karşımıza belli sorunlar çıkar, bunları aşmak için kendimize bir yol planı belirleriz amaçlarımız olur. ortalama 60 sene böyle gider bu düzen. bazısı için hayatın anlamı acıdır çünkü amaçlarını başarıyla tamamlayamaz kimisi için hayat cennettir çünkü başarmıştır. insandan insana değişir bu.
zevk almak, aslında hayatın belli bir anlamı yoktur ama biz bir anlam buluruz. hayatın anlamı her şeyin olması gerektiği gibi olması ve zevk almaktır, sevmektir, rahatlık ve huzurdur.
Kürsülerin ortasında, oturan zatın biri ayağa kalkıp:
-Beşeriyet gelmiş. Bize bir soru soracakmış. Uygun bulursanız gelsin, dedi.
Orada bulunanlar uygun bulduklarını söylediler. Konuşma
yapan zatın emri üzerine Beşeriyet'i odaya aldılar.
"Beşeriyet" adındaki bu adam sakat ve sefil bir zavallıydı.
Üzerindeki eski püskü elbiseleri ve sararmış yüzü, meclisin durumuyla büyük bir tezat oluşturuyordu. Başkan vekili ona:
-Ey Beşeriyet! Otur, rahat et ve sorunu sor! dedi.
Fakat Beşeriyet oturmadı ve dedi ki:
-Oturmak, rahat etmek mi? Yazık! Yüzbinlerce senedir oturup, rahat edecek zamanın oldu mu diye bir sorun hele. Bir taraftan geçim derdi, diğer taraftan hastalıklar rahat etmek için vakit
mi bırakıyor? Bu kadar sefil olmama rağmen, yine de intihar edemiyorum. Ben alçağın biriyim.
Bunları söylerken hıçkırıklarla ağlamaya başladı. Bu durumdan son derece etkilenen meclisi hazin bir sessizlik kaplamıştı.
Bütün üyeler zavallı Beşeriyetin acısını paylaşıyormuş gibi görünüyordu. Başkan vekili:
-Bu çok büyük bir mesele. Çözüme kavuşturulması başkanın
gelmesine bağlı, dedi.
O sırada Beşeriyet dedi ki:
-En azından bu kadar sefalete niçin katlandığımı, neden intihar etmediğimi anlasam. Lütfen bana söyleyin, merhamet edin. Madem ki hayattan tiksiniyorum, ama onsuz da yapamıyorum. Öyleyse saadetin ne olduğunu bana söyleyin, dedi.
O sırada başkan geldi. Meseleyi anladı ve oradakilere:
-Haydi bakalım, şu zavallının sorusunun cevabını verin! dedi.
Oradakilerin bazıları şu şekilde cevap verdiler:
Hz. ibrahim:
-Saadet; çalışıp kazanmak ve kazanılanları başkalarıyla paylaşmaktadır.
Hz. Musa:
-Saadet; nefsi, Firavun'un tutkuları gibi tutkulardan kurtarmaktadır.
Hz. Adem:
-Saadet; şeytana ve Havva'ya uymamaktadır.
Konfıçyüs:
-Bir tencere pirinç pilavına bütün lezzetleri sığdırmaktadır.
Platon:
-Daima yüce şeyleri düşünmektedir.
Aristo:
-Mantık! işte saadet!
Zerdüşt:
-Saadet, karanlıkta kalmamaktadır.
Brahma:
-Saadet mi? Zannedilen şeyin aksidir.
Hz. isa:
-Saadet; Maziyi unutmak, içinde bulunulan anı iyi değerlendirmek, geleceği düşünmemekle mümkündür.
Lokman Hekim:
-insanlar bu kelimeyi bütün dertlerini bir sözle ifade etmek
için icat etmişlerdir.
Hızır Aleyhisselâm:
-Saadet, tutkuların giremediği gönüllerde aniden görülen bir
hayalettir.
Bu sözler üzerine Buda öfke ile ayağa kalkıp:
-Ey Beşeriyet! Saadet, yok olmanın güzel isimlerinden biridir.
Nirvana! Ey Beşeriyet! Nirvana! dedi.
Sonunda Beşeriyet yorgun bir hâlde yere düşüp:
-Oooff! Hangisi? Hangisi? diye söylendi kendi kendine.
işte o zaman Başkan* ayağa kalktı ve:
-Ey Beşeriyet! Saadet, hayatı olduğu gibi kabul edip, insana
yüklediği yüklere razı olup, bunun daha iyi olması için gayret etmektir, dedi.
O sırada Beşeriyet ayağa kalktı ve:
-Ey Fahr-i Âlem Efendimiz! Beşeriyet'in dertlerini anlayan ve
bunun ilacını bulan yalnızca sensin! dedi.
Herkes için farklıdır.
Mesela son bir haftadır camus’ un meşhur sözünü düşünüp sırf ailem üzülmesin ve günah olmasın diye intihar etmeyecek olsam da namluyu ağzıma sokup tetiğe parmağımı dokundurduğum anın görüntüsünü aklımdan atamıyorum.
