O çocukların yaşını kimse tam olarak bilemez.
O çocuklar çoğunluk kayda düşmeden yaşar, ölümleri de kayıt tutmaz.
Çoban kızı Ceylan Önkol için kimileri 12, kimileri 14 yaşındaydı diyor.
Ne fark eder? Onun vurulduğu dağların zamanı bizimkiyle ölçülemez nasılsa.
6. sınıf öğrencisiymiş.
Diyarbakırın Lice ilçesini on yıllardır uğursuz bir fısıltı gibi işitmez miydik zaten? Ceylanın ölümüyle bir kez daha hatırladık Liceyi.
Ceylan, geçen gün koyun otlatırken havaya uçuruldu. Karnından vurulmuş. Kolları bacakları sağlammış. Dolayısıyla onu parçalayanın, birçok çoban çocuğunun katili mayınlardan biri olmadığını biliyoruz.
Varlığına her gün şükretmek zorunda kaldığımız Taraf gazetesi olmasaydı, yine sessiz sedasız geçiştirilecek, hayatlarını zulmün kaydını tutmaya adamışların gündemi dışında yer bulamayacaktı hayatlarımızda.
iHD Diyarbakır Şubesi, bir basın toplantısında Ceylanın parçalanmış giysisini ve şarapnel parçasını göstermiş. Şapkasını gördünüz mü? Havaya uçmuş besbelli, hiç zarar görmemiş. Uzun siperlikli beysbol şapkalarından. Belli babası pazardan almış. Üstünde bir kurukafa resmi var. Bir de ingilizce yazı: Bad to the bone. iliklerine kadar kötü anlamında. Sevsinler.
Anasına, makarna pişir, dönünce yiycem demiş evden çıkarken. Ama önce koyunların karnını doyurmalı.
Biraz sonra ailesi bir patlama sesi duyup o yana koşturmuş. Çoban kızın kolları ve bacaklarını bulmuşlar. Bedeninin kimi parçaları ağaç dallarına fırlamış. Aile, Ceylanın parçalarını toplayıp ağıda durmuş. Güvenlik kuvvetlerinin, savcının gelmesini beklemişler. altı saat boyunca.
Savcı, doktor ve kolluk güçleri, can güvenlikleri olmadığı gerekçesiyle olay yerine uğramıyorlar.
Hukuk devletimiz, köy imamını gönderip elindeki kamerayla olay yerini çekmesini sağlıyor.
Ceylanının parçalarını eteklerine toplayan anası, karakola gidiyor. Karakol nizamiyesinde şıpınişi bir otopsi yapılıyor.
Olay yerini incelemeye Cumhuriyet Savcısı ancak üç gün sonra teşrif ediyor.
Ceylan, bu dağlarda avlanmış. Ama gezmesin de ne yapsın, koyunları otlatmak gerek.
Bize ondan kalan vesikalık bir fotografı.
Orada yaşayanların çoğu hayatlarında bir kez dururlar kameranın karşısında. Onların evlerinde yoksul bir nikâh fotoğrafı, belki bir de askerlik fotoğrafı dışında sabitlenmiş bir suret yoktur. Bir de devlete bakarken; kafa kâğıdına vesikalık.
Ceylan, kameraya nasıl bakacağını bilememiş. Belli, fotografı çeken, gözlerini aç, demiş ona.
Evet, Ceylan da, Bir teneffüs daha yaşasaydı tabiattan derse kalkacak, devlet dersinde öldürülmüş çocuklardan biri. Uğur Kaymaz gibi. Bir karışını vermem deyip ölüme adanmış topraklarda mayınlarla patlayan çobancıklar gibi. Taş attılar diye üzerlerine kurşun sıkılan, ölümleri sıkanın yanına kâr kalan çocuklar gibi.
Oraların, Kürt ellerinin kavruk, mutsuz bütün çocukları gibi.
Hayatları gözümüzde beş para etmeyen küçük ölü çocuklar.
Bu memleketin vatandaşları. Siyasileri. Gazetecileri. Hukuk insanları.
Ceylanın ölümü karşısında işte anlı şanlı ordumuz sessiz sedasız kırıtıyor yine.
Araştırmışlar da havan atılmadığını saptamışlar. Pekiyi ne? Ceylanın o topraklarda yaşıyor olması, o dağlarda geziyor olması ölümü için yeterli bir gerekçe, öyle değil mi?
Hesap vermenize hiç gerek yok elbet. Kendi hukukunuz, kendi savcılarınız nasılsa göğüslerini siper edip koruyorlar dokunulmazlığınızı. Seferberlik halidir, bir hatadır olmuş, öyle değil mi? Hatta bu konuyu deşmek, Ceylanın ölümü üstüne suskunluğa gömülmeyi reddetmek de, Allah bilir, vatan hainliğidir.
Askeri bir karakoldan atılan, henüz bilmediğimiz bir silahla katledilmiş olduğu ortada olan Ceylanın ölümünü de örtbas edivereceğinize inancınız tam, değil mi?
Uğur Kaymazın katilleri haklı bulundu, biliyorsunuz. Onun öldürüldüğünde yazmıştık. Tekrarlayalım:
Bu memlekette, en hassas koruma altına alınmış olan; güvenlik güçleridir. Emniyet ve askeri güçlerin moralinin bozulmaması için kendilerine sonsuz bir özgürlük alanı tanınmıştır. Güvenlik güçlerinin incinmemesi her şeyin önünde gelir. Devlet diktesinin de gücüyle ÖZGÜR basın, bu konudaki dikkatiyle vatandaşına göz yaşartıcı fedakârlıkta bir rehberlik görevi üstlenmiştir. Elinde silahı olan ve güvenliğimizi sağlamakla yükümlü emniyet güçlerinin isabetine yönelik en ufak bir kuşkuyu dile getirmek, sizi bir çırpıda marjinal yapacaktır. Avrupalı olma yolunda atmakta olduğumuz hiçbir adım, bu gerçeği değiştirebilecek kudrette değildir. işkenceci polisler hâlâ ve mümkünse hiçbir zaman cezalandırılamaz. Gözaltında ölümüne sebebiyet verdikleri kurbanlarının hesabı da kendilerinden sorulamaz. Zaman aşımı onların yanındadır. işkence yuvaları kurmuş cuntacı generalleri bile rahmetle anmak zorundayız. 33 Kürdü kurşuna dizip idam cezası alan Orgeneral Mustafa Muğlalının adı, daha geçtiğimiz Mayıs ayında bir Jandarma Sınır Taburuna verilmedi mi?
Meselenin adını koyuverelim.
Bu topraklarda polisin ve askerin morali her zaman bir çocuğun canından önce gelir.
Onları eleştirmek, bu kurumların ıslahının gerektiğinden söz etmek son derece tehlikelidir. Güvenlik paranoyasının topyekûn ülke sathına yayılması, sık sık düşman listelerinin çıkarılıp kendi fikir tartımızla dünyaya bakabilmemizin engellenmesi şarttır. Hepimize tek yol olarak gösterilen, kimi sertlikleri, münferit zalimlikleri olmakla birlikte bu kurumların en ufak bir eleştiri esintisinden uzak tutulmaları gerektiğidir. Bu, güvenliğimizin bedelidir. Onların da burnundan kıl aldırmayan bu ruh hali içinde düşman bellediklerinin yaşama hakkına yönelik en büyük tehdit oluşturuyor olması doğal.
Şimdi bir kez daha kendimize sormak zorundayız.
Çocuk ölüleri karşısında ne hissediyorsunuz? Karanlıkta koca adam gibi durduğu için, başını sokabileceği bir evi olmadığı için, aç kaldığı, tedavi görmediği için, savcının bile adım atmaya korktuğu topraklarda koyun otlattığı için ve daha birçok nedenle katledilen çocukların ölüleri nasıl oluyor da infial yaratmıyor bu toplumun bağrında? Asılabilsin diye yaşı yükseltilen çocukların cellatları nasıl hâlâ saygın kimliklerine bürünmüş, sıcak evlerinde ecel bekliyor? Bu toplum, bu koca nüfus, vatan sevmekten çocuk sevmeye vakit bulamamış savaşçılar ve kasaba tüccarlarından mı oluşuyor?
Çocuk dünyasına yakın durmayan, hayatında bir tek çocukla hazmedilmiş bir tevazu içinde birlikte vakit geçirmemiş, bir tek çocuğun dilini asal kabul edip onun karşısında saygıyla titrememiş bir yetişkin için çocuk, elbette kolay unutulacak bir insan küçüğüdür. Çocuk dilini, çocuk gözünü hiç merak etmeyen; onları bir an evvel eğip büküp güruha katmaya çalışan bu toplum, daracık dünyasında nefes darlığı içinde yaşayıp gidecek.
Bir çocuğun saçının bir tek telinin bu toplumun emniyetine feda edilemeyeceğini, edildiği takdirde emniyet duygumuzu sonsuza dek yitireceğimizi haykırmak gerek.
Sessizlikle geçiştirmeye çalıştığımız bir çocuğun katledilişidir.
Bu memlekette bir ana, havaya uçurulmuş çocuğunun parçalarını bir bir eteğine topluyor.
Bu anın bilgisiyle, artık unutuluşa gömemeyeceğimiz bu görüntüyle nasıl yaşamaya devam edeceğiz?
Ceylanı o dağlarda vurdular. Vuranlar hiç utanır gibi durmuyor.
Pekiyi siz utanmıyor musunuz?
........................
yıldırım türker'in radikal gazetesindeki muhteşem yazısı.
oh olsun diyenin insanlığının olmadığının anlaşılacağı olay. ama havan mermisinin kıza bilerek atılmadığı durumunu hatırlatmak isterim. bu olay çok üzücü bir kaza ve lanet olsun diyorum. ama şu olay gene son derece üzücü fakat bir o denli şerefsizce.
Radikal Gazetesi'nin internet sayfasindaki arama bölümüne"Ceylan Önkol "diye yaz ve arat,sonuc =Aradığınız kriterlere uygun haber bulunamadı., Münevver Karabulut diye yaz ve arat sonuc =52 yazi bulundu.Ceylan Kriterlere uygun degil ki....Cem yakalaninca başı göge erenler..Ceylan Münevverden daha mi az insan,daha mi az cocuk,daha mi az masumdu? Bizim icimiz her ölene sizlar . bu olayı örfpas etmek isteyen köşesini ordunun belirlediği köşe yazarları varsa eğer vicdanınız peki ya sizinki neye göre sızlar???
aktif çatışma sahası içerisinde rastlanılabilen kazadır. devlet güvenliğinin sağlanabilmesi için ağır silahların kullanılmak zorunda kalındığı bir böglede bu tip kazalar trafik kazasından farklı değerlendirilemez. değerlendiren cahildir, enteldir.
neden mi efendim?
siz linear algebra'nın l'sinden, calculus'un c'sinden anlayamazsınız gerçi tek yaptığınız birilerini karalayabilmek için insanların hassasiyetlerinin üzerine oynamak ama hatasız kullanılabilen bir silah olamayacağı gibi, bu kadar çok silahın kullanıldığı bir bölgede bu tip hataların yapılabilmesi mümkündür. kimse kasıt aramasın. alnına vururum. elimle.
askerin götünü yalayan -ve ömrü boyunca çok göt yalayacağı belli olan- yazarların abartıldığını söylediği hadise. dipçik ağızlı yazar küçücük bir kız ölmüş, anasına babasına suç bulacağına o havan mermisinin ne aradığını düşünsene. biraz insan olun lan. kendi kardeşinizi düşünün. bu kadar mı kör olur vicdanlar?
küçük kızın bir suçu yok fakat askerliğini diyarbakırda yapmış biri olarak şunu söyleyebilirmki o masun çocuk abilerinin, annesinin, amcalarının, babasının hataları yüzünden bugün öyle yada böyle can verdi. kimse çıkıpta bu ülke vatandaşına sahip çıkmıyor demesin. nasıl sahip çıksın varmı mantıklı bir açıklaması olan, her yeri 10 ar kişilik karakollarlamı donatalım, paramparça ederler o karakolu, peki o zaman 50 kişilik olsun hanginizin götü 3 yıl askerlik yapmayı yer o bölgelerde. işi kafada bitirmek lazım işte buna demokratik açılım deniyor. bugün o çocuğa acıyanlar, o çocuğun ileride vatanını seven bir birey olması için yapılacak açılımların karşısında. bu ne yaman çelişki sözlük.
amma velakin, bu olayı tsk bilerek yaptı, demeye getiren mallara bir kaç lafım olacak; e benim mal arkadaşım, tsk ne istesin küçücük yavrudan? he diyelim ki tsk bu kadar azdı, e o bilmiyor mu, bu parçalara ayrılmış kız cesedi ortaya çıktığında yaygara kopacağını?
sanırım maalesef bahsedilen talihsiz kızımız tsk'nın tespit ettiği pkk mağaralarına yakın bir yerde hayvanları otlatıyordu.
he eğer kasıt varsa, allah sorumluların bin belasını versin.
bu başlık altında devlete ağzına geleni söyleyenlere ise tek lafım; ilk fırsatını bulduğunuzda daha medeni bir ülkeye göçmen olarak gidin.
ülkendeki yurttaşına sahip çıkmaz isen emin ol ki başkaları sahip çıkar. Bu başkalarıda senin açığını kollamaktadır ey devlet!
açık olalım,
geçmişini kurcalarsak Türkler,
ermeni vatandaşına sahip çıkmadı her fırsatta ötekileştirdi, ermeni vatandaşlarımıza başkaları sahip çıktı şimdi bize "geçmişin" hesabını sormak istiyor.
20 sene öncesinde ötekileştirilen kürt vatandaşlarımıza "Pkk" adı verilen lanet terör örgütü sahip çıktığını söyledi, şimdi bizlere o yılların hesabını soruyor.
şimdiye bakalım
2hafta öncesinde diyarbakırspora sahip çıkmayan türklere karşı "Pkk" adı verilen lanet terör örgütü sahip çıkmaya çalışıyor.
daha sonra bizden hesap sormak isterlermi bilmiyorum.
ama şuna eminimki,
ölen küçücük kız çocuğuna sahip çıkmayan türkler mevcut, birgün bunlarada biri sahip çıkarsa bu kızın babası,abisi,ablası,amcası,dayısı... öyle bir hesap sorar ki!!
üzücü bir hadisedir. ancak daha üzücü olan bu başlık altında devletine çemkiren ve kızımızın acısını derinden hisseden yazarlarımızın aynı duyarlılığı şurada göstermemiş olmasıdır. acı ama gerçek.
(bkz: 9 eylül 2009 van terör saldırısı)
devletten nefret edilmesini tek başına sağlayan talihsiz olaydır. küçük yaştaki masum bir kıza sahip çıkmayan devletten ne gibi hayır beklenir düşüncesi, ısrarla akıllara girer.
kimin yaptığı önemli değil kim yaptıysa da 14 yaşında bir çocuk öldü ve kimse ilgilenmedi!!!
bu örnek türkiye'de ayrımcılığın yapıldığına çok iyi bir kanıt olmuştur.
çeşitli forumlarda tsk'nın mı yoksa pkk'nın mı yaptığına dair açıkça tartışmalar olan olay. kimin yaptığının hiç önemi yok. mühim olan o küçücük kızın paramparça olması ve sevgili savcılarımızın, doktorlarımızın olay yerine gitmek istememeleridir. biz oraya gitmezsek o toprak bir süre sonra bizim olmaktan çıkar. o adamlar ise kalben vatandaşlıktan çıkarlar.sonucunu ise hepimiz biliyoruz...