hayatı koşarak yaşamak

entry1 galeri0
    1.
  1. zordur. nefesini elbet bir yerde tıkanır.

    --

    dört yaşımdayım, hayal meyal, kare kare resimler halinde hatırlıyorum annanemin beykoz'daki bir çıkmaz sokakta olan evini. pencereden görünen bahçesine marul, maydanoz ve domates ekerdi dedem. evin içi daima kısa maltepe ve anason kokardı. duvarı kaplayan vitrinde benim ve abimin fotoğrafları vardı çerçevelerde. apar topar gelmiştik zaten o gün. annem doğum yapacaktı ve babam amcamlarla kavgalı olduğundan bırakamazdı bizi başka bir yere. "siz burada bekleyin, biz size kardeş getircez." demişti. ilk hatırladığım koşuşum o zamandı işte. çıkmaz sokağın aşağısına babamın magirüsü park ettiği yere kadar koştum. görmediler beni arkalarından ağladım çocukluğumla...

    sek sek ve top oynayarak geçen bir kaç gün içinde, tam da bizi bırakıp gittiklerini düşünürken sokağın aşağısından gelen minibüsün sesine koştum sonra...

    yedi yaşımdayım, okula başlayalı bir kaç olmuştu. mahallede oynamaktan sıkılmış, sıkı arkadaşım mustafa'yla beraber okulun bahçesine gitmiştik basketbol oynamaya. okulun piçleri geliyordu uzaktan. aldırmadık. oynamaya devam ettik. ufacık boyuyla ağzındaki sigarayla "ver bakayım topu!" demişti. vermemiştik haliyle. kasılklarıma inan tekmanin acısıyla yerde kıvrandım. zırıl zırıl ağlıyordum. topu kaptırmanın ve canımın acısıyla ayağa kalkarkalkmaz koşmaya başladım. yeterince uzaklaşında bir küfür savurup tekrar koştum mahalleye kadar... ciğerlerimin yandığını hissettim.

    on sekiz yaşımın ilk günlerindeyim. sıcak hava nefesini kurutuyor insanın. bakırköy'ün göbeğinde son bahçeli ev bizimkiydi. incir ağaçları, elma ağaçları, çeşit çeşit erik ağaçları... babamın bağırmasını duydum. siniri sesinden anlaşılıyordu. sonra küçük amcamın bağırışları ve üzerine eklenen büyük amcamın bağırışları... "gidin burdan! defolun!" diyordu babam. küçük amcam bizim orda olmamıza aldırmadan bağırıyordu babama... bir baba çocuğunun yanında azarlanmamalı... babam sinir krizi geçiriyor, sağa sola vuruyordu. sakinleşmek için kafasını soğuk suyun altına soktuğunda, havlu almak için yatak odasına koştum... sakin ol baba... değmez...

    iki gün sonra laf anlamaz halam, babamın sinirinin geçmediğini bildiği halde kapımıza dayandı. babam bir sinir krizi daha geçirip en dış kapının camını kırdı. kırık cam kolunu baştan başa yardığında, oksijenli su ve gazlı bez almak için eczaneye koştum...

    aylar sonra annem, ciğerparem, dayanamadı bu baskıya... hergün yaşanan sinir harbi bozmuştu asabını. bir akşam işten eve geldiğinde annemin akıl hastanesine yattığını öğrendim... ben babamı hiç böyle ağlarken görmemiştim. dağ gibi adam derlerdi ya hani... babamı da yanıma alıp hastaneye koştum hemen. evimiz yakındı. gecenin bi vakti ziyaretine gittik mütemadiyen... bir hafta sonra açık görüşte "içerde sigaraları tek tek veriyorlar oğlum" dediğinde, gözlerim dolu, boğazımda bir yumruk, sigara almaya koştum. babam, güzel insan, ona getirdiğimiz kıyafetlerin arasına dal dal saklamıştı sigaraları. annem nasıl da mutlu olmuştu...
    sonra, ilaçla tedaviyi sürdürelim dediklerinde önce annemi almaya hastaneye, ardından ilaçlarını almaya eczaneye koştum...

    sonra işe koştum aralıksız dört sene... baban çalışamaz, tedavi olmadan kalbi dayanmaz dediklerine...

    ardından üniversiteye koştum. gecenin bir yarısı ev sahibi beni kirayı veremediğim için kapıya koyduğunda, velizlerimle beraber kar yığının içinde, ankesörlü telefona koştum. "üzülme oğlum, hepsi geçecek..." derken sesi titriyordu babamın "ayarlayıp hemen para yatırıyorum sana..." derken ağlıyordu adam... babam... paranın yattığını öğrenince bankamatiğe koştum. valizlerden daha ağırdı babamın ağlaması...

    derken bir telefonla istanbul'a koştum bilecik'den... "baban..." dediler, "öldü..."

    ...

    tabi arada peşinden koştuğum cins-i latifler de oldu... onların da peşinden koştuğum oldu...

    iş peşinde koştuğum oldu...

    yirmi yedi senelik hayatım boyunca hep koştum... nefesim kalmadı artık... ama biliyorum ki eğer durursam, benim gibi koşan herkes, üzerime basıp geçecek.

    koşmaya takatim yok, durmaya cesaretim... yavaşladıkça dürtüyor zaman elinde ki mızrakla...
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük