hatırladıkça iç burkan çocukluk anıları

    28.
  1. hiç unutmam bir gün yine dayak yiyorum.

    hobi olarak başladığım dayak yeme işine ilgim doğuştandı. doğduğum gün doktordan kıçıma yediğim tokat bağımlılık yapmış olacak ki ondan sonra dayak yemeden geçirdiğim günlerde bana bir titreme, efendime söyleyeyim bir açlık, çok derin ve uçsuz bucaksız boşluklar içerisinde hissediyordum kendimi. bu dünyaya gönderiliş amacımdı sanki dayak yemek.

    bir gün mahallede top oynuyoruz. top benim.

    yani top benim derken ben top değilim. o kadarda değil lan. yani oynadığımız topun sahibi benim. bizim takım ne zaman gol yese bize gol atan kişiye sen çık seni oynatmıyorum diyip pis pis gülüyordum. neyse biz gol yedikçe karşı takımdan adam çıkartıyordum. derken karşı takımda adam kalmadı. bir tek kalecileri kaldı. biz yüz tane gol attık. kaleci bildiğin kova oldu. attığım her golden sonra kaleciye nihahaha şeklinde hunharca gülüyor ve yerin dibine sokuyordum. o günden sonra hayatı boyunca futbol oynadığını düşünmüyorum o kalecinin.

    neyse bizim maç bitti. evlere dağılıyorduk. ama o gün birşeyler eksikti sanki. dayak yememiştim. karşı takımdan oyundan attığım adamlara, nasıl koyduk ama dedim ve o pis gülücüğümü yaptım. nihahahahaha. sonra adamlar doğal olarak bana daldı tabi. 10 kişi yer misin yemez misin. biri gözüme patlatırken öteki ümüğümü sıkıyordu. saçımdan tutup yerlerde sürükleniyordum. dişlerim asfaltta izler çıkartıyor, tekmeler tokatlar adeta sicim gibi yağıyordu üstüme. buraya kadar herşey istediğim gibi gidiyordu. ancak en son şerefsiz veledin bir tanesi topumu patlattı. işte buna çok sinirlenmiştim.

    bekleyin lan burada hepinizi dövdürecem şimdi abimi çağırmaya gidiyorum diyip gittim. abimle beraber geri döndüğümüzde onlarda abilerini çağırmış ve 20 kişi olmuşlardı. çok sağlam dayak yedik abimle birlikte. güzel bir anı oldu bizim için abi kardeş.

    sonra eve gittiğimizde abim bir daha dövdü beni niye söylemiyon lan bu kadar kalabalık olduklarını diye.

    sonra akşam babam eve geldiğinde abin senin yüzünden dayak yemiş diyip bir daha dövdü beni.

    sonra bizim evin yakınındaki devlet hastanesinin acil servisindeki doktor yine mi sen lan dedi bir de o dövdü. bende artık dayanamayıp ağlamıştım. buda böyle bir anımdır işte.

    Yıkılmadım. Ayaktayım. *
    32 ...
  2. 5.
  3. şu an dondurma yiyorum..
    güzelliği dakikalara bağlı olan bir dondurma nasıl beni bu kadar gerilere götürebiliyor diye de düşünüyorum bir yandan..
    çocuklar neden severler bu kadar bunu??
    yazın anlamını sorsan çocuklara yüzde sekseni dondurma der..
    ben de çok severdim her çocuk gibi..
    halen de severim..
    ve şu an kendimle gurur duyuyorum dondurma alacak kadar para kazanabildiğim için..
    hatta kaç tane alabilirim maaşımla diye hesaplıyorum bazen..
    konudan sapmayayım zira daha anlatmak istediğim şeye girizgah yapamadım bile..
    annem dondurma ya da abur-cubur yememe izin vermezdi pek..
    hadi almama izin vermiyorsun kendin evde yap o zaman anne olarak, çünkü babannem süt getirirdi sürekli bize, bahçeden de bir sürü meyve..
    yapmazdı..yapmadı işte..
    ama bu durum paramız olmadığı için falan değildi..
    zira ben küçükken oldukça iyiydi babamın işleri, birçok aileye göre..
    yine de harçlık vermezdi annem.
    zenginlik içinde fakirliği tattırdı bana..
    güzel arkadaşlarım vardı aldıklarını benimle paylaşırlardı..
    ve de abim..ah canım abim..
    annemin benden gizli ona verdiği harçlıklarla, dondurma paralarıyla \"anneme söyleme sakın\" diyerek bana da alırdı bir şeyler..
    içim acırdı.. annemin davranışlarını anlayamazdım bir türlü..

