Yazarların çocukluğunda küçük oldukları için ezildiklerini hissettikleri anılardır.
Şimdi bizim eskiden atarimiz vardı. atarinin mortal kombat diye de bir dövüş oyunu var. Bende evin en küçük çocuğu olduğum içim abilerimden hep dayak yerdim(oyunda). Hiç bir zaman abilerimden birini yenemedim. Çok ezik hissederdim kendimi. Çok zor günlerdi be. Ne dalga geçerlerdi benle. Hüzünlendim gene.
bir keresinde hastaneye iğne vurdurmaya gitmiştim.. gördüğüm ilk kişiye 'abi bu iğneyi vur bana, hadi acele' demiştim.. ben vuramam demişti.. nedense ısrar ettim, inatçılık ettim.. 3-4 dk boyunca bana ben vurmam deyip latince terimler saymıştı.. zorladım.. tamam doktor görmeden vurayım dedi.. bir yattım , darta ok atar gibi hunharca sapladı da 3 gün yürüyemedim.. sonra 7-8 yıl sonra olay aklıma geldi de ' ben ambulans şöförüyüm lan' demişti.. ambulans latince gelmişti bana saygu duymuştum adama.. ama ne vurmuştu adam be.. o günden beri sırtımı duvardan başkasına dönmedim valla..
10 civarı sınıf arkadaşım ben haklı olduğum halde beni tekmelemişlerdi. Diğer cocuk daha populerdi onu daha cok seviyolardı. Ama boyum ilkokulda da cok uzundu üst tarafa yetişemiyolardı.
armut ağacından kafa üstü aşağı düştüğümü hatırlıyorum.
ağacın en tepe noktasından kafa üstü aşağı düştüğüm an " her şey buraya kadarmış, ölcem herhalde." diye düşünüyordum ki dala takılıp kedi misali ayaklarımın üstüne düştüm.
sonuç: en ufak bir çizik olmadan atlattım.
çıkarılan ders: çürük dala basmadan da ağacın tepesindeki en güzel armutlar toplanabilir. *
12 yasindaydim. Kuzenim edanin arkadasi yagmur bize gelmisti kuzenimle birlikte. Benden iki yas buyuktuler. Atari oynarken kuzenimi asagi kata cagirmisti dedem. Yagmurla oda da yalniz kalmistik. Birden bire bana pipini gostersene demisti. Icimde ilk defa kipirdanma olmustu yeni yeni porno izlemeye basladigim yillardi. Isleri azicik biliyordum fakat annem yakalarsa cok pi add kizar diye kiza kizmistim. Kalbini cok kotu kirmistim ve git odamdan diye bagirmistim. Simdiki aklim olsa o kiz oradan sag cikamazdi. O olaydan yillar sonra karsilastik ben 20 o 22 idi, hicbir sey hatirlamiyormus gibi davrandi ben de oyle.
şu an dondurma yiyorum..
güzelliği dakikalara bağlı olan bir dondurma nasıl beni bu kadar gerilere götürebiliyor diye de düşünüyorum bir yandan..
çocuklar neden severler bu kadar bunu??
yazın anlamını sorsan çocuklara yüzde sekseni dondurma der..
ben de çok severdim her çocuk gibi..
halen de severim..
ve şu an kendimle gurur duyuyorum dondurma alacak kadar para kazanabildiğim için..
hatta kaç tane alabilirim maaşımla diye hesaplıyorum bazen..
konudan sapmayayım zira daha anlatmak istediğim şeye girizgah yapamadım bile..
annem dondurma ya da abur-cubur yememe izin vermezdi pek..
hadi almama izin vermiyorsun kendin evde yap o zaman anne olarak, çünkü babannem süt getirirdi sürekli bize, bahçeden de bir sürü meyve..
yapmazdı..yapmadı işte..
ama bu durum paramız olmadığı için falan değildi..
zira ben küçükken oldukça iyiydi babamın işleri, birçok aileye göre..
yine de harçlık vermezdi annem.
zenginlik içinde fakirliği tattırdı bana..
güzel arkadaşlarım vardı aldıklarını benimle paylaşırlardı..
ve de abim..ah canım abim..
annemin benden gizli ona verdiği harçlıklarla, dondurma paralarıyla \"anneme söyleme sakın\" diyerek bana da alırdı bir şeyler..
içim acırdı.. annemin davranışlarını anlayamazdım bir türlü..
ne oyuncak alma hakkım vardı, ne de bir şeylere para harcama lüksüm.
ya abiminkilerle idare etmek zorundaydım ya da almanyadan dayımların bana da oyuncak getirmesi için her gece allaha dua etmek..
babamın da işleri çok yoğun olduğu için o ilgilenemezdi pek..
ama her yılbaşında mutlaka bir oyuncak alırdı bana..
nitekim onun da aklına bir kız çocuğunun hoşuna gidecek hediyeler gelmezdi..
benim oyuncaklarım hep arabalar, dozerler, misketler..vs vs idi..
velhasıl ilk bebeğim dayımın almanyadan getirdiği boyu nerdeyse benim kadar olan ismini \"inci\" koyduğum bebekti. ne kadar da anlamlı bir isim bulmuşum çocuk aklımla..
diğer çocuklar kıskanırdı onu, çünkü o kadar detaylısı pek bulunmazdı türkiyede..
sapsarı saçları, masmavi gözleri, uzun kirpikleri hatta benimkilerden güzel kıyafetleri vardı.
ve ben o oynamaya kıyamadığım bebeğimi mahallede sattım..
evet bildiğin sattım..
mahallede piknik yapacaktık ve benim payıma da gazozları almak düşmüştü.
anneme söylediğimde olmaz demiş, evdeki şeylerden götür demişti..
