ne doğan güne hükmüm geçer
ne halden anlayan bulunur
ahh aklımdan ölümüm geçer
sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur
ve gönül tanrısına der ki;
pervam yok verdiğin elemden
her mihnet kabulüm, yeter ki
gün eksilmesin penceremden. **
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
yani yürekte.
Meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.
1947
2
diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.
diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.
diyelim ki hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
yani, duvarın ardındaki dışarıyla.
yani, nasıl ve nerede olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...
1948
3
bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.
bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
böylesine sevilecek bu dünya
"yaşadım" diyebilmen için...
yanılmış bir kapıyım simsiyah
kendi üstüme kapanıyorum
seni pariste kaybettim
yanlış bir yerde arıyorum
bozduğum her saat
içimi büsbütün daraltıyor
hiçbir mutluluğum kalmadı
ne bıraktıysan harcadım
inge bruckhart
resimlerine bakamıyorum
yanlış bir bulut çoğalıyor
akşamları yanılmış içlerime
ağzımda bozuk bir pil tadı
o korku değil artık bu yaşadığım
telefon zillerine dolaşarak
bak ne ben leipzigdeyim
ne de sen istanbulda
ne depart kahvesinde çay içiyoruz
ne tiryaki köpekte şarap
seni görmeden öleceğim
bir daha görmeden
inge bruckhart
zaten kaç yıldır yaşamıyorum
hep yanıldık mı kimbilir
inanmak gelmiyor içimden
o yanlış tren bindiğimiz midir
azala azala unutulduğumuz
hani leipzig garında biten
yine yanlış mı yaşıyoruz
karanlığımızı avuçlarımıza öksürerek
sen bir kadın ıssızlığına koşulmuş
yarıdan fazla mavi gözler
eylülden eylüle gülümseyen
ben görünmez raylara düğümlü
garlarda yankılanan bir erkek
değerinden eksiğine bozulmuş
ölüversek mi ne
en büyük yanlışlığı benimseyerek
gizli bir nem sinmemiş mi ellerine
ya saçların, fena halde sonbahar
yanlışlar prensesi inge bruckhart
yine marne üzerine kar yağıyor
geceleyin bembeyaz ıhlamur ağaçları
yanıldıkça luzumsuzluğunu anlayıp
insan yaşadığından utanıyor
uykularımızda yalnızlık korkular
dışımızda en küstah yanlışlıklar
içimizde en başka türkü ayıp.
Affan dedeye para saydım,
Sattı bana çocukluğumu.
Artık ne yaşım var ne de adım;
Bilmiyorum kim olduğumu.
Hiç bir şey sorulmasın benden;
Haberim yok olan bitenden.
Bu bahar havası, bu bahçe;
Havuzda su şırıl şırıldır.
Uçurtmam bulutlardan yüce,
Zıpzıplarım pırıl pırıldır.
Ne güzel dönüyor çemberim;
Hiç bitmese horoz şekerim!
her aşk katilidir bir öncekinin
rüzgarlı bir tepenin yamacındayım şimdi
kent suskun
ve istasyonlar ayrılık için var bu şehirde
imlası buzuk, üşümüş ve kirli bir çocuk olurum seni düşünürken
ömrüme iliştirdiğim martı leşleri yamalı bir geçmişi oynar
imtihanlar ve intiharlar üzerine kurulu hayatlardan
gecenin en serseri yanını alırım günceme
durup durup şiirler yazmak yoluna
yeni bir yaşam biçimim oldu son günlerde
kendimi sende kalabalık buluşum belki de bundan
her gece yorganımın altında sakladığım
kırlangıç sürüleriyle geliyorum sana
sen uykudayken
babam her gece ölüyor şimdilerde
annem nihavent bir çığlık oluyor
bana en çok sensizlik koyuyor
sonra babilin asma bahçelerine asıyorum kendimi
uyanmak için
eski bir aşkını anlatıyorken bana
konuştuklarından yapılma bir sessizlik oluyor ağzım
kaç kez kanıyorum bir bilsen
(ya da hiç bilmesen)
sesinin ardında yüzün sessiz bir tabanca gibi duruyor
