sevgilimle buluşacaktım ve lisedeyiz o zamanlar ve haliyle paramız yok ve adamlık sevgiliye para ödetmemeyi gerektirir ya o zaman ki kafaya göre. ilk gün için zar zor bir şeyler yapıp ucu ucuna yetecek para bulduk. ama ödüm kopuyor para yetmeyecek diye. bırakın o günü bütün ay için harcamam gereken parayı gözden çıkarmıştım ama o kadar az param vardı ki bildiğin işkenceydi. neyse ki öyle ya da böyle günü atlatmıştık. tam vedalaşırken "yarın da buluşalım mı?" sözü yankılandı kulaklarımda. ve doğal olarak hayır da diyemedim. sağolsun abim cebindeki tüm parasını bana vermişti 2. günü de geçirmiştik. şimdi durumları toparladık ettik, iş güç sahibiyiz fena sayılmayacak da kazanıyoruz. işte o yaşanılan zamanlar şimdi kazanılan paranın ve yaşanılan günlerin değerini belirliyormuş onu çok iyi anladım.
ilkokul da ben mahalle bakkalından veresiye çubuk kraker alıp okulda bütün gün onunla idare ederdim. sınıf arkadaşım bi piç vardı. daha sonraları öğrendiğim kadarıyla babasının cadde'de tuning dükkanı varmış zenginlik oradan geliyormuş. çok zengindi orospu çocuğu. her teneffüs kola-hamburger-biskrem yerdi. onu gördükçe ben çantamdan krakerimi çıkarmaya bile utanırdım. harbi fakirdik lan biz.
şimdi eğer bu yazıyı okuyorsa ona sesleniyorum. senin ben amına koyayım. artık ben de zenginim oç.
annemin üniversite'ye dair anılarıdır. ne zaman hatırlasam daha çok severim annemi. mesela annem utanarak spor ayakkabı istemiş annesinden. anneannemin bulduğu spor ayakkabıların biri siyah biri beyazmış. annem ayakkabı boyasıyla idare etmek zorunda kalmış. bir gün yağmur yağıp boya çıkınca okulun ortasında çok utanmış. hiç bu kadar üzülmemiştim. bir kız için giyim ve ayakkabının önemini çevremden biliyorum.
Kız kardeşten alıntıdır.
Seneler evvel babamızı yeni kaybettiğimiz dönemlerde, içine düştüğümüz anormal boyuttaki parasızlıktan ötürü, üniversite öğrencisi olan kardeşin, yol parası dışında, hiç parasının olmaması. Evden çıkarken, ev ahalisini üzmemek adına, çaktırmadan cebini kesme şekerle doldurması, gün içinde düşen kan şekerini bu yolla dengelemesi. Vapurda martılara atılan simitlere melul melul bakıp, martıları kıskanması...Hatırladıkça, gözleri dolduran, yüreği sıkıştıran, isyan ettiren durumdur. Kardeş mezun olmuştur, eli ekmek tutmuştur, martılara asla simit atmamakta ama öğrenci okutmaktadır. Aslan kardeşim...
Bir gün annemden muzlu pasta istemişim.Yaşım 3. Annem evde pasta yapmak adına bitek şeker bulabilmiş.Ha pasta alacak parayı soruyorsanız baba memur bazen maaş alamayan bir memur.Borç nirvanaya ulaşmış. Gariban anam almış evdeki ekmeği ıslatmış iyice gitmiş komşudan krema almış, seyyar satıcıdan 1 tane muz şekeride katmış. Yemişim güzel güzel. Şimdi istediğim zaman gidip istediğim pastayı yiyebilirim ama o pasta bana çok şey öğretti küçük yaşımda teşekkürler annem.
parasızlığın ve sigarasızlığın rekor kırdığı günler..
sokaklarda sigara izmariti aramaktansa en güzel fikir garaja gitmekti çünkü otobüs aniden hareket edince yolcular sigaraları yarım bir şekilde atıyordu..