    ne oyuncak alma hakkım vardı, ne de bir şeylere para harcama lüksüm.
    ya abiminkilerle idare etmek zorundaydım ya da almanyadan dayımların bana da oyuncak getirmesi için her gece allaha dua etmek..
    babamın da işleri çok yoğun olduğu için o ilgilenemezdi pek..
    ama her yılbaşında mutlaka bir oyuncak alırdı bana..
    nitekim onun da aklına bir kız çocuğunun hoşuna gidecek hediyeler gelmezdi..
    benim oyuncaklarım hep arabalar, dozerler, misketler..vs vs idi..
    velhasıl ilk bebeğim dayımın almanyadan getirdiği boyu nerdeyse benim kadar olan ismini \"inci\" koyduğum bebekti. ne kadar da anlamlı bir isim bulmuşum çocuk aklımla..
    diğer çocuklar kıskanırdı onu, çünkü o kadar detaylısı pek bulunmazdı türkiyede..
    sapsarı saçları, masmavi gözleri, uzun kirpikleri hatta benimkilerden güzel kıyafetleri vardı.
    ve ben o oynamaya kıyamadığım bebeğimi mahallede sattım..
    evet bildiğin sattım..
    mahallede piknik yapacaktık ve benim payıma da gazozları almak düşmüştü.
    anneme söylediğimde olmaz demiş, evdeki şeylerden götür demişti..
    çok öfkelenmiştim ama arkadaşlarıma da mahcup olmayı yedirememiştim kendime.
    ve en önemlisi tak demişti artık canıma annemin bu tutumu..
    sonucunda hayattaki ilk satışımı gerçekleştirmiştim.
    o günden sonra da annemden asla ama asla para istemedim..
    okula başladıktan sonra babamla anlaşma yapıp onun yanında çalışmaya başladım boş vakitlerimde belli bir ücret karşılığı..
    kitabevimiz vardı ve ben orada çalışmayı çok seviyordum zaten..
    sürekli kitap okuma şansı elde ediyordum..
    yeni kitap kokusu, işte beni bu yüzden hep o günlere götürür de kimseye anlatamazdım ben bunu..
    üstelik gelen amcalar babasına yardım eden sevimli kız çocuğu profilime bayılıyorlar, bana harçlık da veriyorlardı. ya da üstü senin olsun diyorlardı.
    gözlerimi parlatacak kadar para biriktirmiştim..
    ve gittim kendime bir bebek satın aldım abimin rehberliğinde..
    o benim için daha değerliydi çünkü kendi kazandığım para ile almıştım..
    ama çok sürmedi birlikteliğimiz..
    benim anne demekten utandığım kadın, onu kapıya gelen dilencinin çocuğuna vermişti benim evde olmadığım kara bir gün..
    herhalde bir daha asla o gün ki kadar ağlayamam..
    çünkü artık katılaştı kalbim..
    yazıyı nasıl bitireceğimi bilemiyorum..
    parmaklarım devam etmek istemiyor.
    zaten dondurmam da eridi iyice..
    çocuk sahibi olmak büyük sorumluluk şimdi bundan bahsedecek değilim..
    ama 3 kez hatta 5 kez düşünün.. herkes anne-baba olmak zorunda değil..
    21 ...
  4. 47.
  5. ilk okul 5'e gidiyorum, arkadaşım filan yok. Zaten okulda popüler biri değilim ama arkadaşlıkta kuramıyorum, böyle silik bir tipim işte. Okulun ilk gününden beri 6'cı sınıftaki serkandan hoşlanıyorum, ne hoşlanma ama! Koridordan geçince triplere giriyorum, yüz yüze gelince elim ayağıma dolanıyor. Uzaktan seviyorum yani, bi de bu serkan garip çocuktu. Bazen selam verir hatır sorardı, bazen beni farketmeden çekip giderdi. Tüm dengesizliklerine rağmen seviyordum ama, bir gün onun da beni seveceğini düşünüyordum. Neyse efenim, günlerden cuma serkan beni arka bahçeye çağırdı. Baktım yanında benim sıra arkadaşım fahriye var, dedim lan ne iş? Bunlar bana nispet falan mı yapıyor yoksa? Yanlarına varınca, fahriye gülümseyip gitti. iyice ayar olmuştum ki, serkan lafa girdi.

