hayatında hiç bisiklet sahibi olamamış çocuk

entry28 galeri0
    26.
  1. bisikletim olmadi hic bi zaman ve surmeyide bilmem ama surenlere gipta ile bakarim ruzgarin yuzune carpisi ve ucuyormuscasina ozgurluk hissi...
    3 ...
  2. 27.
  3. tanrıya bunun için dua etmiş ancak kabul olmayınca tanrının çalışma tarzının bu olmadığını anlayıp bisiklet çalmış ve ardından tanrıya günahını affetmesi için dua etmiş çocuktur.
    1 ...
  4. 28.
  5. zengin değildik.

    8 yaşındayım. istanbul'a üç yıl önce taşınmışız. çocukluktan kaynaklanıyor herhalde, her yerde bisiklet görüyorum. evdeki durumu pek idrak edemiyorum tabii o zamanlar, babamı sıkıştırıyorum; bisiklet al.

    her defasında verdiği cevap tamam oğlum ve ben de her defasında inanıyorum. bisikletim olacak gibi delice seviniyorum.

    yıllar geçiyor, belki yüz defa ''tamam oğlum'' diyen babanın söylediklerinin doğru olmadığını farkına varıyorum. o zamanlar yoshiro ozzu filmi izleseydim belki farklı bir tavır alabilirdim. çocukça duygularla babama küsebilirdim. ama içimde buruklukla babamın işten eve gelme saatini heyecanla bekledim.

    istanbul'a taşınmamızın üçüncü yılında babam memleketine dönme kararı veriyor. tabii küçük çocuk olarak benimde gitmem gerekiyor. malum dede, nine vs var. birinin yanaklarını sıkmaları gerekiyor.

    maddi durumu ''zengin değildik'' diye özetlemeye çalışınca, zenginlik dışında çok fazla sınıf olduğunun farkına varılmıyor. fakirdik işte.

    kirada oturduğumuz daire üç katlı binanın ikinci katında, 99 depremi sonrası istanbul'daki psikolojik durumu da özetleyen bir şekilde balkon ve pencerelerin hizasını pazar tahtaları yerleştirilmiş, deprem esnasında sert zeminle teması minimuma indirmek amacıyla tabii.

    işte o dairenin oturma odasının penceresinin hemen dibinde bir incir ağacı vardı. pencereyi açtığında içeriye ağacın dalları girerdi. ailemizden kimsenin şu dalları kesin dediğini duymadım. neden mi? yazın incir yemekten ellerimiz yapış yapış oluyordu.

    incire doyduğumuz günlerden birinde babam alışık olmadığımız bir şekilde gündüz vakti ourduğumuz evin sokağında beliriyor. bana, black narcissus aşağı gel diyor. şaşkınlıktan biraz önce bahsettiğim pazar tahtasının üzerine atlayacaktım neredeyse.

    aşağı iniyorum, babamın yüzünde çocukça, müzipçe bir gülümseme; ''gel benimle'' diyor. eli omzunda etrafa her zamanki meraklı gözlerle bakıyorum; geçen dövdüğüm ali, dayak yediğim deli kardeşler, iki bisikletleri olan eryamanlar.

    ana caddeye giriyoruz. babamla sıra sıra dizilmiş kahvehanelerin önünden geçiyoruz;
    +selam
    -aleyküm selam
    +selam
    -aleyküm selam

    ana cadde denilince benim aklıma önünde sıra sıra bisikletler olan iki mağaza geliyor. her gün mina ve müzdelife arasını gidip geliyorum. renk renk, büyük küçük onlarca bisiklet...

    birinci mağazanın önünden geçiyoruz. gözlerim bisikletlerde kalıyor.

    ikinci mağazanın önünden geçiyoruz. gözlerim bisikletlerde kalıyor.

    babamın bisiklet almasını zaten beklemiyordum ki? bir şeyler taşıtmak için çağırmıştır zaten.

    biraz daha yürüyünce gitgide yaklaşan çekiç sesi işitiyorum. çok geçmeden nereden geldiğinin anlıyorum; eskiciden.

    eskiciye giriyoruz. babam eskiciyle selamlaşıyor. daha önce buraya hurda getirip karşılığındr aldığım parayla az meymuz almamıştım hani. eskicinin benim için meymuz dışında bir anlamı yoktu, ta ki bugüne kadar.

    babamın eskiciyle konuşması, şakalaşmaları ve ilginç bir şekilde ikide bir bana dönüp bakmaları garip geliyor. eskici bana yaklaşıyor ve yanağımı eliyle çimdikliyor. ah canım yandı.

    eskici içeriye giriyor. babam bana içi parlayan gözlerle bakıyor, benim de yüzümde çocukça nasıl sessizce gülünüyorsa öyle bir gülümseme var. çocukluğun evrensel sembolü...

    birkaç çocuk ellerinde demir veya bakırla eskicinin dükkanına giriyorlar. bende onların içeriye girişlerini takip ediyorum. çocukların kapıyı açmalarıyla eskicinin görünmesi bir oluyor. ama yanındaki de ne? çocuklardan tam görülmüyor. aaa o da ne bir bisiklet ve ilginç bir şekilde gülümseyen bir yüz tarafından benim olduğum yere doğru getiriliyor. babama, eskiciye ve son olarak bisiklete bakıyorum. bisiklet ve eskici yanımda duruyorlar, bisikletin selesini tutan eskici gülen yüzüyle bisikleti bana doğru yaslıyor. ellerim bisikleti kavrıyor. allahım neler oluyor? yoksa? babama bakıyorum sırtını dönmüş, eliyle yüzünü siliyor galiba ben de pek önemsemiyorum zaten bisikleti hareket ettiriyorum. eskicinin güle güle kullan demesiyle kalbim yerinden fırlayacak gibi oluyor...

    önde ben ve mavi boyalı bisikletim, arkada babam geldiğimiz yeri takip ederek geri dönüyoruz. yol boyunca sıra sıra dizilmiş bisikletlere göz ucuyla bile bakmıyorum. elimdekine ilk dakikalarında nasıl ihanet edebilirim ki?

    ara sokağa girince babam biraz hızlanıyor ve yanyana yürümeye başlıyoruz. bir ara bisikletimden ayırdığım gözlerle babamın yüzüne bakıyorum, kıpkırmız gözlerle karşılaşıyorum.

    mavi boyalı bisiklete binen bir çocuk gördüyseniz ya da görecek olursanız bilmenizi isterim ki o
    çocuk benim.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük