kırdığın hayallerim
birer birer saplanıyor
derime
yüreğime
durmayan kanamalar içimde
taa derinlerde
kırdığın hayallerin açtığı yaralardan
umutsuzluk bir mikrop gibi
nasıl da giriyor içime
içime
sevgililer günü, doğum günü vb. özel günlerde, sevgilinizden hayalinizdeki hediyeyi almasını beklerken, paketin içinden çıkanın hayalinize yaklaşık bir hediye bile olmadığını gördüğünüzde, sevgilinizin aslında sizin hayallerinizden hiç haberi olmadığını anlamanızdır.
yüksek bir lise isteğinin lgs ile son bulması,
gidilen lisede edinilemeyen dostlukların kavgası
sonrası mide bulandıran davranışlar
ve akabinde travmatik bir aşk
aşkı kabul etmeyen bir hayal
össyi de bir kenara koyduran hayırlar...
hayal edilen meslek bir yana ,
gönlünüzü kamaştıran planlar uçurum kenarında ,
olsun be diyip devam ettiğinizde
aslında yalnızlığınızın farkına varmak,
tam adapte olmuşken depresif akımlara ,
21 yıl sonra karşınıza çıkan bir masumiyet,
adeta unuttuğunuz hislere çapa salmak...
o masumiyetle Araf'ta bir başlangıç ve dersiniz devam ,
bilinaçltımda "ben" yanarken : "aşk yok tek derdimdir davam",
2000 km öteye düşmeler sevdiceğinden,
kalır oralarda bir parçam...
bari okul biter de herşey son bulur ,
sevdiceğe ulaşılan elbet bir yol bulunur derken,
bir umutla yırtılır hayatın size biçtiği kefen
uzayan eğitim süreci
ve hani nerde kaldı ailenin beklentisi...
hayata yüzünüzü dönmek istersiniz ,dönemezsiniz ;
bu sevdanın belki de sonu yok diyemezsiniz ;
sorarsınız , "zaman geri gelmez mi , devir dönmez mi ? diye,
"vakit çok geç olmuş size" idrak edemezsiniz...
olmayacak bir şey istenmemesi halinde yasanması mümkün olmayan durumdur. gerçekçi olmakta her daim fayda vardır. mutluluk tek bir hayale bağlanırsa ancak hayal kırıklığı yaşanır. oysa her koşulda mutlu olmayı becerebilen insan, bu sıkıntıyı yaşamayacaktır.
neydi diye merak etmiştim çocukluğumda. her zaman olduğu gibi anneciğime sormuştum. nedir hayal kırıklığı? ne kırılıyor? anneciğim; "hani sen ben çarşıya giderken benden oyuncak istiyorsun, ben almadan gelince sen düşündüğün şeye ulaşamamış oluyorsun" demişti. o zaman tam olarak ne anlama geldiğini anlamıştım.
çok yaşar insan bu duyguyu hayatında. ne kadar ümidi varsa o kadar hayal kırıklığı yaşayabilme olasılığı var. kimisi çok koyar, kimisi gıdıklar geçer.
bir işin içine duygu girince o insana daha çok koyuyor. hele gönül işindeki hayal kırıklığıysa bu. işte o yaralıyor insanı. s.ktin lan belamı, t.şak mı geçiyorsun anlamadım. bir gün sana ihtiyacım var diyorsun, mutlaka görüşelim diyorsun, görüşeceğimiz gün geliyor gün, kaçıyorsun. cevap bile vermiyorsun.
hayal kırıklığı nedir: buluşacağım sanıp, pederden bin bir güçlükle arabayı alıp, pantolonu ütülemek, ayakkabıyı boyamak, saça başı uğraşıp yapmak, en iyi şekilde hazırlanıp s.klenmemektir. küfretmek, fakat ah etmemektir. bu yaptığından haz alıyorsa kıçını kazlar gagalasın.