Benim için tatsız, anlamsızlıklarla dolu, sıkıcı, depresif bir hayat var. O sırada bir başkası güzel sevgilisine sarılıp bira içerken eğleniyor. Olabilir. Hayat böyle işte…
Güzel sevgilisine sarılıp birasını içen azınlıktan olmak değildir kesinlikle. Eğer yakışıklı ve zengin değilsen O güzeli elde edebilmek için nice çabalara giriyorsun. Edebiyat ve felsefe parçalıyorsun. Güzel kız Kültürlü biri değilse bunlar yeterli gelmiyor ve onu elde edemiyorsun. Şu anda 40 yaşındasın diyelim, en fazla 20 yıl daha kendini dinç hissedeceksin ve 5 yıl sonra güzel kız bulma ihtimalin giderek düşecek ya sonra?
Aşk, hayatın anlamı olabilir ama bu kesinlikle beşeri aşk değildir. Yaratıcıya duyulan aşk aşkların en güzelidir ve hayatın anlamıdır bence.
Onun güzelliğini çevrene baktığında gördüğün yeşilliklerden, ağaçlardan, ormandan ve denizden ya da kafanı kaldırıp gökyüzüne baktığında gördüğün aydan ve yıldızlardan anlayabilirsin. Evren ne kadar yüce ve sonsuz öyle değil mi? Ama onu bir yaratan var. Çok yüce.
ondan umudunu kesmezsen, sana iyi ve güzel bir hayat arkadaşı verebilir belki de.
mütefekkir salih mirzabeyoğlu tilki günlüğü adlı eserin 3. cildin de,
yaşanmaya değer hayat nedir sorusuna istinaden değindiği bahis;
kimsin sen, nereden gelip nereye gidiyorsun?
niçin yaşadığının hesabını hiç nefsine soruyor musun?
hayat sistemin nedir?
öküzüne ve atına bir terbiye içinde bakıyorsun da çocuklarına yaşanmaya değer hayat üzerine ne öğretiyorsun!?
diye sorar.
ve yaşamayı deneme adlı eserinde ; mesele kendi yaşayışımızdan çıkardığımız dersleri, kuracağımız dünyanın gübresi yapabilmekte! diye belirtir.
pay çıkartanlara, bunun sağlamasını yapabilenlere ne mutlu....
Hayatın anlamı,
Anamızın amından çıktığımız kadar temiz kalarak toprağa girmeye çalışmaktır.
Temiz kalmak insanın kendi vicdanına ve benliğine vereceği hesaba uygun yaşamak demektir.
Sorarsın kendine, gerçekten yanlış yapmadığını düşünüyorsan, yanlış yapmamışsın demektir.
Mevzu bu olayı ölene kadar devam ettirmek.
Ve bingo.
Hadi hayırlı işler.
herkes için görecelidir kimine göre tanrıya layık olmak ve onun emirlerine göre yaşamak bu hayatın anlamı kimine göre yemek içmek s.çmak kimine göre hayatın anlamını bulmak kimine görede anlamı yok anlam aramak saçma abes şüphesiz..
edit: ulan niye eksiliyosun bu girdiyi mübarek sjsjs..
Yaşamak acı çekmektir ve Hayatta kalmak bu acıda bir anlam bulmaktır.
Ve uyku da bize birkaç saatliğine acıdan kaçış ve unutuş getirirdi.
(bkz: insanın anlam arayışı)
(bkz: viktor emil frankl)
hayatın bir anlamı yok. yaratabilirsen sen yaratacaksın. yaratsan bile şurada yaşayacağın ortalama 80 sene. 100 sene sonra hiç var olmamış, doğmamış olacaksın. bu kadar hırs, mücadele, savaş, rekabet ne için peki? hiç için. hiçbirimizin karınca çiftliğindeki karıncalardan farkı yok o yüzden göz açıp kapayıncaya kadar geçecek şu ömürde hayatınızı dolu dolu yaşamanın, anın tadını çıkarmanın, mutlu olmanın yollarını arayın. savaşmayın sevişin. peace :)
Çeşitli felsefi öğretilere göre ve filozoflara göre yanıtlayacağım soru.
Platon: Daha çok öğrenmek.
Aristo: iyi olmak.
Kinizm: basit bir yaşam.
Hedonizm: Hemen, şimdi, zevk.
Epikürizm: alçakgönüllü bir hayat, hayatın nasıl işlediğini anlamak ve arzuları kısıtlamak.
Stoacılık: mantığı kavra, canın yanmasın.
Kantianizm: Sana nasıl davranılmasını istiyorsan, başkalarına öyle davran.
Nihilizm: tanrı öldü.
Klarnet calan sarapci koala: hayatın anlamını biliyorum ama ona hiçbir zaman ulaşamayacağım da biliyorum.
Bana göre hayatın anlamını goethe çok iyi açıklamış, kendine ait küçük bir ev (çok şükür 3 tane var ve büyükler o kolay) ve erdemli bir eş ( işte ona ulaşmam imkânsız) dünya'nın bütün incilerine bedeldir.
sanırım bunu sorgulama evresindeyim. dinden bağımsız konuşuyorum. kendimi bulma çabasındayım. kendimi bir belirsizliğin arasında kaybettim. sanırım hayatımın anlamı bu belirsizlikten çıkmak.