''kendin gibi olmaya çalış, yine kendi gibi olan, yaşantısını manipüle etmeyen güzel bir kadın mutlaka bulursun'' şeklinde naçizane bir tavsiye verilesi erkekler topluluğu.
edit: bariz duygu sömürüsü bunun adı, ayıptır, yapmayın, etmeyin...
bu cover türkü'yü dinliyordum bir kaç gündür. nereye gidersem gideyim yerden sert çalılarla çevrili dikenler çıkıyor, etrafımı sarıp ısırganlarını etime batırıyor, dikenler hançer etkisiyle vurucu darbeler indiriyor beynime, öyle ki; acı içinde kıvranıyorum. kendimi sizler gibi hissediyorum. ezik...
oysa bana bakınca kalbimde öten kuşlar, hoş kokulu çiçeklere benzeyen bulma-ayarlama-hoplatma evrelerinin dehlizlerden yayılan kokusu, pek güzel görünüyordu, pek güzel bir izlenim uyandırıyordu. bana neler oluyor john biri bunun izahını yapabilir mi?
pek çok sokaktan geçtim, tuhaftır ki çıkmaz, nar ağaçlarıyla örtülü sokaklardan bir şekilde geçiyor, tüm evlerin kapısını sudan usulü oymalı zümrütten yüzüğümle açıyordum. ihtiyar bir adam küflü ekmeğin olduğu bir tepsiyi önüme koydu evlerin birinde; ye dedi! artık kimse yüzüne bakmıyor ye! günbatımında seni defnedeceğiz ye, bu utançla yaşama aç ağzını!, miğferinde kanatlı bir aslan bulunan sen kalbimizde de öyle kal... o an sisli bir bulut oluştu. elime bir dvd player verdiler, sağ elime ama. sol elime ve arkamdan getirmediklerine şükretmeme ramak kala; creative 5.1 akustik'ten yayılan tiz bir ses;...
uyandım, gizemli ve havai şehrinden hayata tekrar döndüm. 3-4 saniye kadar yatağımın tırabzanlarından sarktım, tekrar daldım. acun'un yarışmasında bikini giymiş yılbaşındaki kemal abi'nin kutu açıcılığını yapıyordum. "büyük bende hissediyorum" dememe rağmen benim kutumu açtırdı. küçük çıktı. manken kızlar bir tatlı şarap parası karşılığı çekildiler yerlerini fisun hanım, ömer hoca ve evren'e bıraktılar. kemal abi elinde sarı bir bayrak tutuyor bana gülümsüyordu. her küçük kutu açtığında kadınlar bana değil evren'e sarılıyor, negatif elektriklerini el ele tutuşarak stüdyo dışına gönderiyorlardı. çağan ırmak'ın ulak filminin kostümlerini üzerindeki yakut kakmalı abasını çıkararak giyen hamdi bey; bir gün kimliğini açıklayacak mısın dedi bana. cevap veremedim haliyle. o sır gibi saklanan insan yanımda hain suratlı, pis biri gibi bana bakıyordu. "artık bitti", dedi. "miadını doldurdun." krevel taşlarıyla donanmış altından bir ayna tutarak "bak" dedi; aynadaki görüntüm bana hiç olmadığı kadar itici geldi. yo değişen bir şey yoktu ama tuhaf bir şey kendimi inanılmaz ezik hissettim, tıpkı herkes gibi.
ortaokul yıllarımda okul çıkışı bir kız arkadaşımın evine gider ders çalışma bahanesiyle çeşitli sorular sorardık birbirimize. tıpdan anlayan, sempatik, güçlü, ne dediğini bilen, karizmatik biri olduğumu daha o yıllarda söylerlerdi. 4 kızla tek başıma takılır, ara ara pembe incili nazenin çiçekler açan tablosundaki desenlere sahip t-shirtlü kız gömleğimin düğmelerini filan çözer, benim karşı konulmaz olduğumu "ahahah" şeklinde dillendirirdi.
lise yılarında daha oturaklı ve efendiydim. diğer sohbeti kıt slow erkeklerin yanımda haliyle şansı yoktu. kızlarla takılırdım genelde, en samimi olduğum hatunlardan biri ara sıra erkek gibi davranıp benim onlara benzeyerek gay filan olacağımdan korktuğunu, bunun için sert erkek imajına büründüğünü söylerdi. onu yatıştırır bunun olamayacağını uygun bir dille anlatırdım...
hatunsuz bir hayat yaşamadım ben. yaşamamın her alanında onlara hitap ettim, onlarsız yanan çam kütüğünün yanındaki kanepede yalnızlık duygusunu tatmadım. tüm erkekler benden ya kaçtı, ya da yaranmaya çalıştı. başta fiziksel olarak onlarla aynı gibi gözüksem de davranışlarımla, tavrımla, duruşumla hep bir adım önde oldum. kah bir ayağınıza kah öteki ayağınıza sıçrayarak şaşkınlığınızı ayyuka çıkartmasanızda bu o kadar bariz ki.
geçenlerde bir arkadaşım rock müzik cd'si hediye etti bana; bunalım ve hayli duygusal. zekice kurgulanmış sözleri, alt yapısı, sound, ve en sevdiğim antik yunan ekolünü yansıtan "cristinayo" türküsünün coveri vardı içerisinde. bir hafta kadar dinledim. dışarı çıktığımda elit hatunlar kıpkırmızı kesilip, zülüflerini revan eden liseli genç kızlar gözyaşlarını çay bardağına akıtarak ağlamaya başladılar. şaşkınlık geçirdim. konferans vermek üzere gideceğim okuldaki elit rehber hocasını, yeni bir dine tapınmayı emreden, ilahi tasvirler eşliğinde venedik'ten getirilmiş şaşalı bir tablonun önünde diz çökerken buldum. her sohbete başladığında benden değil başka şeylerden söz ediyor, beni sıradan insan seviyesinde aşağıladını düşünmeme neden oluyordu. inanamadım. eczanedeki kalfa kıza tansiyonumu ölçtürdüm o bile malum organıma ellemeye yeltenmedi... inanılmaz bir şok yaşıyordum. gece 2:34 filan kulağımda hep o ses; "buraldinhololo hatun hop-lat-sa-na, hop-lat-sa-na- oooo"
ilk kez böyle bir transandantal deneylere konu olacak türden bir travma geçiriyorum.