hiç beklemediğiniz bir lafzın, hiç beklemediğiniz bir anda, hiç beklemediğiniz biri tarafından söylenmesi durumunda yaşanan anlık kırıklıktır, üzüntüdür, az biraz da şaşkınlıktır. peki hayal olayı nedir? tamam hani kırgınlık kısmı aşikar da hayale n'olmuş? o niye kırılmış? yaşanmış bu kırıklık hayaller kurduğunuz kişi tarafından yapılmışsa olur işte hayal kırıklığı. hani çok laf etmeye, dolambaçlara girmeye de gerek yoktur, söz zati yeterince ortada. hayal kısmı yalan yani aslolan kırıklıktır. kızmazsınız karşınızdakine, laf etmezsiniz pek de öle sinir küpüne dönmüşçesine. kızdığınız kendiniz olursunuz zati yoktur kişicağızımlan bir alakası neyim, işin tam da o tarafının. hayal sizin hayaliniz, kırılan da sizsiniz. eee hani onlan alakası olayın işte nerde, nerde? o vakit kır dizini, otur kıçın üstüne. fazla paniğe gerek yok geçiverir nası olsa üç vaktin içinde. sözün özü bree ağalar, paşalar; kırıktır bu gelir geçer, baki kalır bize sevgiler. dee hadi bakam lafımı da ettim, noktacığımı da koyar, giderim.
hayatı ve gercegi, acıyı, insanlara olan olan nefretin artmasını, için acımasını, gözlerin dolmasını, isyan etmeyi, ve en yakın arkadas kardes dost dedigimiz, Verilen bir değerin yok oluşu Güvenin sarsılması Ve elveda... sözde büyümek dedikleri olgu... tıkanıp kalması hayatın...acı ama gerçek dediğimiz; hayal olmayan ne yazık ki gerçeklerdir....
sonucunda oluşan hayal kırıklarına basılması cam kırıklarına basılmasından daha acı veren durum. kimse hayallerinde ayak izi olsun istemez. beklentilerini optimum düzeyde tutamayan insanlar sıkça yaşar. en basit anlatımla kişinin karşısındaki kişiden beklentilerini o insanın karşılayabileceği düzeyden fazla tutması sonucudur. zira hayata ve kişinin kendisine karşı beklentileri de buna dahildir.
bir hafta bekle sen görüşmek için...
oyuna iki bilet al. tüm motivasyonun olsun kapedese için. ardından buluşulacak, oyun izlenecek sonra da biraz beraber vakit geçirilecektir.
önce er kişi oyuna gidileceğini unutur, ya sabır denir içinden. neyse ki oyundan bir gün önce hatırlatılmıştır. sonra bir kaç saat sonra, oyundan sonra bilmemkimlere bilmemne gerekçesiyle gitmesi gerektiği için oyunun ardından hemen ayrılcağınız söylenir. peki denir. işim/sözüm var diyemiyor olmasına ne denilir ki pekiden başka?
1 hafta niye bekler ki insan? ne diye kendine güzel olacak bir zaman dilimi beller ki bir hafta sonrayı?
"ben bir oyun izleyecek 30 kişiyi bulurdum zaten, tek başıma da izlerim. zamanını çalmayayım" denilemez. aslında denilir de, zamanı değildir demenin.
içimde batan şey minicik bir hayalin kırıkları, biliyorum komik.
ama büyük ya da küçük, can yakıyor meret.
Uzun zaman geçirdik birlikte güldük eğlendik delice
Bir sürü güzel anım var anlatabileceğim
Bir sürü komik hikayem var güldürebileceğim
O kadar güzel günlerdi ki geçirdiklerimiz
O kadar gençti ki o zaman yüreklerimiz
Oysa şimdi aynada başka biri var karşımda
Tebessüm şimdi o günlerden kalan bir hatıra
Peki şimdi saçmaladığımda herşeyi bombok edip batırdığımda
Problemlerimle başa çıkamadığımda olmayacakmısınız sizler
Benim yanımda
O kadar güzel günlerdi ki geçirdiklerimiz
O kadar gençti ki o zaman yüreklerimiz
Oysa şimdi aynada başka biri var karşımda
Tebessüm şimdi o günlerden kalan bir hatıra.