çok öfkelenmiştim ama arkadaşlarıma da mahcup olmayı yedirememiştim kendime.
ve en önemlisi tak demişti artık canıma annemin bu tutumu..
sonucunda hayattaki ilk satışımı gerçekleştirmiştim.
o günden sonra da annemden asla ama asla para istemedim..
okula başladıktan sonra babamla anlaşma yapıp onun yanında çalışmaya başladım boş vakitlerimde belli bir ücret karşılığı..
kitabevimiz vardı ve ben orada çalışmayı çok seviyordum zaten..
sürekli kitap okuma şansı elde ediyordum..
yeni kitap kokusu, işte beni bu yüzden hep o günlere götürür de kimseye anlatamazdım ben bunu..
üstelik gelen amcalar babasına yardım eden sevimli kız çocuğu profilime bayılıyorlar, bana harçlık da veriyorlardı. ya da üstü senin olsun diyorlardı.
gözlerimi parlatacak kadar para biriktirmiştim..
ve gittim kendime bir bebek satın aldım abimin rehberliğinde..
o benim için daha değerliydi çünkü kendi kazandığım para ile almıştım..
ama çok sürmedi birlikteliğimiz..
benim anne demekten utandığım kadın, onu kapıya gelen dilencinin çocuğuna vermişti benim evde olmadığım kara bir gün..
herhalde bir daha asla o gün ki kadar ağlayamam..
çünkü artık katılaştı kalbim..
yazıyı nasıl bitireceğimi bilemiyorum..
parmaklarım devam etmek istemiyor.
zaten dondurmam da eridi iyice..
çocuk sahibi olmak büyük sorumluluk şimdi bundan bahsedecek değilim..
ama 3 kez hatta 5 kez düşünün.. herkes anne-baba olmak zorunda değil..
baba esnaf. paranin oldugu zamanlar da oldu, olmadigi zamanlarda. benim cocukluk yoksulluk zamaniydi. cok iyi hatirlarim ilk kez mcdonalds' a goturmustu babam beni. cocuk menusu be su anda yuzune bakmadigin. yavas yavas yedim bitmesin diye. oyuncagini bile hala saklarim. su anda maddi sıkıntımız olmasa da, paramin buyuk kismini kendim kazansam da, yoklugu hatirlamak insana varlik zamanlarinda bazi seylerin degerini bilmesini sagliyor.
Babam yurtdışına çıkacak, ama biliyorum onu uzun bir zaman boyunca göremeyeceğim. Benle annemde memlekete 1 aylığına babanemlerin yanına gidiyoruz aynı gün. O zamanlar 5 yaşındayım ve tek hatırladığım şey arabanın arkasından babama doğru, dolu gözlerle bakmamdı. Beni her zaman korumuş kollamış olan adamdan, babamdan ayrılıyordum. Öyle bakmışım ki babama oda bugün bana o gün bana öyle baktığında içim çok sızlamıştı canım kızım dedi.
babamdan horoz şekeri almasını istemiştim de param yok demişti. bende banane banane diyerek ağlamaya başladım. babamda yok ulan yok! diyerek tokat atmıştı. o günden sonra ne tokat ne de horoz şekeri yedim.
kuzenimin barbie bebek evi vardı. hiç unutmam arabadayız uzun yola çıkmış yasin suresini dinliyoruz, o zaman babam yasin suresini ezberlersem alacağını söylemişti. çocuktum ezberleyemedim tabii. büyük şart koymuştu peder bey. oynayacak yaşı geçtik çoktan ama hala içimde uktedir.
bundan yaklaşık 10 yıl önce 3. sınıfa giderken, çok zengin bir sıra arkadaşım vardı ve benim ailem de o dönem bir o kadar fakirdi. Sıra arkadaşım sürekli bana bişeyler ısmarlardı okulda. Genellikle istemezdim ama kendine ne alıyorsa zorla banada alırdı. Sürekli onun bana bişey alması benim ona bişey alamamam içimi burkmuştu o dönemde. Aynı zamanda babam tüm derslerin 5 olursa sana bisiklet alacağım diye söz vermişti. Bende eve gelip kitapları defterleri döküp çalışırdım 3. sınıfta. Okuyup iyi bir meslek sahibi olup ailemi rahata kavuşturmayı kendime dert bilmiştim. Yıl sonunda da tüm derslerim 5 gelmişti ama bisiklet gelmemişti. Çünkü ev kirasını zor ödeyen babam bisiklet alacak parayı bulamamıştı. O gece eve de gelmemişti. Unutmam bunu. Geldiğinde de annemle kavga etmişlerdi ve bende bisiklet diye üstelememiştim. Ve bana bisiklet alındığında aradan 5 yıl geçmişti nerdeyse. O zaman fakirdik, şuan allah'a şükür durumumuz iyi sayılır. O dönem bisiklet sözü verip alamayan babam, liseden mezun olduğum için süpriz yaparak araba aldı bana. Nerden nereye...
