sana sayfalarca yazıyorum sense birkaç satır. kimi zaman bir cümle. biliyorum sözlerin değerli senin. ve son susan söyler son sözü kalbiyle. sen hep sus sakın söyleme!..
ama oyun bitti. ben açtım tüm kartları.
ve artık bekleme konuşurum diye. çünkü gurur aptalların bahanesidir derim ama onur diye bir şey var. ve onurum gururumdan ötede. ona sen bile erişemezsin.
bir kuş havalıyor gözlerinden beni bana bırakıyor. biliyorum artık anlamam lazım; senle ben iki ayrı hazine haritası gibiyiz birlikte olmamız imkansız.
tanım: beklediğini bulamamaktır. kendine adadığın ne varsa bende sen varsın. sende ben yokum. ne güzel...
Düşlerin bir süreliğine karşılık bulamama durumudur. "insan dünyada hayal ettiği müddetçe yaşar." demişti Yahya Kemal. Sözdeki derinliğe bakarsak yaşamın tüm boyutlarıyla, mutlu bir biçimde sürmesi hayal edebilmeye bağlı. Bu nedenle kırıklığı etkileyici bir hal alıyor. Bazen etkisi yaşam boyu sürebiliyor. Charles dickens'in "great expectations" romanındaki Havisham'ın dramını ve ömür boyu düş kırıklığından kurtulamadığını akla getirebiliriz. Belki de yaş ilerledikçe etkisi en aza iniyordur kim bilir.
coca-cola penguen'inin aslında el kadar birşey olduğunu öğrenmek. bu mu dertlerimi dinleyecek lan? sarılıp uyuyacakmışım bir de. peh. nesine sarılcam bok kadar zaten.
hayal kırıklıkları , hayatın temelinde oluşan çatlaklardır. tıpkı bir fay hattının toprakta ilerlemesi gibi yol alırlar ruhumuzda ve hayatımızı oluşturan şeylerin temelinde. ve bir gün kalp artık ufak tamirlerle onarılamaz hale geldiğinde yıkılıverir hayat bir anda. altında kalan biz oluruz. ve kalkabilirsek ne ala , kalkamazsak ölürüz...
hayatın vazgeçilmezleri... zira bitmek bilmez bir açgözlülük içinde sürekli umut eden insanı elde ettiği hiç bir başarı tatmiz etmez. bu durumda elinde kalan tek şey başarısızlıklarının yarattığı hayal kırıklıklarıdır.
büyük bir dert gibi görünsede, bakmasını bilene pek koymayan durumdur. zira hayal dediğin sıfır maliyetli bir şeydir. tamir etmekle falan da uğraşmana gerek yok, kur yenisini gitsin, taş atıpta elin mi yorulacak sanki.
gerçek sanılanlar arasındaydı o da, kandırıyordu önüne geleni "gerçek"miş gibi davranarak. geride bıraktığı tek iz "hayallerdeki kırıklık"... bir gün... bir gün aralandı gözlerdeki perde, ve ışık doldu o köhneleşmiş kuytu karaltıya. ne yazık ki gelen ışık da cevap olamadı sorulara. o aydınlık ki, ışıltısıyla önce kör etti gözleri, ardından hiç olmadığı kadar vurdu yüzlere gerçekleri...
insanın dünyasını bir anda zehir ediveren, içini karartan zaten zor olan umutları yiyip bitiren, ''sonunda kırılacaksa neden hayal kuralım ki?'' diye sorduran, yeni bir hayale bağlanana kadar insanı kurutan durumdur.
çaresi sanırım çivi çiviyi söker mantığıdır.