kendimi kötü kurulmuş bir cümle sanıyorum
gece yüklü bir kamyon uykularımı solluyor
yastığının altında yalnızlığın var biliyorum
oysa ben senden bir bardak su istedim
akdeniz değil
son yalnızı benimdir bu kentin
istanbul arkamdan gelir
ey hüznü yüzünde gülücük diye taşıyan kız
hep kendine mi saklarsın çocukluğunu
ağzıma bir bulut bulaşsa da yokluğundan yapılmış
kayadan seken kurşun
en serseri yanımız olur kimi zaman
ve ben hep kendimi terk ederim senden
her katilin aşkı
her aşkın katili
bir öncekinin faili
hep ben olurum
hep ben ölürüm
içime uzanan koridorların ortasından
hep gülerdin beni görünce
bense sana hep geç kalırdım
sona kalırdım
sonra kanardım
yağmurlarla inseydin içime
içim senden yanaydı
yüzümdeki işgaller senden karaydı
seni sevmek en gizli ağlama biçimimdi
sana yazacaklarım sil sil bitmezdi
ve ben
sende hiçbir şeydim
sen bende her şeyken
canım yastığının altında biriktirdiğin yalnızlıklarım
kendine varlaşıp bana yoklaşan biri yapar seni
ve ne kadar kaçsan o kadar yakınsındır aslında kendine
geciken sevdalar yıkık kentlere benzer bilirsin
ve sevgisizlik alır bir gün seni benden
işte bu yüzden
sen hep sevil
hep sevil
sevil
henüz vakit varken, gülüm
paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm,
yüreğim dalındayken henüz,
ben bir gece, şu mayıs gecelerinden biri
volter rıhtımında dayayıp seni duvara
öpmeliyim ağzından
sonra dönüp yüzümüzü notrdam'a
çiçeğini seyretmeliyiz onun,
birden bana sarılmalısın, gülüm,
korkudan, hayretten, sevinçten
ve de sessiz sessiz ağlamalısın,
yıldızlar da çiselemeli,
incecikten bir yağmurla karışarak.
henüz vakit varken, gülüm,
paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm,
yüreğim dalındayken henüz,
şu mayıs gecesi rıhtımdan geçmeliyiz
söğütlerin altından, gülüm,
ıslak salkım söğütlerin.
paris'in en güzel bir çift sözünü söylemeliyim sana,
en güzel, en yalansız,
sonra da ıslıkla bir şey çalarak
gebermeliyim bahtiyarlıktan
ve insanlara inanmalıyız.
yukarda taştan evler,
girintisiz, çıkıntısız,
birbirine bitişik
ve duvarları ayışığından
ve dimdik pencereleri ayakta uyukluyor
ve karşı yakada luvur
aydınlanmış ışıklarla
aydınlanmış bizim için
billur sarayımız...
henüz vakit varken, gülüm,
paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm,
yüreğim dalındayken henüz,
şu mayıs gecesi rıhtımda, depolarda
kırmızı varillere oturmalıyız.
karşıda karanlığa giren kanal.
bir şat geçiyor,
selamlıyalım gülüm,
geçen sarı kamaralı şatı selamlıyalım.
belçika'ya mı yolu, hollanda'ya mı?
kamaranın kapısında ak önlüklü bir kadın
tatlı tatlı gülümsüyor.
henüz vakit varken, gülüm,
paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm...
parisliler, parisliler,
paris yanıp yıkılmasın...
Söylediler
Gelmedi dediler inanmadım
Beni en çok o severdi dedim.
inanmadılar..
Arkamdan gülermişsin hep, inanmadım
Bakın dudagımda izi var dedim
Göremediler
Bi de ben baktım
Ben de göremedim
Yani sen gerçekten sevmemiş miydin
Yani ben bosuna mı aglamadım hiç
Hiç ölmedin mi sen bana
O zaman tutmayın beni
Sakın tutmayın
Bırakın, öpsün yanaklarım topragı.
kızıma...
....... sene önce bugün
sen doğduğun gün
ben kendimden vazgeçtim
bir ömürlük......
...... sene önce bugün
.....sen doğduğun gün
ben tutsak oldum
senin payına daha çok düşsün diye
özgürlük......
Yalnızca yağmur yağdığında seviyorum bu şehrin insanlarını..
Herkesin yüzü gözü ıslak,
Başları eğik omuzlarının arasında..
Yağmur yağdığında..
Herkes..
