" Ne dersin sevgilim. Beyazıt Havuzu kışın donar mı? Murtaza Çavuş'la karısı Hacer Ana'ya ben donar, dedim."
cümlesiyle biten, bitişiyle niye bitti ki, böyle bitmeseydi, kadın da adamın farkında olsaydı dedirten samimi bir Sait Faik öyküsü.
sait faik'in samimiyetini, sıcaklığını en güzel biçimde hissettirdiği, kulak verdiğinizde de aşkın cıvıltısını duyuran öyküsü.
--spoiler--
Sizi bekliyorum. Sizi göreceğim; içimde bir şey koşacak. Siz görmeden geçeceksiniz. Ben kederle sevinci duyup dalacağım istediğim âleme. Dünyayı yeniden kederlerle kuracağım Sonra çarşılardan çarşılara, insan sesleri arasında, her şeyi sizinle kurulmuş bir şehirde dolaşacağım. Herkes geçti, siz geçmediniz. Yüzünüzü göremedim. Bayramım, çocukluk bayramım salıncaksız geçmiş gibi gözüme yaş doldu. Soğuktan mı titriyordum, yoksa heyecandan, üzüntüden mi? bilmem...
--spoiler--
bu aralar okumakta olduğum kitap. daha önce sait faik okumamıştım. okudumsa da öykülerinden belki bikaçını internette okumuşumdur. bana ilginç gelen yanı, yazarın kullandığı dil ile, belki 70'lere kadar türkiyede yazan diğer öykücülerin dili arasında çok bir fark yok. zaten türk öykücülüğünü etkilediği, ilerlettiği söyleniyor bu adamın. fazla etkilemiş belki.
kitapta bilmediğim bir sürü kelime buluyorum. eski türkçe kelimelerin, ya da mesela pokerle ilgili terimlerin falan açıklamaları dipnotlarla verilmiş. yine de yeni türkçe olup az bilinen kelimeler de çıkıyor; zifos, şose falan gibi. açıp bu ne diye bakmayı seven okurlardanım neyse ki.