ıssızlığın, yalnızlığın en koyulaştığı anda, küçücük bir kağıda yazdığımız kısa, ama ümitvar bir yazıyı, yüreğe benzer bir taşa bağlayıp birbirimizin camından içeri atabilmeliyiz:
"Bunu da aşacağız!
imza: Bir dost!.." can dündar "bir dost"
tom waits: the director jim jarmusch once told me, "fast, cheap, and good... pick two. if it's fast and cheap, it won't be good. if it's cheap and good, it won't be fast. if it's fast and good, it won't be cheap." fast, cheap and good... pick two words to live by.
"Dünyanın her yerinden herkesin yenileceği bir yer vardır. Kimilerini yenilgi yıkar , kimileriyse zaferle küçülür, bayağılaşırlar. Büyüklük, hem yenilgiyi, hem de zaferi kabullenebilen kişilerde yaşar. John Steinbeck
alıntının dayanılmaz cazibesi karşısında teslimiyet, hayranlık ifadesi;
alıntı, bir anlamda dipnot. sayfa sonu, satır arası misafir.
yazıya, hadi gel yazalım, yazışalım dediğim yıllardan beri alıntıya soğuk yaklaştım. dışımda yazılıp çizilerini hor görmek, önemsememek değildi bu. nasıl olur okuyorum, öğreniyorum.
ama nasıl bisikletin direksiyonu sizde olmadan, aslında sürüyor gibi olursunuz da süremezsiniz, sürmüyorsunuzdur;
ya önde, ya arkada yolcusunuz, tıpkı öyle duygu içine düşerim, okuduğum metinde misafir sanatçıları görünce.
feyz al, ama onu yoğur, öyle yaz. aldığın feyz artık yazdığın olmamalı. yazdığın daima fazla olmalı, düşüncene ait, yaşadığın topraklara ait, o topraklarda kurduğun ilişkilere ait olmalı, yansıtmalı; neyi, seni.
Bir insan; "Yine mi şehit, inanmıyorum!"dan hemen sonra "Sinema keyfi" yazabiliyorsa, ben onun şehit tepkisini "vermesi gerektiği için verdiğini" düşünürüm. Bakınız "hayatımıza devam etmemeliyiz." demiyorum. Ama bir insanın "yas" ile "keyif" duyguları arasındaki geçiş 3 milisaniyeyse eğer, olanı biteni hiç algılayamamış, şu son 3 gün içinde (ya da son 30 yıl diyelim) yaşananları, başka bir milletin derdiymişçesine yaşamış, dolayısıyla "görüntüde yas" halleri içine girmiş sayarım. Twitter'da "yas" ile "keyif" arasında gidip geliyorsanız eğer, çok rica ediyorum, ya Türkiye'nin yakın tarihini okuyun, öğrenin ya da olanları kendi sorununuz olarak görmüyor ve öğrenmek istemiyorsanız, SiNEMA KEYFiNDEN ÖNCE ŞEHiTLER iÇiN "TWiTTER ACISI" ÇEKMEYiN!!!
Melike Karakartal
Kocatepe Camisi'nin avlusunda, devletin de katıldığı şehit namazında, 21 yaşındaki şehidin başındaki imam cemaate sordu: "Hakkınızı helal ediyor musunuz?.." iyi soru... Cemaat de sıkılmadan yanıtladı: "Helal olsun..." Sorsanız ya; 21 yaşında toprağa verilen genç askere "Bu millete hakkını helal ediyor musun" diye... Ki başını kaldırıp yanıt versin... Ürkütücü dağların karanlık gecelerinde, askerler pilli radyolara kulaklarını dayayarak dinlerler Ankara'da olanları... O esrarengiz açılımları, teröristten beklenen yol haritalarını, seçim bitene kadar ateşkesleri, enteresan ramazan molalarını, eşkiya ile otel odası pazarlıklarını... Ve bir milletin tüm bunları bile bile kanışını... Aldanışını... Duyarsızlığını... O umursamazlığını... Ben olsaydım, parçalanmış başımı kaldırıp da... Hakkımı helal etmezdim...
bekir coşkun
Ben ki Kierkegaard metinlerini bile üç beş defa okuduktan sonra anlamayı başarmış biriyim... Ben ki ihtisasımı soyutun da soyutu Enis Batur ve Küçük iskender şiirleri üzerine yapmışım... Gülben Ergen'in Serdar Ortaç imzalı "Yarı Çıplak" şarkısını anlayamıyorum. Allah aşkına söyleyin: "Aşkın huzur meleğisin sen, rüzgar seni hiç uyutur mu?" ne demektir? Ya "Ben kalpten ayrılanı seçtim, kalbim elinde yarı çıplak" nasıl bir anlama gelir? Zekama güvenim sarsıldı. Anlayan varsa, şu fakire anlatsın lütfen.