Benim hep olduğum gibi..
bir yiğit vardı gömdüler şu karşı bayıra
arkadan kefenini gömleğini soydular
aman kalkar deyip üstüne taşlar koydular
bir yiğit vardı gömdüler şu karşı bayıra
yiğidim hele anlatıver olup biteni
sen dertli vatan dertli oturup ağlayalım
ağlayıp sinelerimizi dağlayalım
yiğidim hele anlatıver olup biteni
ses ver yiğidim ses ver yoksa beni duymuyormusun
asırlar varki hep hayalinle oynaşıyorum
kalkıp geleceğin ümidiyle yaşıyorum
ses ver yiğidim ses ver yoksa beni duymuyormusun
sırtımda ardan bir gömlek yılların vebali
ümitle ışıldayan gönlüm seni bekliyor
kah göklerde uçup kah yerlerde emekliyorum
sırtımda ardan bir gömlek yılların vebali
her tarafta harab eller baykuşlara bayram
köprüler yıkılmış ve yollar yolcusuz
gelip uğrayanı kalmamış çeşmeler susuz
her tarafta harab eller baykuşlara bayram
iradelerde çatırtı ruhlarda müthiş şok
tarihi yağmaladı bir düzine talihsiz
değerler altüst oldu mukaddesat sahipsiz
iradelerde çatırtı ruhlarda müthiş şok
tıpkı rüyalarda olduğu gibi diril gel
beyaz atın üzerinde bir sabah erken
gözlerim kapalıruhumda seni süzerken
tıpkı rüyalarda olduğu gibi diril gel
Herkesin uyuduğu saatte uyuyamadım bile
Uyku tutmadı.
Yüzüme sürdüğün elin...sıcaklığı hala duruyor yanağımda desem,
Durmaz!
Çok gözyaşı aktı üstüne
O ellerin üşüdü mü bensiz desem,
Üşümez!
Kim bilir kimi ısıtır yine?
bir tek senin görebileceğin bir yerden
sana gülümsüyorum...
onların duydukları kahkahalarım değil
aşkı tarif gerekirse sana
anlatayım
aşk ne biliyor musun
benim sana yaşadığım,
senin durmadan üstüne bastığın..
biraz değiştim,{{[new]}}{{[new]}}her şey kadar, herkes kadar, sen kadar {{[new]}}{{[new]}}değiştim,{{[new]}}{{[new]}}unutamadığım sözlerinin arasında sıkışıyorum,{{[new]}}{{[new]}}bir yanım kendimi kolluyor bir yanım seni{{[new]}}{{[new]}}ben benimle savaşıyorum,{{[new]}}{{[new]}}seninle değil!{{[new]}}{{[new]}}sonucu kılıcı kuşananından belli olan bir savaşın{{[new]}}{{[new]}}ne kazanabileni ne de kaybedeniyim,{{[new]}}{{[new]}}sorun değil!{{[new]}}{{[new]}}elbet alışırım,{{[new]}}{{[new]}}biraz alıştım,{{[new]}}{{[new]}}her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,{{[new]}}{{[new]}}alıştım,{{[new]}}{{[new]}}varlığını istemediğim tüm eksik yanlarıma,{{[new]}}{{[new]}}ve çokluğunu da yokluğunu da istemediğim bu iki arada bir derede duyguya alışıyorum,{{[new]}}{{[new]}}bir yanım bırak diyor bir yanım -ma,{{[new]}}{{[new]}}kesin değil!{{[new]}}{{[new]}}henüz tanıştım,{{[new]}}{{[new]}}her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,{{[new]}}{{[new]}}tanıdığımı sandığım bana daha da yakınım artık,{{[new]}}{{[new]}}duvarlara anlatırken öğrendiklerim kendi hakkımda,{{[new]}}{{[new]}}ve aynalara ağlarken gördüklerim kendi tarafımda {{[new]}}{{[new]}}bir yanım memnun oldum diyor, bir yanım tanıyamadım daha,{{[new]}}{{[new]}}samimi değil!{{[new]}}{{[new]}}bir hayli kırıldım,{{[new]}}{{[new]}}her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,{{[new]}}{{[new]}}canıma batan her halin felç gibi indi bedenime,{{[new]}}{{[new]}}gözlerimden tut da ciğerime kadar kırgınım!{{[new]}}{{[new]}}aslında ne sana, ne olanlara {{[new]}}{{[new]}}kendime kırgınım {{[new]}}{{[new]}}maziye hiç değil, an'a kırgınım.{{[new]}}{{[new]}}anlatamadığım, anlayamadığım masalların bana yaptıklarına,{{[new]}}{{[new]}}dinlediğim şarkılarda bana seni anlatan şarkıcılara,{{[new]}}{{[new]}}beni anlamadığın kelimelerin bana her şeyi anlatıyor gibi geliyor oluşlarına {{[new]}}{{[new]}}bir hayli kırgınım {{[new]}}{{[new]}}beni ben kırdım oysa,{{[new]}}{{[new]}}iyi değil!{{[new]}}{{[new]}}galiba yoruldum,{{[new]}}{{[new]}}her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,{{[new]}}{{[new]}}kendime kalbimi kanıtlamaktan,{{[new]}}{{[new]}}ve kanıtladığıma kendimi inandırmaktan,{{[new]}}{{[new]}}ve dahası kocaman bir sahada tek başına koşmaktan yoruldum.{{[new]}}{{[new]}}can yücel
Yanımda olsan yine özlerdim...
