Adamın biri, her mehtaplı gecede alır başını deniz kıyısına gidermiş.
Dönüşünde sorarlarmış :
-Ne gördün?
-Dünya güzeli deniz kızları gördüm. Altın saçlarını gümüş taraklarla
tarıyorlardı, dermiş hep.
Bir gece yine tek başına deniz kıyısına vardığında,gerçekten dünya güzeli
deniz kızları görmüş, altın saçlarını gümüş taraklarla
tarıyorlarmış. Döndüğünde yine sormuşlar :
-Ne gördün?
-Hiç demiş. Hiçbir sey...
Oscar Wilde'in yukarıdaki harika öyküsünü ilk okuduğumda orta okuldaydım ve
ne demek istediğini anlamamıştım. Daha sonra unutmuşum.
Yıllar sonra rastladığım Haldun Taner'in bir sözü bana öyküyü hem
hatırlattı, hem de ne demek istediğini çok çarpıcı bir şekilde gösterdi.
Şöyleydi söz :
"Bir hayalin gerçek olması kadar hayal kırıcı bir şey yoktur."
Daha sonralari ise bu tema pek cok edebi eserde karşıma çıktı.
Örneğin Simyacı'da hatırlarsanız
orada bütün yaşamı boyunca tek hayali para biriktirip
Mekke'ye hacca gitmek olan bir dükkan sahibi vardi. Adam artık gerekli
parayı fazlasıyla biriktirmiş olduğu halde bir türlü gitmiyordu.
Bu hayalin kendisini yaşama bağlayan çok önemli bir bağ olduğunu düşünüyor
ve onun gerçeklesmesi halinde bu önemli bağı
yitireceğinden korkuyordu. Haklıydı aslında. Düşünüyorum da, hepimizin
böyle hayalleri var mutluluğumuzu bağladığımız,gerçekleşene kadar
yaşamı sanki ertelediğimiz. Acaba hiç düşünüyor muyuz bu istediğimiz her
neyse, gerçeklestiginde iyi mi olacak. Bir düşünürün hep aklımda
tuttuğum bir sözü vardır :
"Bütün dualarımı kabul etmediği için Tanrı'ya şükrediyorum"
Belki de gerçekleşmeyen hayallerimiz için daha AZ üzülmeliyiz.