Tuna Kiremitci
Saat her şeye geç oldu... Valla yetmiyor! Hep akşam oluyor ve ben yıllardır bu işin içinden çıkamıyorum. Gündüze işlerim, geceye hayallerim sığmıyor. Sabah kaçta kalkarsam kalkayım aynı şey. Sürekli tık nefesim, sürekli geçteyim, planlarımın gerisindeyim. Onlarca kitap rafta kaldı okumak istediğim. Şöyle uzun uzun sofranın tadını çıkarmayı bile unuttum. Kahvaltılar ayaküstü, yumurtanın sarısı bile küstü hani. Bunun zorunlu hizmetleri var, ayak işleri var, bitmeyen evsel durumlar var, doktoru var, annen var, baban var, aramazsan sitem edecek insan grubu var, var da var yani... Tiyatrolar, konserler, özlenen dostlar, sohbetler, zevkler, hobiler hep ertelenir. Sonra bir gün daha, aynısından... sonra bir gün daha... aylar geçer... yeni yıl gelir... zaman yetmez. Zaten şu zaman hiç yetmez! insan sürüklenir de sürüklenir. Valla çatlayacağım artık. Öyle çok şey birikti ki yapamadığım huzursuzum, içim içimi kemiriyor, sanki boynumda bir tasma var ve çekiliyor da çekiliyor. Tembel miyim? Hayır! Sadece zamansız ve de ayarsızım. / Ayşe Özyılmazel
Bugünlerde sık sık kesilmeye başladı. Yeni nesil bilmez. Elektrik kesilince şoka falan girer. Hatırlamakta fayda var. Bakın eskiden elektrik hep kesilirdi. Hatta elektrik kesintisi klasikleri vardı. Hemen çocukluğumuza ışınlanıyoruz. *Hemen sokağa bakılır. Bakalım sadece bizim sokakta mı? Eğer her yerde gittiyse büyük arıza, hemen tamir olur. Yalnız bizim mahalledeyse yandık. *Elektriğin gitme saatine göre aile büyükleri "bu gelmez", ya da "yok yok gelir, kısa bu kısa" der. Tecrübe konuşuyor. *Mum arama telaşı başlar. Evde mum olmadığında fırça yiyen ev kadınları aksileşir. Tartışma başlar. Küçük çocuk bakkala mum almaya yollanır. *Babadan gelen "televizyonu kapatın uyarısı" duyulur. Elektrik gelirse bozulur sonra maazallah. "Elektrik aniden gelip gittiğinde buna "göz kırpmak" denir. Moraller yerine gelir. "Hah göz kırptı, uğraşıyorlar" *Ona kadar, 20'ye kadar sayılır. 20 deyince gelecek elektrik, totem kafası..*Gölge oyunu oynanır. Elinizle kuş, at, kurt, adam kafası yaparsınız. Aile büyükleri acayip bir şekil yapar bu ne diye sorar. Çocuklar tahmin etmeye çalışır. *Televizyon bir anda ortadan kalktığı için aile bireyleri birbirleriyle konuşmaya başlar. Anneanneler babaanneler masal anlatır mum ışığında; *Sürekli sokağa karşı apartmanlara bakılır. Evlerinin içinde beyaz ölü ışığıyla pilli ışıldak olanların sanki daha bir zengin olduğu hissi hakimdir. *Halıya dökülen mumu temizleme endişesi görülür. "Gazete kağıdı koy sıcak ütüyü bastır, çıkar o" *Sonunda uzun uğraşlari psikolojik savaşlar ve muhtelif totemler onucunda elektrik gelir. Bir mutluluk bir ferahlama.
Mehmet Tez
Erkekler tuvaletine gidip aynada tiksintiyle yüzüme baktım.
Bir şeyler biliyormuş gibi görünüyordum ama yalandı, sahteydim ve insanın birden sahte olduğunu hissetmesinden daha kötü hiçbir şey yoktur dünyada, hele bütün hayatını kendini öyle olmadığına ikna ederek geçirmişse.
Lavabolara, borulara ve pisuarlara baktım ve onlar gibi hissettim kendimi, onlardan da kötü hatta; onların yerinde olmayı yeğlerdim.
Bir zamanlar televizyon yoktu, telefon yoktu, sinema yoktu, araba yoktu, uçak yoktu, elektrik yoktu, evlerde su yoktu. Kadın vardı erkek vardı. Dünya büyüktü, zaman çoktu. Kim bilir belki o zaman aşka daha çok yer vardı.