildim, Bunu anladım “hasiktir yakalandık” başlıklı sırıtmasında. Yanına uğradığım bir diğer arkadaşımın “ne zaman defolup gidecek bu ?” duruşu hala gözümün önünde.
Dediğim gibi ben, çarşı esnafı için yoldan geçen bir tanıdık, eski sevgili için hayatında ufak bir detay, en yakın gördüğüm insan için bile dert anlatılabilecek ve bunun üzerine konuşulabilecek şahsiyetten fazlası değilim. Yani en iyisi için bile söylediklerinin önemi olan birisiyim. Fakat iş dönüp dolaşıp benim derdime gelince onlar bile dönüp “kasma kendini, takılma bu kadar, kendini kurma” tarzı tavsiyeler verip siktir edebiliyor başından.
Sonuç olarak farklı dertleri olan birisiyim ve hayat bu aralar çok quatre vingt dix be arkadaşım...