şöyle bir yazıya denk geldim;
“70'lerde olsa bir sürü plak alırdım sana, 80'lerde açık hava sinemasına götürür, izledikten sonra muhallebili ısmarlardım. 90'larda olsa mahallenin en renkli misketlerini kazanıp, dökerdim avuçlarına. 21.yüzyılda nasıl sevilir inan ki bilmiyorum. içim ısınamadı bu yüzyıla, bağışla.”
sahip olduğum altı yüz kırk balıktan sonra öğrendiğim tek şey, insanın sevdiği her şeyin bir gün öleceği oldu. o özel kişiyle karşılaştığını sandığın ilk anda, onun bir gün gideceğine emin olabilirsin.
Bana yukarıdan bakarsanız aptalın tekini görürsünüz.
Bana aşağıdan bakarsanız Tanrı'yı görürsünüz.
Bana tam karşıdan bakarsanız, kendinizi görürsünüz.
Charles Manson.
'Söylenecek doğru sözler vardır. Ama bazen bunlar yanlış zamanda ve yanlış kişilere söylenirler.'
- Oscar Wilde
Boşver Oscarım gerizekalıya laf anlatılmaz ya.
Olgunlaşmamış insanın özelliği, bir dava uğruna soylu bir biçimde ölmek istemesidir.
Olgun insanın özelliği ise bir dava uğruna gösterişsiz bir biçimde yaşamak istemesidir.
gidişin de çok ani oldu ya. Gelişin gibi, işin doğrusu varlığına alışmaktan daha zor oldu yokluğuna alışmak. Alıştım mı, bilmiyorum ama mecbur olduğumu biliyorum. Boş ver; coşkusu da çok güzeldi varlığının, yokluğunun acısı da hiç fena değil hani..
Bir zamanlar televizyon yoktu, telefon yoktu, sinema yoktu, araba yoktu, uçak yoktu, elektrik yoktu, evlerde su yoktu. Kadın vardı erkek vardı. Dünya büyüktü, zaman çoktu. Kim bilir belki o zaman aşka daha çok yer vardı.
Erkekler tuvaletine gidip aynada tiksintiyle yüzüme baktım.
Bir şeyler biliyormuş gibi görünüyordum ama yalandı, sahteydim ve insanın birden sahte olduğunu hissetmesinden daha kötü hiçbir şey yoktur dünyada, hele bütün hayatını kendini öyle olmadığına ikna ederek geçirmişse.
Lavabolara, borulara ve pisuarlara baktım ve onlar gibi hissettim kendimi, onlardan da kötü hatta; onların yerinde olmayı yeğlerdim.
Bugünlerde sık sık kesilmeye başladı. Yeni nesil bilmez. Elektrik kesilince şoka falan girer. Hatırlamakta fayda var. Bakın eskiden elektrik hep kesilirdi. Hatta elektrik kesintisi klasikleri vardı. Hemen çocukluğumuza ışınlanıyoruz. *Hemen sokağa bakılır. Bakalım sadece bizim sokakta mı? Eğer her yerde gittiyse büyük arıza, hemen tamir olur. Yalnız bizim mahalledeyse yandık. *Elektriğin gitme saatine göre aile büyükleri "bu gelmez", ya da "yok yok gelir, kısa bu kısa" der. Tecrübe konuşuyor. *Mum arama telaşı başlar. Evde mum olmadığında fırça yiyen ev kadınları aksileşir. Tartışma başlar. Küçük çocuk bakkala mum almaya yollanır. *Babadan gelen "televizyonu kapatın uyarısı" duyulur. Elektrik gelirse bozulur sonra maazallah. "Elektrik aniden gelip gittiğinde buna "göz kırpmak" denir. Moraller yerine gelir. "Hah göz kırptı, uğraşıyorlar" *Ona kadar, 20'ye kadar sayılır. 20 deyince gelecek elektrik, totem kafası..*Gölge oyunu oynanır. Elinizle kuş, at, kurt, adam kafası yaparsınız. Aile büyükleri acayip bir şekil yapar bu ne diye sorar. Çocuklar tahmin etmeye çalışır. *Televizyon bir anda ortadan kalktığı için aile bireyleri birbirleriyle konuşmaya başlar. Anneanneler babaanneler masal anlatır mum ışığında; *Sürekli sokağa karşı apartmanlara bakılır. Evlerinin içinde beyaz ölü ışığıyla pilli ışıldak olanların sanki daha bir zengin olduğu hissi hakimdir. *Halıya dökülen mumu temizleme endişesi görülür. "Gazete kağıdı koy sıcak ütüyü bastır, çıkar o" *Sonunda uzun uğraşlari psikolojik savaşlar ve muhtelif totemler onucunda elektrik gelir. Bir mutluluk bir ferahlama.
Mehmet Tez
Saat her şeye geç oldu... Valla yetmiyor! Hep akşam oluyor ve ben yıllardır bu işin içinden çıkamıyorum. Gündüze işlerim, geceye hayallerim sığmıyor. Sabah kaçta kalkarsam kalkayım aynı şey. Sürekli tık nefesim, sürekli geçteyim, planlarımın gerisindeyim. Onlarca kitap rafta kaldı okumak istediğim. Şöyle uzun uzun sofranın tadını çıkarmayı bile unuttum. Kahvaltılar ayaküstü, yumurtanın sarısı bile küstü hani. Bunun zorunlu hizmetleri var, ayak işleri var, bitmeyen evsel durumlar var, doktoru var, annen var, baban var, aramazsan sitem edecek insan grubu var, var da var yani... Tiyatrolar, konserler, özlenen dostlar, sohbetler, zevkler, hobiler hep ertelenir. Sonra bir gün daha, aynısından... sonra bir gün daha... aylar geçer... yeni yıl gelir... zaman yetmez. Zaten şu zaman hiç yetmez! insan sürüklenir de sürüklenir. Valla çatlayacağım artık. Öyle çok şey birikti ki yapamadığım huzursuzum, içim içimi kemiriyor, sanki boynumda bir tasma var ve çekiliyor da çekiliyor. Tembel miyim? Hayır! Sadece zamansız ve de ayarsızım. / Ayşe Özyılmazel