bugün

Artık bunları toptan silecek bir şey icat edilmeli bence, zira iyi olanlar çok nadiren hatırlanırken sizi acıtanlar her yerden fırlar karşınıza. Boşa dememişler "dil dişin ağrıyan yerine değer" diye.
Ağlatan hatıralar zamanla yerini tebessüme bırakır.
insanlar hayatlarını tek başına yaşayamazlar. Bu durum tamamiyle yapayalnız olan kişiler içinde geçerlidir. Her ne kadar yalnız olunsada illa ki biriyle yada birileriyle küçücükte olsa bir paylaşım muhakkaktır. Her paylaşım bir anı oluşturur aslında. insanlar sadece yaşanmışlıklarıyla vardır. Önemli veya önemsiz, bilinçaltı yaşanan her olayı kayıt cihazı gibi kaydetme özelliğine sahiptir ve geçmişte yaşanılan her şey bizim hatıralarımızı oluşturur. Bu yüzden hatıralar yok olursa ruhta yok olur. Yani yaşanmışlık eşittir hatıralar diyebiliriz. Hatıralar ikiye ayrılır; iyi ve kötü hatıralar. Hatırlanmak istenen ve hatırlanmak istenmeyen... iyi veya kötü bütün hatıralarımızla yaşabiliyorsak aslında çok şanslıyız, hafızamızı kaybedip bütün anılarımızın tamamen silindiğini düşünürsek ki bu kim olduğumuzu unutmamıza sebep olur. Yani insanlar hatıralarıyla vardır. Silüetler unutulur gider, bir tek hatıralar unutulmaz, bir zamanlar bizi belki mutluluktan öldüren anları şuan hatırlamak acıların en büyüğü de olabilir ama insan hatıralarıyla yaşar.

Boyuna geçip giden ömürde, hatıraları anmak, yaşamayı uzatmak mıdır, kısaltmak mı? Ruşen Eşref Günaydın

Ve Mirkelam'ın hatıralar üzerine harika şarkısı;
(bkz: (vid #3793))
çok az bilinen bir orhan gencebay parçası. tepeden tırnağa sanat müziği formunda ve rast makamındadır. inceden bir hüzün taşıyan oldukça keyifli bir parçadır.

http://www.youtube.com/watch?v=bCgajpfquqs

seni çalıp gitti benden o yıllar
adım adım peşimde hatıralar
kadeh kadeh andım aşkın izlerini
sarhoş etti beni hatıralar

ne senden bir haber ne benden hayır var
öldürse yine gel bizi ızdıraplar
ne sen mutlu oldun ne de ben bu aşkta
içimde bir ses diyor yarınlar bir başka

silelim maziyi yeniden doğalım
hayat girdabında gel aşkı bulalım
hani o ilk bakış ilk heyecan var ya
işte öyle yeniden aşık olalım

yazık kıymetini şimdi anlıyorum
geçen her gün bir kayıp yanıyorum
unutmak isterken şimdi arıyorum
sanki bu ömrü senle yaşıyor.
bazen içi acıtır. geçmişe dönüktür. özlediğiniz her kimse onu tekrardan canlandırır. ölüm ise sizi ayıran saklayın o hatıraları. fakat bir terkedişse atın gitsin.
sözü-müziği orhan gencebaya ait, 80 li yılların hitlerinden, günümüz de ise hayranları tarafından bilinen, baştan sona gencebay müziği diyebileceğimiz bir eser. meyan kısımlarında alttan alttan elektronun tellerine nasıl dokunduruyor baba.*
söz ahmet selçuk ilkan a, müziği altan türkoğlu na ait ferdi tayfurun süper ötesi şarkısıdır.
klibi Mısır Apartmanı'nda çekilmiş hoş şarkıdır.
insanlar gibi keşke kolay terketse...
geçmiş güzel günlere flash back yaparken arka fona en güzel yakışan parçadır.
adı üstünede hatıralar ve geride kalanlar üstüne atılan kaçamak bir bakışın şarkısıdır.

cafe de beyoğlu versiyonu ise ayrıdır.

http://www.youtube.com/watch?v=HRV7_MV5AIY
önceleri mutlu eden şeylerin artık acı veriyor olmasıdır.
nerden aklıma geldiyse hatırlamamla birikte beni hüzünlere gark eden mirkelam şarkısı.