    Serkan: sen benden mi hoşlanıyorsun?
    Ben: kim dedi onu ya!
    Serkan: fahriye söyledi, utanıyormuşsun
    Ben: şey ya ben işte, yani biraz öyle şey ettim ama sen bakma fahriyeye (öyle özgüvensizim ki sormayın)
    Serkan: tamam
    Ben: ha işte onu diyorum, zaten senin hoşlandığın tipe uymuyorum unut gitsin
    Serkan: ben de hoşlanıyorum
    Ben: zaten kızlar sana hasta, benden hoşlanacak halin yok ya (sanki onu duymuyorum, kendi kendime konuşup duruyorum)
    Serkan: kızım hoşlanıyorum diyorum!
    Ben: ney? Nasıl? Şimdi biz baya sevgilimiyiz? (Sanki rüyadan bir anda tekmelenerek uyandım)
    Serkan: evet
    Ben: kantinde beraber oturup, yan yana yürüyen, el ele tutuşan çiftlerden mi olduk?
    Serkan: onlardan olduk, ver elini.

    Hala şoku atlatamamıştım, okulun en havalı çocuğu ile sevgili olmuştum. Çok mutluydum çok, ilk kez sevgilim olmuştu çünkü. Artık okul bile cennet gibi görünüyordu, elimi tutan biri olacaktı! Beni seven biri vardı artık! Ders çıkışı eve koşup yarın için kıyafet seçtim, okula yeni öğrenciler geldiği için forma zorunluluğu yoktu henüz. Saçıma, kıyafetime özen gösterdim, sabahın köründe kalkıp aynanın karşısında saatlerce hazırlandım. Evden çıkıp okula geldiğimde serkanı göremedim, okul çıkışı kapıda beklediğini görünce çok mutlu oldum. Hemen yanına koştum.

    Ben: durağa kadar gidelim mi?
    Serkan: ayrılmak istiyorum (şerefsiz giriş gelişme yapmadan direkt çat diye söyledi lan)
    Ben: yanlış bir şey mi yaptım?
    Serkan: galiba hoşlanmıyorum ya (pişkin pişkin yüzüme bakıyor bide)
    Ben: o zaman dün neden sevgili olalım dedin?
    Serkan: hoşlandığımı sandım, yeni sevgilim var o gelicek
    Ben: kim? (Kafasını kopartacak kadar sinirliyken bastırmaya çalıştım)
    Serkan: sınıfımıza yeni kız geldi dün, hatice ismi. Onunla çıkıyorum.

    Sinirden elim ayağım titredi ama ona sövecek halim bile kalmamıştı, daha o yaşta şiddetli bir acı geldi oturdu kalbimin ortasına. Uzaklaşınca bir ağacın altında oturup dakikalarca ağladım, ulan nasıl görmemişim nasıl körmüşüm diye kendime kızdım. Tarihin en kısa ilişkisini yaşadım resmen, bana sevgili olalım dedikten sonra yeni gelen kızla çıkmaya başlamış. Yani 2 saat sevgili kalmış sayıldık..

