Nazım hikmetin mısralarını hatırlatır.
''mektebe gitsem'' diye düşündü
10 yaşında.
''babamın bıçakçı dükkanından akşam ezanından önce çıksam'' diye düşündü
11 yaşında.
''sarı iskarpinlerim olsa, kızlar bana baksalar'' diye düşündü
15 yaşında.
''babam neden kapattı dükkanını?
Ve fabrika benzemiyor babamın dükkanına''
diye düşündü 16 yaşında.
''gündeliğim artar mı?'' diye düşündü
20 yaşında.
''babam ellisinde öldü,
ben de böyle tez mi öleceğim?'' diye düşündü
21 yaşındayken.
''işsiz kalırsam'' diye düşündü 22 yaşında.
''işsiz kalırsam'' diye düşündü 23 yaşında.
''işsiz kalırsam'' diye düşündü 24 yaşında.
Ve zaman zaman işsiz kalarak ''işsiz kalırsam'' diye düşündü 50 yaşına kadar.
51 yaşında ''ihtiyarladım'' dedi.
Şimdi 52 yaşındadır.
işsizdir.
şimdi merdivenlerde durup kaptırmış kafasını düşüncelerin en tuhafına:
''kaç yaşında öleceğim?
Ölürken üzerimde yorganım olacak mı?
diye düşünüyor.
tecrübe sahibi olmaktır. yapılmaması gerekenler öğrenildiği için, kurulan hayaller makul düzeyde tutulur ve yaşama kalındığı yerden devam edilir. edilmezse hüsran beraberinde gelir ki bu daha da vahimdir.
bir umutla hayallerinin peşinden koşmak için hırs yapmayı beraberinde getirebilecek durumdur. lakin bir zaman sonra hayallerinin imkansız olduğunu anladığın zaman hayallerinin peşinden koşmayı bırakıp yürümeye başlarsın. çünkü yorulmuşsundur gerçekleşmesi imkansız olan hayaller kurmaktan. ama yinede bir umut vardır içinde ..
artık alternatif hayallere gitmek gerektiğini anlamaktır. buradan sonrası hayal kırıklığı ile devam eder ve her yapacağın işte insanın üstünde eziklik yaşatır, güven kırmıştır.*
Yeis (ümitsizlik) öyle bir bataktır ki düşersen boğulursun.
Azmine sarıl sımsıkı, bak ne olursun!
Yaşayanlar hep ümitle yaşar,
Me’yus (karamsar) olan ruhunu vicdanını bağlar. (mehmet akif ersoy)
ayağını yorganına göre uzatmayı öğrenmek ya da uygulamak. yani varolan değerlerin farkında olup, maddi manevi ulaşılamayacak idealler uğruna hayal kırıklığına uğramamak için bazen azla ya da varolanla yetinmeyi bilmek gerekir.