adamın biri cebinden kısa marlboro çıkardı yaktı, içim nasıl da gitti, hiç unutmam..
yaktıktan hemen sonra muavin ''hadi abi kalkıyoruz'' dedi, adam daha yeni yaktığı sigarayı yere attı..
bir çitanın geyiğe kilitlenmesi gibi sigaraya kilitlenmiştim, adam otobüse biner binmez atlayacaktım yerdeki kısa marlboroya..
ama o köpek herif ne yaptı biliyor musunuz..
tam binecekken geri dönüp marlboroya olanca gücüyle bastı..
bilmiyordu ki o an sigaraya değil, benim yüreğime basmıştı..
gelmişinden girip geçmişinden çıkmıştım..
yıllar geçti bu mevzunun üzerinden..
ve ben bugün yolda içtiğim sigaraları hep yarısına kadar içiyorum..
ve ben sigarayı yere attığımda ayağımla üzerine hiç basmıyorum..
kız kardeşimin yakın gelecekteki diş tedavisi hakkında ufakta olsa ön bilgi almak için gittiğimiz dişçinin, herhangi bi tedavi uygulamadan, herhangi bir alet edevat kullanmadan, sadece bi kaç bilgi vermesi ve sonunda bilgisini paylaşması sebebiyle 70 lira tedavi parası istemesi, sene 2004. yanımızda o kadar para olmadığı için kız kardeşimi rehin bırakmam, gidip para aramam. dişçileri hiç sevmem.
ilkokul dördüncü sınıftaydim. babam polis memuru annem ev hanımı. 4 kardeşiz. ev kira. okula 250 bin ile gidiyorum. sıfır gocunma var ama. zaten insan bazı şeyler yaşayana dek fakirliğin ne demek olduğunu pek bilmiyor.. ben de o zamana dek anlamamisim demek ki...
geleceği parlak zeki bir ogrenciymisim. şimdi o zekadan eser yok ya neyse. epey kalabalik bir okulun en iyi öğrencilerinden biriydim..futbolla aram çok iyiydi. o yüzden param olmasa dahi eksikligini hissetmemişimdir.
bir gün yine okulda matematik dersindeyiz. aniden sınıfa müdür yardimcisi girdi ve ismail ile benim ismimi okudu. ben de matematik yarışmasi için geldi müdür yardimcisi falan sanmıştım. değilmiş.
neyse ciktik siniftan kütüphaneye yöneldik. kütüphanede bir sıra vardi. okuma kitaplarıyla ilgili galiba diye düşünürken meğer ailesinin durumu iyi olmayan öğrencilere devlet yardimiymis. ne olduğunu anlamadan elime seffat bir poset icinde bir önlük bıraktılar. üstümdeki önlük eskimisti. ama temizdi, ütülüydü. onu giymekten hiç gocunmamiştim.
kendimi ellerimde önlükle sınıfımda bulduğumda acıyan gözlerin bana baktığını gördüm. ben utandığım zaman kıpkırmızı olurdum. hoca bir kere beni ovdugunde domates gibi kizardigimdan hoca bana domates demişti.. işte öyle kizarmistim. çok içime dokunmuştu. paramız vardi belki çok değildi tamam ama önlük alabilirdik pekala.. belki biraz daha eskimesi gerekiyordu yenisinin alınması için..
o gün birine yardım ettiğimde yapacağım iyiligi uluorta yapmak bir yana kendime dahi iyiliği unutturacagima dair kendim söz verdim..
bir keresinde berbere gittik.
dönüyoruz dönercinin önünden geçerken aç mısın dedi babam evet dedim
girdik içeriye oğlana bir çeyrek dedi
bana baktı ve benim işim var ye sen dedi
tamam dedim bende.
bi masaya oturdum cam filtreliydi babamı izledim babam gitti bir pogaca aldı ve yedi.
9-10 yaşlarındaydım. hiç unutmam bunu.