aslında tatil güzel başlamıştı ki güzel başlamaması için sebep de yoktu zaten. şehrin o keşmekeşinden, insanı obsesifliğe sürükleyen tarzından kaçtığımız yer itin götü olsa, yine güzel başlardı. sorun şehirdeydi çünkü...
neyse..
ilk gün tatil yaptığımız muhiti tanımakla geçti. aslında ben "tüm tatil boyunca otelde ve otel plajında olcaz, ne skime yarayacak lan etrafı tanımak? bize ne? rehber miyiz .minakoyyim?" diye düşünerekten pek taraftar değildim bu fikre lakin, yavşak tatil arkadaşım yüzünden mecbur kaldım tanımaya. çok matah bi bok yapıyomuşuz gibi gittiğimiz her yere yüzümdeki eblek gülümesemeyi de götürdüm. sırf daha ilk günden tatilin tadı kaçmasın diye takındım bu sahte yüz ifadesini.. yoksa "arkadaşım rahatsız olmasın", "şu dalyarağa neşeli görüneyim" filan, skimde değil bunlar..
ikinci gün havuza dadandık. bi sene boyunca tenine yağmur suyuyla, çubuk barajının dibinde kalan pis su dışında su değmemiş olan bizler için, normal bu durum tabii. neşe o derece ki dilimize marşlar pelesenk olmuş anasını satayım, istemsiz;
"iki kişi bugün çocuklar gibi şeniz,
iki kişi bugün 10 rusa çakabiliriz."
diye haykırıyoruz. düşün sen artık bizdeki maneviyatı, nirvanaya ulaşmak filan bok yemiş. öyle mutluyuz.
sonra dedik sadece havuzla olmaz, savurduk kendimizi denize. işte o an ilk kez gördüm onu.. belki de etrafında şezlongların kalabalıklığı ve dahi o şezlonglardaki erik gibi hatunlar etkilemiştir beni, bilemiyorum. ama kafama yer etti anında. fazlaca da yüksek değildi zaten, atlasam ne olurdu ki o tramplenden? bi süre bokunu yemiş karga gibi izledim denizin içinden. "niye kimse atlamıyor acep?" sorusunun cevabını bulmaya çalıştım. sonra arkadaşın; "hacı kaç lan muz geliyor bu tarafa .minakoyyim!" diye haykıran sesiyle irkilip kendime geldim, "ecdadını sikerün onların" nidalarıyla uzaklaştım olay mahalinden. beyazlar giymiş bi elaman geldi anında yanımıza, cankurtaranmış. "bişi var mı beyefendi?" dedi, "yok, iyiyim" dedim ama gözüm tutmadı hiç elemanı. olay olmadan önce uyarsana lan, her bitince "bişi var mı?" demenin mantığı ne? ama o an açık açık kızmadım ona, zira aklımda tramplen vardı. dedim ya, yer etmişti artık kafamda..
gece uyumadan önce atlayaşımla ilgili stratejik hesalamaları tamamladım kafamda. saat kaçta atlayacağımı, nasıl atlayacağımı vs. vs. güzel olacaktı eminim, o üzüm gibi hatunların hepsi hasta olacaktı bana.
ertesi gün "koy götüne havuzun hacı, denize gidelim yine" diyerekten arkadaşı da kandırıp olay mahaline vardım. önceki gece yaptığım hesapların olabilitesini bu kez mevzu bahis alanı inceleyerek, gördüm. yapılabilirdi.. yapabilirdim..
tramplenin etrafındaki şezlonglar dolunca, yavaş yavaş hedefime doğru yürümeye başladım ama ne yürümek. bendeki kasılmayı, kendinden eminliği görsen "bu adam olimpiyat yüzücüsü galiba lan" dersin hafız. öyle bi imaj vermişim kendime, düşün.
neyse..
çıktım tramplene, etrafı şöyle bi kestikten sonra aşağı baktım bi ara. "yok lan! yüksek değil işte, atlarsın hocu sen" diye kendime gaz vermeyi de ihmal etmedim tabii.. yeterli gaz oranına ulaşınca etrafa bi daha baktım şöylece, hani kim var kim yok diye. o gün muz vak'asından sonra yanımıza gelen yavşak cankurtaran beni görünce, tramplenin oraya doğru koşmaya başladı.. "ulan hiçbir şey için değilse bile şu ibneye yeteneklerini göstermek için atla şurdan" diye bi daha gazladım kendimi ve boşluğa bıraktım bedenimi..
aklımı skeyim ben.. meğer mesafe yukardan kısa görünüyormuş lan, düşerken bitmedi .minakodumun boşluğu. denize ulaşmaya az bi mesafe kala cankurtaranın "atlam..." diye bağırdığını duydum, o kadar. gerisini duyamadım suya girdiğim için tamamen (sonradan arkadaş söyledi "atlama sakııın!" diye bağırmış. tam cümle buymuş.).
allahtan öyle balıklama filan atlamamışım, akıllılık edip (götün yememesi de denebilir tabii). meğer tramplen yeni yapılmış ve alt tarafı henüz yeteri kadar derinleştirilmemiş. tabii levha mevha olmadığı için biz bilmiyoruz bunu. şanslıyım ki denizin tabanı kumdu ve ben tek ayağımın incinmesi ile atlattım bu belayı.
tabii tüm bunları o cankurtaran'ın cemi cümlesine rahmet okuyarak yaptım.. zira o kel kafasını sktiim zamanında uyarsaydı, yaşamazdım münferit olayı.
ama o zihniyetini sktiimin polyannası'nın zihniyeti ile yorumlarsam olayı; "en azından tramplenin altının yeteri kadar derin olmadığını göstermiş olduk ordaki herkese"..
velhasılı kelam; gereksiz bi aktivite bu tramplenden atlamak. manası yok yani. yapmayın/ yaptırmayın o yüzden. üzülüyorsunuz, kendimden biliyorum.