"biliyordum unuturdun öyle gibi oldu. ama önemli değil. sevmek affetmektir. unutsanda hiç bilmesende ben seni seviyorum. geçmiyor denemiyorum bile vazgeçmeyi. seviyorum öylece. içinden taşıyor.
insan hiç tanımadığı birini özler mi özlermiş seninle öğrendim. bilmediğim kokun, dokunmadığım tenin bile duvar değil seni özlememe. çok insan tanıyan çok çabuk unutur dedi bir arkadaş. ya çok insanın sevdiği biri sen anımsıyor musun ara ara beni, sesini duyduğum gün doğum günümdür dün değil.
gün gelse etin etime batsa sımsıkı sarılsam sana, nefesimi saklasam.
benim demem sana, iyelik eki yüklemem adına. sevgim sahipsiz olsun.
hayat bir gün kadar kısa olmasanda yanımda bu duygu hep kalsın yanımda.
sesimsin sen sessizliğim bir ömrü bir ana sığdırdığım bir hayal gibisin
bütün düşlerde sana uyanayım yanımda olmasanda önemi yok
varlığımı varlığında buldum ben bilmiyorsun
artık öğrensen. "
geçmişe dair yaşanılan ve yaşatan kişi ise hatırlanan, yıllardır yerinde duran eşyayı bulunduğu yerden çıkartmak ve sonrasında onu tekrardan ait olduğu yere koymak kadar zordur, güçtür, acıtır evrafını dağıtır belki de kanatır...
Üç yaşından daha önce olanları neden hatırlamıyoruz?
Bilim adamları geçmiş deneyimlerimizi saklayan hafızamızın beynimizde anı veya öykü şeklinde organize olduğunu ileri sürüyorlar. Üç yaşından küçükler bu şekilde iletişim kurma yeteneğine sahip değiller. Öykü ve anılarını anlatamıyorlar. Yer ve karakter kavramlarını anlamıyorlar. Üç yaşından küçükler düzgün konuşabildikleri, anlayış, seziş ve hafıza yeteneklerine sahip oldukları halde tüm olanları bir bütün olarak şekillendiremiyor, öyküye dönüştüremiyorlar. Hafızamız ne yaptığını ne yapıldığını 3-4 yaşlarında kaydetmeye başlıyor.