gittin şimdi sen
yoksun yanımda
birşey istemem
neye yarar hatıralar
güzel bir ferdi tayfur şarkısı.
anılardır bir insanın prangası. sürüklersin, sürüklersin.. ta ki seni kendisinin olduğu yere hapsedene kadar. bu yolculuğun sonunda ya ondan kurtulmalısındır ya da onu her koşulda taşıyabilmek adına yaşamından vazgeçmelisindir...
http://www.youtube.com/watch?v=MARfCZOAJ4c
http://www.youtube.com/watch?v=uMM3MqQmWD8
şairimiz yazarımız bir vakitler iltifat ve keramet için öğle rakıları icat etmişler. istanbula geldiğim ilk yıllardı, bir gün yallah dediler edebiyatçılar birliği lokaline gittik. beyoğlundaydı galiba. öğle vaktinin iltifatında bir hoş olmuş edibi üdeba gecenin ilerleyen saatlerinde nahoş olmuştu. o zaman dedim oğlum arif, edebiyat seni bozar. o gün bu gün firar ettim mısralardan, mısralardan nesrin çıkarma hoşluğundan. yine bir gece sultanahmette, sefer tası gibi evin üçüncü katında uykuya dalmışken, yan odadan sesler, ama ne sesler. şiir, şair; edebiyat siyaset derken odamın kapı penceresi şangır şungur. bir heykelcik yatağımın baş ucunda. kıyamet sehere kadar sürdü, geçmiş zaman hatırlaması zor. velhasılı bizde mey sofrası edepten uzak. hele açık saçık büfe daha bir şahane. nedense bir toplantı mı olacak, alafranga adetler sükun eder. kurulur sofralar, kokteyller. yine bir gün sultanahmet civarında yazarlar birliği lokali. bir açıklamamı desem, anmamı; ne önemi var ki. beyaz örtülü masalar, cicili bicili tabaklar piyatalar; enva-i çeşit sıcak soğuk mezeler; ahali meşgul. bardaklarda mey, gözler mayhoş. bir an bir adama takıldı gözüm, insan hakları üzerine bu mecliste bir adam. hatırladım, spor spikeri, gazetelerin arka sayfasında yazı da döktürüyordur belki. siyasette ve haklar koşusunda pek değil hiç rastlamamışım, ama bu mecliste adam sofrada, meylere gark olmuş. garip gelmişti. yine şimdi bir adam, açık büfede aklı uçmuş, kadın falan dinlemeden sataşkan. zaman geçer ama usul baki demek dedim.
sabah sabah bunları yazarken bir resepsiyon daha geldi aklıma. otuz ağustos, bir tarihte garnizon-gazino arası bir mekan. kalabalık, or tüm kor kaynıyor ortalık. hatırlayın o vakitleri, refikanız örtülü ise yandınız. onu kapıda vestiyere bırakıp girebilirdiniz ancak. evet efendim, açık havada dans pistine nazır platformda iki garip adam, garip dememe bakmayın biri başbakan, diğeri müstakbel reisicumhur. eşlerinden mahrum ve mahcup. resepsiyonun kralı, genel kurmay başkanı bir elinde kadeh; diğerinde kuru çerez. mütebessim tek tek atıyor leblebi fıstıkları; emir erine bakıyor, bir tek daha ver, sorma gelen kim bu gece. sonra efendim eşiyle pistte dans mesaisinde. velhasılı mey edebiyatta sanatta ve siyasette bir başka oluyor azizim. hatta mey siyasette silah bile oldu. yine bir gün bilmem nerede, bir rakı bardağı, üstünde kemalin fotoğrafı. pes demiştim o zaman. biz adam olmayız. ilahi.
mirkelam'ın en güzel şarkılarından birdir.

