ilk doğduğumuzdan itibaren ölene dek sürekli bir arayış içindeyiz. kimi aşkını arıyor, kimi tanrısını, kimi parasını hep ama hep herkes bir şeyler arıyor. bizi biz yapan bu. ama bazen çok üzücü oluyor aradıklarımız ulaşamadıklarımız. iyi arayışlar.
Kendi hayatımızı yaşadığımız kaç yılımız vardır ki ?
Şöyle bir sorgulayacak olursak şayet. Çocuklukta ailelerimizin hayatını yaşarız.
Gençliğimizinde bir bölümü bu hayata dahildir diye düşünüyorum.
Sonra yaşamak lazım olduğu için çalışmak gerek. Bunun için yine bir başkasının kurallarını koyduğu bir iş yerinde çalışırız. işin komik tarafı o kişide o işi kendisi için kurduğunu ve kendi hayatını yaşadığını zanneder oysa onunda yükümlülükleri, zorunlulukları vardır. Oda birşeylere dahildir.
Sonra sıkılırız üstadım. Yalnızlıktan sıkılırız ve hayatımıza birini dahil etmek isteriz.
Hani istediğimiz hayatı yaşamak istiyoruz ya ona binayen. Lakin yine yanılırız çünki birilerini hayatımıza dahil edip kurallarını kendimizin koyduğunu zannettiğimiz bu istediği hayatı yaşama oyununda bir bakmışız asıl birilerinin hayatına dahil olan biziz. Zira birilerinin hayatına dahil olmak yada kendimizinkine dahil etmek de aslında bir nevi esarettir. Üzerimize yine yük almışızdır ve yine kendimizi özgür zannedip çok fena esir düşmüşüzdür başkalarının hayatlarını düşünmek, planlamak, dahil olmak yada dahil etmek pahasına.
Ve son perde. Yaşlanırız efendim. Un elenmiş elek duvara asılmış, elde ne mercimek nede nohut kalmıştır. Hah dersin tamam. işte bu lan. Yan gelip yatıcam hiç bişey yapmıycam gezip tozucam, şunu yapıcam bunu edicem derken aslında o kendimize ait olmayan hayatımızın içine dahil olan ailemiz çıkar sahneye. Tek başımıza başladığımız hayat yolculuğumuzda hayatımıza bir çok kişi girmiştir. Evlatlarımız olmuş hatta evlatlarımızında evlatları olmuştur. Tatil için ayrılan para oğula, bankadaki birikmiş para torunun dersane masraflarına, 15 yıl önce satın alınan arsanın parasıda küçük kızımızın düğününe harcanmış ve bir emekli maaşıyla dımdızlak kalmışızdır afedersin. Ulen kurban olurum böyle esarete diyip herşeyi kabullenmişizdir artık. Yaşımızda kemale erdiğinden mütevellit bütün hırslarımızdan arınmış bir halde tamamen teslim olmuşuzdur artık ailemize.
Zaten hep böyle değilmidir. Ailelerimizden sıkılıp, kaçıp, uzaklaşıp kendi ailemizi kurmazmıyız ve onlara esir olmazmıyız ?
Ben hiç bir insanın kendi hayatını yaşadığını yada hayatını kendi isteklerine göre inşaa ettiğini düşünmüyorum.
Düşüncem bir insanın hayatı boyunca ve hayatının her evresinde, doğumundan ölümüne kadar daima başka insanlara bağımlı olmak zorunda olduğudur. Dolayısıyla bizlerin hayat arayışı da aslında, bağımlı olmak için hep başka hayatlar arayışımızdır. Çünki buna hep muhtacızdır bir yerde.