bazı nesnelerin değeri zor anlarda anlaşılır. tuvalet kağıdının da böyle hüzünlü bir hikayesi vardır. gündelik yaşantımızda yalnızca hacetimizi giderdikten sonra kıçımızı silip buruşturup kah klozete fırlatıp bir de üstüne sifonu çekerek kanalizasyonun derinliklerine göndeririz kah çöp kutusuna atarız. başka herhangi bir odada görsek, dönüp selam vermeyiz. facebook'a eklersin ama yolda görsen selam vermezsin muamelesi sergileriz. mutfakta görsek midemiz bulanır, koynumuza almayız, misafir odasına sokmayız. oysa tuvalet kağıdı en hassas dönemimizde elimizi kirletmememiz için adeta bir kamikaze gibi kendini feda ederek kıçımızdaki bokları temizler. ne yazık ki kıymeti bilinmez. hor görürüz. aynı tuvalet kağıdı, kağıt havlu veya peçete bulunmadığı zaman erkeklerin en önemli vazifesi olan mastürbasyonda da doğmamış çocuklara mezar vazifesi görür. bu hüzünlü görevine rağmen de ağzını açıp tek kelime etmez. böyle de vefalıdır. zor zamanların aranan simasıdır. kötü gün dostudur. bu zamanlarda anlaşılmayan değeri hastalanınca ani bir sümük baskınında imdada yetiştiğinde fark edilir. tuvalet kağıtlarına lütfen gereken hassasiyeti gösterin. o sizin götünüzü kollayan tek şey.
bazı insanların, götleri sıkıştığında saçma fikirlerinden nasıl arındığına en iyi örnektir bu sevgili yazarlar. kasıntı insanların yapacağı türden birşeydir.
- off hastayım.. burnum kopacak gibi. şu ruloyu uzatsana!
+ noldu lan? daha dün tuvalet kağıdını uzatırken ''bu ne olum öküz müsün?'' diyen kimdi? burnun akınca nasıl sarıldın di mi o ufacık ruloya. aman olum sürme yüzüne gözüne, götünü siliyosun onunla. *