http://www.youtube.com/watch?v=90pPrXaHMSY
bir klise olarak: guzeller ama gercek degiller.
Bazilari keşke hatira olarak dahi hafizamda yer etmese diyorum. Hayir yani ugrasmak istemiyorum, bas edemeyecegimden değil.
hatıralar aşk gibidir. davetsiz misafir.
istanbula sultanahmetten giriş yaptım. dikili taşlarda şaşkın bir muhacir adeta. antakya civarında derya alabildiğine ufuk. antakyanın ortasından başı bozuk, söz dinlemez ırmak geçer. ben istanbulda şaşkın muhacir bir daha şaşkın; ol şehri istanbulun orta yerinden derya geçer.
vapura bindim iki yakam gelmedi bir araya.
yıllar geçti kadıköye iltica ettim. lakin istanbula mecburdum; bir yandan okuyor bir yandan siyaset.
canım siyasetin yakası mı olur? el hak olmaz. ama mecburiyet, neyse.
kadıköyde mekan, manolyalı sokakta bir apartman; apartmanda bir daire.
manolyalı sokağın bir ucu caddeyi kebire (bağdat caddesine) bir ucu kalamışa açılır.
iki yaka, iki uç kaderim, neyse.
manolyadan denize doğru indikçe, sol tarafta içinden kilise geçen bir meyhane-todori-. sağ cenahta yelken klubü, kalamış yazlık sineması.
deniz insanı çeker. yürüdükçe denize bir çayhane ama ne köhne.
denize nazır sanki amiral gemi güvertesi.
muşambalı tahta masalar, tepesi çardak. çayhanenin sahibi değil, işleteni ali. sevimli ve daima güler yüzlü.
bir masaya ilişirsin, sandalyesi ayrı, masası ayrı oynak. zemin sahil kumu karışık toprak. alışık bir hareketle kıpırdarsın sandalyeni masanı sabitlersin, sonra gelsin çaylar.
deniz mırıl mırıl, radyoda bir müzik; "saklambaç oynarken".
siyaset, edebiyat, aşk hep köhnede bir dekordu daima.
neyse.
çayın bitti değil mi? yürüyelim o zaman sahilde biraz.
kıyılarda çekilmiş kayıklar. denize uzanan bir köprü, eskiden kalamış vapur iskelesi.
ilerde nuhun gemisi edasında bir kalıntı. reisin kamarası orası. reis dediğim hakikat lakabı da "hayyam".
iki oğlu ve çok dostları.
geceleri meyhane.
her sabah güneş şarap bardaklarına doğar orada sanki.
reis, balığa çıkar; yamandır.
bir gün camgöz yakalamış.
akşama dostlarına balık köftesi ve şarap.
reis, siyasetinde ustası ha. dilinden düşmezdi diyalektik.
o gece şarap su olup aktı.
ahali dayanamadı dağıldı.
biz bir kaç kişi kaldık baş başa.
siyasetten girdik aşktan çıktık; hatıralar tazelendi orta şekerli.
reis yanındakine fısıldadı, yanındaki fırladı.
elinde kemençe reis hadi dedi.
ben soran sarhoş bakışlarda.
tuttu kolumdan sahil kumunda olduk horon.
elbette ben oynamıyorum reis bir yandan horon bir yandan oynatıyor beni.
arada nefes alırız; bir kadeh daha dostlar aşkına.
geceler de biter. güneş iki kadem yükselir derim reis bana müsaade.
yıllar geçti o gecenin üstünden.
reis o geçen yılların birinde TiP kadıköy ilçe başkanı oldu. aramızda latife; partinin en diyalektik ilçesi.
neyse.
bir gün dükkanda tek başımayım. eşim ve fikriye ablam, maltepede iKD mitinginde.
malum karışık günler, yıllar.
saatle geçiyor. hafif bir tedirginlik.
cama dayamışım burnumu, bekleyiş.
tam o sırada ayanoğlundan ali fuat başgil sokağına bir taksi saptı, virajda biraz yavaşladı.
arka koltukta tanımadığım bir iki adam, aralarında reis; başını çevirdi hafif, arabanın hızında bakıştık sanki bir an.
o aralar mhp kadroları fenerbahçe civarında etkindiler. ara ara kulağıma reise bazı adamların gelip; defol git buralardan gibi tehditler savurduğunu işitirdim.
nuhun gemisi kılıklı kamarası eski kalabalıklığında değildi. el ayak çekilir günleri.
bir gün, bir arkadaş geldi, reisi vurmuşlar dedi. dondum kaldım. reisi vurmuşlar; 30 40 belki daha fazla kurşun sıkmışlar gece uykusunda.
hatıralar davetsiz misafirdir. kalktım hatıralarda horona durdum bir daha.
hadi.
muthis bir ferdi baba sarkisidir.
koku ile canlanabilirler. bi kaç dış etken daha vardır elbet ama bi anda güzel bir hatıranın gözünüzde canlanması kadar güzeli var mıdır sorarım?! hatıralar iyidir.
Nakaratı "gittin şimdi sen, yoksun yanımdaağ..." diye devam eden, hüzünlere gark olduran mirkelam şarkısıdır.

http://m.youtube.com/watch?v=3sJmX0iH9U0
https://www.youtube.com/watch?v=Jwv95aV1lEs