hastahanede infeksiyon servisinde yattığım iki günde yaşadığım bir anı:
servise ilk girdiğimde kısa boylu, gözlüklü, birçok kişi tarafından güzel olarak nitelendirilemeyecek bir fiziğe sahip bir hemşire karşıladı beni. fakat ben hemşireyi, özellikle gözlüklerinin altındaki kocaman gözlerini ve insanı kendine aşık edebilecek kadar güzel olan yüzünü çok çekici bulmuştum. nereden baksan anca benim yaşlarımdaydı hemşire. başlarda soğuk ve biraz da sertçe davranmıştı bana. fakat gece boyunca yeni yeni mazeretler bulup yanına gitmem (serum hortumunda hava var, yara bandımın yapışkanı bitti...), her gittiğimde yüzünü güldürmeyi başarmam, yaptığım espriler, şebeklikler hemşirenin bana olan davranışlarını değiştirmiş, benim kendisini de içerisine kattığım kısa gelecekteki umutlarımın filizlenmesine izin vermişti. çünkü artık hemşire beni her gördüğünde gülümsüyor ve ilk saatlere oranla oldukça samimi davranıyordu.
hemşire hanımın gece boyunca nöbet tutması, benimse geceleri uyuyamadığım yalanı (bkz: anksiyete bozukluğu) benim sık sık hemşire hanımın yanına gidip muhabbet konuları açabilmeme, hemşire hanımın da bu muhabbetlere katılıp sık sık gözlerimin içine bakarak gülümsemesine ortam hazırlamıştı. şanslıydım, çünkü hemşire hanımla başbaşa kalabileceğim çok zamanım ve fırsatım olmuştu bu sürede. çünkü hemşire hanımın nöbeti benim hastahaneye gece gelmemle başlamıştı ve gece hastaların hepsi (ben hariç) uyumuştu.
yaptığım şebeklikler, espriler vs. nin ardından daha ilerleyen saatlerde hemşireyle daha ciddi konulardan sohbet etmeye başlamıştık. ben sesimi tıpkı üstad rutkay aziz gibi kullanmaya kasıyor, hemşire hanımı ses tonumla etkilemeye çalışıyordum.
saatler saatleri, konular konuları kovaladı, hemşire hanım ın da dinlenmesi gerektiğini hatırlayıp (anlayışlı erkek modeli) odama çekildim.
sabah hemşire hanım o perileri kıskandıracak kadar güzel yüzüyle odada belirdi. ateşimi öltü, ardından bir serum şişesi taktı. hemşire hanımla muhabbet konusu açmaya çalışan ben, serum hortumunda hava gördüğümü söyledim. söylemez olaydım.
-hemşire hanım bu hortumun içinde hava var.
-hayır nerede ben göremedim? (ah o ses tonu yok mu? dünyanın en güzel armonileri yanında karga sesi gibi kalır)
-gördüm ben. şuraya kaçtı.
ben en baştan beri bunları söylerken hemşire hanım serumla ilgileniyor bense hiç gözlerimi ayırmadan hemşire hanım ı seyrediyordum.
-hayır. bunda hava falan yok. (gülümseyerek)
-ha yok mu? ben yanlış görmüşüm.
-ben hiç seni öldürmeyi ister miyim ablacım...
işte bu son cümleden sonra hastahaneye geldiğimden beri yaşadığım en şiddetli ani başağrısı musallat oldu. ben septik şok geçirmekten korkarken, şokun büyüğünü yüreğimin derinliklerinde yaşamıştım.
-a... a... ablacım mı?
-ya... 31 yaşındayım ben.
hastahaneye geldiğimden beri benim yaşlarımda olduğundan emin olduğum hemşire hanım benden tam 10 yaş büyük çıkmıştı. yaşadığım hüsran, hayal kırıklığı...
daha sonra gül yüzlü hemşire hanım doktorumu telefonla arayıp ateşimden, tansiyonumdan bahsetti bi de şunu ekledi:
alerjiktir. olmadık anlarda yakalar ve yorana dek bütün hücrelerinize işler, hapşırtır.