Ve bil ki! bu kadar sevmem senden değil,
Gitsen benden,
Ben gidişini bile severim.
Aramızda hep aynı fark,
Sen gitmeyi bilirsin...!
Ben sevmeyi...!
Kimseye soramıyorum seni.
Kirlenme diye hiç öpmedim ya!
Belki başkasını seversin diye,
Hiç söylemedim sana sevdiğimi.
Bilmiyorsun, boğazımda düğümsün.
Yutkunsam gideceksin,
Yutkunmasam, ölürüm.
En mutlu anlarımda bir dert içimde,
Gülsem kahkaham sırıtır tebessümlerin içinde,
Anlatsam derdimi anlatamam ki...!
Herkesin güldüğünü bilmek kolay ama,
Kimsenin ıslanmadı ki gözleri benim kadar.
Akşamın matem rengine büründüğü sattelerde,
Gökyüzündeki kandiller tek tek yanmaya başladığında,
içimde sessiz bir çığlık,
Özlemeyi özledim, özlemeye değer ne kaldıysa...
Boşluğunu dolduramaz demiştim giderken,
Gelme...!
Sana bol gelecek artık bu aşk.
Düşün ki esmeye hakkı olmayan bir bahar meltemiydi bizimki.
Yüreğimize sadece eli değdi,
Değdi ve geçti...
Sen benim kalbimi parçalardında,
Yinede ben toplardım yerlerden kalbimin kırıklarını.
Sırf ayaklarına batmasın die...!
Bir sönüşe sığmadım sönmedim.
Bir gidişe sığmadım gitmedim.
Öyle korkunçtu ki sesi sessizliğin,
Bir haykırışa sığmadım.
Sustum...!
Gelmeni bekledim, gönlümün boş koridorlarında
Gelmedin...!
Sen gitmeyi bilirsin...!
Ben sevmeyi...!
Umutlarımın boynu bükük şimdi.
Gelme...
Alıştım yokluğuna.
Gittin...
Ben ardından sadece baktım.
Oysa söyleyecek o kadar şeyim vardı ki!
Gidersen iyiye dair ne varsa içimde,
Yitireceğim hepsini.
Gidersen sönecek içimdeki ateş,
Ve bir daha hiç kimse yakamayacak.
Gidersen karanlığa mahkum edeceksin günlerimi,
O karanlıkta yolumu kaybedeceğim.
Diyecektim sana,
Konuşamadım.
Yüreğim ıslaktır benim, kuytularda ağlamaktan.
Ve hafif uçuktur rengi,
Kurusun diye kaç kez, güneşe asılmaktan her kıtada.
Gün penceremde gecenin siyahını eritirken,
Ben uyumamış gözlerimle sensizliğimi biriktiriyorum.
Kaç sitem,
Kaç boşvermişlik indiriyorum yüreğime.
Öyle çok konuşacaktım ki...!
Anla o kadar sustum işte...
Geldiğin gün ancak o zaman anlayacaksın,
Beklendiğini,
Ve ancak o zaman anlayacaksın geciktiğini...!
Uzağında kaldım herşeyin,
Senin sevginin uzağında.
Direnemedim sensizliğe,
Kahırla isyanla geçti her günüm.
Alıkoydu herşeyimi sensizlik nöbetleri.
Bakma öyle birşey olmamış gibi,