    Alacağın olsun fahriye! ilk heyecanım gözyaşına dönüştü sayende, çeneni tutamadın! Ben uzaktan seviyordum iyiydi böyle, bazı şeylere fazla yaklaşmak acıdan başka bir şey vermiyor işte. O günden beri travma oluştu bende, hoşlandığımı öldür allah söyleyemiyorum..
    16 ...
  6. 28.
  7. ilkokulda hocanın teker teker ayağa kaldırıp baban ne iş yapıyor sorusuna di-li geçmiş zamanla cevap vermek.
    12 ...
  8. 26.
  9. bizim vaktimizde ilkokulda mavi önlük giyiyorduk, ortaokulda gömleğe geçiyorduk. yalnız tam biz 5 e geçtiğimiz sıra ilkokulda da gömlek giyilmeye başlandı. ama babam bana bir türlü gömlek almıyordu. durumumuz kötü olmadığı halde babam seneye alırım deyip inat ediyordu. sınıfta çok fakir birisiyle ben kalmıştık sadece önlükle gelmeye devam eden.
    bütün sınıf gömleğe geçince yakaları açmalar kravatı göbeğe kadar indirmeler filan başlamıştı. bir gün öğretmenimiz giyim konusunda sınıfa kızıp kızıp beni ayağa kaldırdı. "bakın arkadaşınıza ne kadar düzgün giyiniyor az onun gibi düzenli olun" dedi. ben gömlekli olmadığım halde kaldırıldığıma şaşırmış ayrıca utanmıştım biraz. tek kurtuluşum önlüğün düğmeleriymiş gibi başımı öne eğmiş onları kurcalıyordum.
    aradan yıllar geçince farkettim. benim utandığımı anlayıp "sen onlardan aşağı değilsin" demek istediği için beni örnek göstermişti öğretmenim.
    12 ...
  10. 17.
  11. bundan yaklaşık 10 yıl önce 3. sınıfa giderken, çok zengin bir sıra arkadaşım vardı ve benim ailem de o dönem bir o kadar fakirdi. Sıra arkadaşım sürekli bana bişeyler ısmarlardı okulda. Genellikle istemezdim ama kendine ne alıyorsa zorla banada alırdı. Sürekli onun bana bişey alması benim ona bişey alamamam içimi burkmuştu o dönemde. Aynı zamanda babam tüm derslerin 5 olursa sana bisiklet alacağım diye söz vermişti. Bende eve gelip kitapları defterleri döküp çalışırdım 3. sınıfta. Okuyup iyi bir meslek sahibi olup ailemi rahata kavuşturmayı kendime dert bilmiştim. Yıl sonunda da tüm derslerim 5 gelmişti ama bisiklet gelmemişti. Çünkü ev kirasını zor ödeyen babam bisiklet alacak parayı bulamamıştı. O gece eve de gelmemişti. Unutmam bunu. Geldiğinde de annemle kavga etmişlerdi ve bende bisiklet diye üstelememiştim. Ve bana bisiklet alındığında aradan 5 yıl geçmişti nerdeyse. O zaman fakirdik, şuan allah'a şükür durumumuz iyi sayılır. O dönem bisiklet sözü verip alamayan babam, liseden mezun olduğum için süpriz yaparak araba aldı bana. Nerden nereye...
    12 ...
  12. 27.
  13. 8-9 yaşlarındayız. mahallede bir adam çocuğuna akülü araba almış, çocuğunu bindirmiş gezdiriyordu. fakir bir kenar mahalledir, alışık değiliz tabi böyle şeylere. merakla izliyoruz, peşinden gidiyoruz. bizi de azıcık bindirmesini istemiştik, vicdansız adam azarladı bizi. uzaktan uzaktan en az yarım saat takip edip arkalarından baktık. nasıl içimde kaldı anlatamam. şimdi 23 yaşındayım, hala sokakta veya oyuncakçıların vitrinlerinde akülü araba görünce durur bakarım.
    10 ...
  14. 12.
  15. herkesin evinde televizyon vardı, bizde yoktu. gider komşuda izlerdik, ama onların istediği şeyi. çünkü kumanda bizim değil, onların elindeydi.
    8 ...
  16. 26.
  17. eşofman alacak paramız olmadığı için beden derslerine girememek.
    son senede abim sağolsun ablamla ikimize eşofman aldı allahım o havamızı görmeniz lazımdı. misafir geldiğinde hemen o eşofmanları giyerdik.

    bir de o dönem okul kitapları ücretli olduğundan üst sınıfa gidenlerin eski kitapları el değiştirirdi.
    kitabın kapağında eşek kadar bir önceki sahibin ismi yazardı. onu örtmek için kaplardık.

    hey gidi günler. şimdi çok şükür bunlara sahibiz ama o zamanlar daha az dert vardı sanki.
    8 ...
  18. 19.
  19. Pazar aksamı evde utu yapılır,evın her yerıne hıjyen kokusu yayılır , ben ıse yatagın ıcınde , tahmını olarak 11 cıvarı o koku ıle uyumaya calısıp,yarın haftanın bası oldugunu ve bu bır haftanın nasıl gececıgını dusunuryordum , ne kotuydu pazar aksamı.tatıl bıtmıstı.
    7 ...
© 2025 uludağ sözlük