çaresiz bırakır. beklenmedik anda gelir. selpaksız yakalanırsınız her defasında.
hatunun biriyle dolmuş bekliyoruz. metro istasyonu 50 metre ilerimizde. ben tembelliğimden dolmuşu tercih ediyorum, hatun niye tercih ediyor bilmiyorum, hoş zaten merak da etmiyorum.
uzun bir süre bekliyoruz, bir tane dolmuş geçiyor ama durmuyor son dönemdeki trafik kontrolleri sebebiyle ayakta yolcu almıyor. işe geç kalıyorum gitgide, sinirleniyorum. derken bir dolmuş duruyor, boşça da, geçiyor oturuyoruz. kısa bir süre sonra hatun sevgilisini arıyor *. "ben dolmuşa bindim bak şuraya geliyorz hadi sen de bin" diyor. bir kaç saniye durup "bindin mi?" diyor, şaşırmış bir ifadeyle. "e o zaman in, dolmuş dolu değil 2 dakika bekle bu seni alsın" diyor. adam inmeye yanaşmıyor. hatun ufak bir sitem içeren sesiyle "ben metroya biner rahat rahat giderdim, o kadar dolmuş beklemezdim" diyor. gelen cevap her neyse bilemiyorum tabii ki, konuşma bitiyor.
belli ki anlaşılmış, belli ki adam beklemeye dayanamamış. kızın yaşadığı şeyse tam bir hayal kırıklığı. 17-18 dakika da olsa bir arada bulunmak ya da bir rada 17-18 dakika daha fazla bulunmak için verdiği emek boşa gitti. muhtemelen kırıklığı anlaşılmadı. *
küçük bir şey, küçük bir hayal kırıklığı. belki de kız unuttu bile. ama işte böyle böyle insan "kütük"leşiyor. bir gün o çocuk sen bana eskisi kadar önem vermiyorsun, benimle uğraşmıyorsun, benim için bir şey yapmıyorsun derse kız da bilemeyecek, "sahiden öyle, neden böyle oldu?" diyecek.
belki de aradaki boşlukları ben doldurdum, bilemiyorum.
ama hayal kırıklığı kötü bir şey be kardeşim!
hayatın her anında karşılaşabileceğimiz durumdur.
insan hep hayaller kurar.
ve başkaları hep bu hayalleri yıkar geçer.
kişi hayal kırıklığı ve benzeri kötü hislerle yaşama devam eder.
stres yapmayın bir süre sonra alışıyorsunuz.
insana, kendini çok salak, saf, boş, gereksiz, anlamsız.. hisettiren bir şey. hayal kurarsın ve kırılır. eğer hiç kurmasaydın, umut bağlamasaydın saf saf, kırılmazdı.
of ulan of.
küçük bir çocuğun; dereden "balık yavrusu" (büyüyünce rengarenk balıkları olacaktı oysa ki) zannedip topladığı ve önce bir kavanoza sonra da bir kovaya koyup beslediği larvaların önce kafalarının büyümesi, sonra ayaklarının çıkması, ve sonra da kurbağaya dönüşmeleri karşısında yaşadığı ruh halidir... ya da uzaktan muhteşem görünen bir kalenin; ulaşıldığında aslında kumdan olduğunu öğrenmek, hissetmek ve geçen zaman içinde kendi kendine eğlenen, oyunlar oynayan masum fısıldayan bi rüzgarın bile onu yok edebildiğine tanık olmaktır... bazen gözdeki perdelerin kalkıp; gerçeklerle yüzyüze gelinmesi...
ama olsun samuel' in dediği gibi;
Şimdiye kadar hep denedin
Hep yenildin...
Yine dene;
Yine yenil...
Daha iyi yenil !...