Çocukken resimler yapardık ya, tek rengin hakim olmadığı, gerçekleri, sayıları, kuralları ikinci plana atan güneşi yeşil, ağaçları kırmızı, dağları mavi yapan çocuklar...
Uçsuz bucaksız bir hayal gücü, gökyüzü gibi...
En sağlamımız, en gerçekçimiz, içindeki çocuğu en kötü şekilde öldürenimiz bile hayal kurar, umud' eder. Ama bazen öyle olur ki, hayal kurarken bile gerçeklerden kopamaz bazılarımız. ama'larla kirletir, gereksiz ayrıntılarla...
Farz et ki bir masal bu. Denizkızları, prensesler, cadılar, canavarlar... hangi çocuk sorgulamış masalları, hangisi kendini avutmuş canavar diye bir şey yok, korkmamalıyım diye...
Hayal kurmaktan bile korkan insan sadece başkalarının uygun gördüğünü yaşamaz mı,
Risk alır mı peki hiç?
Siyahla beyaz dışındaki renkleri bilir mi?
Güneşi maviye boyamak aklına gelir mi?
Gökkuşağında yediden fazla renk olabileceği ihtimalini düşünür mü?
En çılgın, en yaratıcı fikirler cesur hayallerden beslenmez mi?
Tıkandığım yerde karıştırmazsam sarıyla maviyi, beyazla siyahı çıkamam ki bilinenin dışına.
Bombaların simsiyah yaptığı hayatımda, hayallerim rengarenk kalsın dersem bu benim hayalkırıklığım olur mu peki?
Tanım: sıradanlıktan ve kurallardan sıyrılıp içimizdeki çocuğun yaratıcılığıyla baş başa kalmak.
hayal dünyasından çıktığı anda cesur renklerinden dayak yiyecek insanın eylemi. hepimiz güneşe kaş göz çizen çocuklardık. şimdi onu kalkıp cesur renk diye tanımlayamayız ki izin vermez gerçekler. hayat izin vermez.
çocuklugun psikolojik travmasından ileri gelen ruh hali.
hayatın, nesnelerin ve imgelerin renk olarak birer karsılıgı oldugu vakitlerdi o zamanlar. kırmızı o zamanlar bir erkege göre fazla cesurdu. hani "karı mısın lan kırmızı giyiniyorsun" denen zamanlar. ama çok seviyordum o rengi ne yapayım? düşünün hayali geçtim artık. cocukken renge bile tahammülleri yoktu insanların.
nasıl bir tekdüzelik, nasil bir standartlandırmaydı bu anlamış degilim. ileri görüşlülüğü ile hayatıma bir renk katan ablam vardı. o karşı çıkmıştı "erkek mavi-yeşil secmeli bahsine". o gün bu gündür hayatıma özgür düşünceli insanların girmesine dikkat ederim.
büyüdükçe de daha cesurlaştım zannımca. artık turuncu seçiyorum.
cesur hayallerin kurulabileceğine inanmıyorum, daha doğrusu ben kuramadığımdan başkaları da kuramaz diye kendimi kandırıyorum. hatta abartıyorum, "kursalar da anca hayallerinde" diyerek kabahati de onlara atıyorum.
gerçekleşmez endişesidir sıklıkla, sonunu getirmediğim düşlerimin engeli. o kadar korkağımdır yani. rengi bırak, hani bastırmadan çizersin ya, belli belirsizdir çizmeye çalıştığın, sildin mi kalmaz izi benimkiler biraz bunun gibi.
aksi gibi aldığım kararları uygulamaya geçerken bir o kadar korkusuzumdur. garantici biri olduğumu iddia ederken aldığım riskler gözümü kör etmiştir belki ama korkak davranmamışımdır asla. "dur, aman, yapma" uyarıları da kamçılamıştır cesaretimi. anlayacağın o ki; bu tabloda renkler her daim daha belirgindir. baktığında farkedersin hani. ara renkler yoktur. uyumlu olduğunu düşünme. renkler bir o kadar tezattır yanyana geldiğinde. tablodaki anafikir; içinde barınan tezatlıktan yola çıkarak ulaşır anlamak isteyene.
"ya aktır ya kara" demem asla. başka renk kullanmaktan çekinsem korkmaz mıydım başıma gelebileceklerden?
bir resim çizerim sana, en uyumsuz renklerle boyarım sonra. hayatım benzer bu resime. alakasız, uyumsuz, çelişki barındıran bir çok şey bütünleşmiştir benimle. "ya hayaller"? dersen şayet rengi olmaz bunun. ne vakit fırçayı değdiririm palete o vakit de ki aldığı kararları uygulamaya koyuldu bu.
sözün özü; hayallerine renk yakıştırmayacak kadar gerçekçi *, gerçeği renksiz düşünemeyecek kadar cesur sayarım kendimi.