Pazar aksamı evde utu yapılır,evın her yerıne hıjyen kokusu yayılır , ben ıse yatagın ıcınde , tahmını olarak 11 cıvarı o koku ıle uyumaya calısıp,yarın haftanın bası oldugunu ve bu bır haftanın nasıl gececıgını dusunuryordum , ne kotuydu pazar aksamı.tatıl bıtmıstı.
1. sınıfa devlet okulunda başladım herkes servisle yada yürüyerek geliyordu , benim babam jiple bırakıyordu.
sözlük anlatamam nasıl içim acıyordu arkadaşlarımla birlikte gidip gelemediğim için , size şaka gelebilir yada dalga geçtiğimi düşünebilirsiniz ama öyle değil işte küçük bir çocuk için paranın , lüksün hiç bir değeri yok.
haziran ayının ortaları babamla bi taksiye binip evden çok uzak bir yere gittik. amcam ölmüş, onların evinde kalıp ailesine destek olacakmışız. oraya varıncaya kadar babam her şeyi anlattı, annemler dün gitmiş. amcamların oturduğu ev bakımsız ve can sıkıcıydı, evin bahçesi çok büyüktü. etrafı tellerle çevrilmişti, 10-15 kişi durmadan bi oraya bi buraya gidip geliyordu. uzaktan bakınca hapishaneyi hatırlatıyordu, 14 yaşında bir çocuk için orda kalmak işkenceydi. boğuluyordum resmen, gidelim dayanamıyorum dedim ama alışırsın yakında dediler. on gün bu berbat yerde kalacakmışız, tek düşündüğüm burdan kurtulmanın yollarıydı. her gün zırlıyor gidelim diye ısrar ediyordum, nefes alamıyordum çünkü her yer üstüme geliyordu sanki daralıyordum.
4 gün geçmişti ve ben hala alışamamıştım, bu arada amcamlara yeni insanlar gelmeye devam ediyordu. durum gittikçe daha can sıkıcı hal alıyordu, yemek/tuvalet/banyo sırası bekler olduk. orda adet böyleymiş, biri ölünce tüm yakınları akrabaları günlerce gidip evinde kalır aileye destek olurlarmış. saçma bir adet, onca insanı bir eve toplayıp tıkış tıkış yatırmanın, yemek sırasına sokmanın amacı neydi ..
saatler geçmiyordu sanki. erkekler bahçede dolaşıp sohbet ediyor, kadınlar içerde ağlıyordu. geceleri sıcaktan uyuyamıyordum, bahçede koca bir ağaç vardı onun yamacına uzanıp gökyüzünü seyrediyordum saatlerce. biraz alışmış gibiydim, artık ağlayıp sızlamıyordum. bahçede amaçsızca yürüyen tesbihli dedeleri takib ediyordum, onların adımları ile kendi adımlarımı senkrone edip ritim tutuyordum. gördüğüm her teyzenin taklidini yapmaya çalışıyordum, kasa kasa alınan meyve sularından bir iki tane çalıp üzerine basıp patlatıyordum. sıvı sabun yerine, bulaşık jeli döküp saklandığım yerden izlemek çok komik geliyordu. bana söylenen hiçbir şeyi yapmıyor aksine sorun çıkarıyordum, kendimce protesto ediyordum. babam artık bu duruma katlanamaz hale gelmişti, beni yanına çağırıp şöyle dedi.
babam : bak yavrum, sıkıldığını biliyorum ama saygı gösterip sakin olmaya çalışmalısın. yakında gideceğiz ve sen bu insanların yüzünü bile görmeyeceksin, sadece kalan bu iki günü atlatmak düşüyor sana. şimdi bu çocukça şeylere bir son ver lütfen ..
ben : çocukça şeylere son veremem, çünkü henüz çocuğum ben. ayrıca senden nefret ediyorum, beni bu hapisanede 10 gün boyunca tuttuğun için seni asla affetmicem!
babama bu kadar sert çıktığım için çok kötü hissettim, günlerce yüzüne bakamadım utancımdan. bu en iç burkan çocukluk anımdı.
O zamanlar akülü araba kimsede yok tabi. Bende istiyorum ama almıyorlar. Para biriktirmeye başladım 25 kr kağıt para (yeşil ) topluyorum bi tomar oldu gidip vermiştim alsınlar diye. Beni oyaladılar hep alıcaz alıcaz derken ben büyüdüm mk o paraya noldu hâlâ bilmiyorum.