Ben yorulacaktım şafak vaktinde, o sırtıma dayayıp başını uyumuşken bir petrol istasyonunda uyanacaktı.
Hava serindi, esniyordu ve rüzgarın dağıttığı saçlarını düzeltirken uykulu gözlerle, dişlerinin arasında sıkıştırdığı tokası parlayacaktı ayışığında;.
Ben sigara yakacaktım, o yanıma gelip yolların kavurduğu yanmış boynumdan öpecekti;.
Sonra sırt çantamızdan su matarasını çıkartıp avucuna dökecek ve alnıma sürecekti o koklanası, öpülesi, sevilesi, tutulası ellerini..
-sen yoruldun, ben kullanayım mı?
-tamam, zaten gözlerim yanıyor...
-neredeyiz?
-sanırım uzaklara varmamıza az kaldı.
-güneşin doğduğu yöne değil mi?
-hı hı ;)
-fulledin mi?
-hıııı
-tamam sen wc ye git, ben kartı çekerim.
-tamam, su da al, bir de kraker.
- tamam, sen işini hallet gel,
-geldim.
-çikolata aldım bize...
-benim de şekerim düşmüştü, tam da seni öpmeye gelmiştim;
- yok ... o zaman sana çikolata.
- hazır mısın?
- hadi güneşe.
Hayaldi işte.
Saçlarını rüzgarın dağıttığı, tenini rüzgarın yaktığı ama yüreğini yalnız kendim yaktığım;
sigaram gibi bir kadın işte.
Hayal ve güzel;
temmuzda güneş gibi, sarılması ise güneşte gölge gibi,,,
huzurlu ve güneşten,,,