Hayatta her şey gelir geçer, geriye sadece acı ve tatlı anılar kalır.
Bu gün yaşadığımız herhangi bir olay yarın hafızamıza kazınacak, yavaş yavaş birer hatıraya dönüşecektir. Ömrümüzün günleri geçtikçe anılarımız birikir, anı defterimizdeki sayfa sayısı artar. Hayatımızın sıkıcı anlarında geçmişte yaşananları hatırlamak istediğimizde, düne giderek hatıra defterimizin kapağını açarız ve yaşadığımız acıları bir an bile unutup hayatımıza tatlılık katmak isteriz. Tek tek sayfaladıkça hatıralarımızın en derin katmanlarına ineriz ve bazen şöyle düşünürüz: hatıralar olmasaydı nasıl yaşardık? Bizi hayatta ne tutardı? Günlerimiz muhtemelen boşluklardan oluşacaktı ve bunu hayat, yaşamak adlandırmak doğru değildir diye düşünüyorum.
Askerden gelince turizm mezunu olmam sebebiyle Gebze'de 100 odalı bir business otelde resepsiyon görevlisi olarak çalışmaya başlamıştım. 1 sene olmadı beni ön büro amiri yaptılar. Ara ara deske çıkıp personeli dinlendiriyordum. Şans bu ya, o sıra deskteyim, kapıdan annesi ile birlikte Anya geldi. Kızıla çalan saçları, yemyeşil gözleri ile, uzun zamandır taşlaşmış kalbimi, kafesinden kurtulan bir güvercin edasıyla canlandırdı. Aha dedim Teoman, işte sana aşk. Register formunu kasten anyanın önüne koydum. Tüm bilgileri doldurdu, telefon numarası dahil:) 10 gün sonra onu ve annesini Ayasofya müzesine götürdüm, haftasonlarını birlikte geçirmeye başladık.
Tam 1.5 sene geçirdik Anya ile.
Ona göre herşey hoştu.
Bazen aç bazen susuzum razıysan gel benimle sorusuna evet diyecek haldeydi.
Bana göre olmazdı ama.
Olmadı da zaten.
Bazen bu kadar güzel bir kadını nasıl reddettim diye kendime sormuyor da değilim.
O kadar kadınla uyudum, annemden sonra üstümü örten tek kadın Anya'ydı.
Hakkını vermek gerekir, muazzam bir karakteri vardı.
Gitmem için izin verdi bana, üzüleceğim dedi, ama güçlüyüm. Yelkenimi yeni bir ufka açacağım ama kalbimde bir yerde daima olacaksın, unutma dedi.
Seni anlıyorum dedi, adetleriniz çok saçma ama anlıyorum dedi.
Acıyı sırtına aldı Anya.
Oysa kelebek kadar hafifti.
Acıyı nasıl taşıdı bilmiyorum.
Stalingrad ruhu vardı üstünde, öldü geçit vermedi.
Çok kadınla uyudum, Anya başkaydı.
Umarım mutludur, umarım çocukları vardır.
Hayatta her zaman her top boş kaleye de olsa gol olmuyor.
işte bunlar hep hatıra..
Ağlamaya yoktur çoğu zaman hakkımız. Döktüğümüz göz yaşı kadar hak ettiğimizi zannederiz elde edilemeyeni. Daha bir parlatırız ve daha bir göz alıcı olur, üzerine damlayan yaşları sildiğimiz hatıralar.
Bir anda uzun yıllar aşar hâtıralarla;
insan ona derler ki yaşar hâtıralarla,
Mâzideki kanlar, düşünüşler ve sadâlar
insan denilen fertleri birbirine bağlar!
Geçmişle bütün bağları çözmek ne ağırdır,
Hayvanların ancak, dünü, mâzisi sağırdır.
Mâziyi unutsak bile mâzi kökümüzdür,
En tatlı gülen yüz bize mâzideki yüzdür.
Geçmişte yatar şanlı zaferler, nice haklar!
Tuğrul Beğ'i, Alp Arslan'ı mâzi bize saklar!
Mâzideki bir şanlı fasıldır Kılıç Arslan!
Kâfirlere bir sor ki nasıldır Kılıç Arslan!
insanları yüksekte tutan: Hâtıralardır!
Can verdiğimiz şanlı vatan: Hâtıralardır!
Bilmezsen eğer geçmişi, toprakları git, kaz;
Otlarla böceklerde dünün yâdı bulunmaz,
insansa bütü yâdı aşar hâtıralarla.
insan ona derler ki yaşar hâtıralarla...
Yaşadığın "an"ın üstünden yıllar geçince adı "hatıra" olur.
Hatıralara özlem ise o anı yeterince iyi yaşayamadığımız düşüncesinden kaynaklanır. Bu yüzden yaşadığımız "an"ı öyle güzel öyle içten yaşayalım ki o an, ilerde hatıra sınıfına geçtiğinde içimizde bir yara değil, yüzümüzde bir tebessüm bıraksın.
Bazen;
" Keşke hiç olmasaydı." diyorum,
Daha kolay devam ederdik hayata.
Bazen de;
" iyi ki var." diyorum.
Her ne kadar canımı yaksada, Yüzümde gülümsemeye sebebiyet veriyor.
Mirkelam ne güzel söylemiş;