Dolayımsız olandan dolayımsızca söz etmek , kuklalarını ucuz mücevher gibi çoktan kaybolmuş tutkularla süsleyen ve aslında makinenin parçalarından fazla bir şey olmayan insanları sanki hala özne olarak davranabilecek insanlar gibi gösteren romancıların yaptığını yapmak olur. (horkheimer, akıl tutulması, sayfa 32)*
Gerçek şiir; kendi düzenini ve saygınlığını ayakta tutmak için bankalar, kışlalar, hapisaneler, kiliseler ve kerhaneler kurmaktan başka bir şey bilmeyen ahlak anlayışını kabul etmeyen her şeyin içinde vardır.
Eğer şiirimin bir anlamı varsa işte bu, hiçbir kısıtlama olmaksızın göğe uzanmak ve bir odada kapalı kalmaktan mutsuz olmak eğilimidir. Kendi sınırlı dünyamı kendim yarıp çıkmak durumundaydım, uzak bir kültürün çerçevesinde krokisini çizmeden. Kendim olmalıydım, doğduğum bu toprak gibi yayılmaya çabalamalıydım.
Gerçekçi olmayan bir şair ölüdür. Ve yalnızca gerçekçi olan şair de ölüdür. Tümüyle mantıkdışı bir şairi anlayan bir tek kendisi ve sevgilisidir, bu çok acıdır. Baştan aşağı mantık olan bir şairi ahmaklar bile anlayacaktır, bu da korkunç acıdır. istisna kabul etmez kurallar yoktur, tanrı ya da şeytanın yazdığı terkipler yoktur, fakat bu iki çok önemli centilmen, şiir ülkesinde sürekli bir savaş verirler e bu savaşta önce biri, sonra öteki kazanır, ama şiirin kendisi yenilgiye uğratılamaz.
Şairin mesleğinin bir ölçüde kötüye kullanıldığı açıktır. Erkek ve kadın, öyle çok yeni şari ortaya çıkıveriyor ki, yakında hepimiz şaire benzeyeceğiz ve okurlar gözden kaybolacak. Kum çöllerini develer üstünde geçen ya da uzay gemileriyle göğü dolaşan araştırmalara yönelerek okur aramaya çıkacağız.
Yönlendirilmiş kendiliğindenliğe inanıyorum. Bunun için, şairin cebinde her zaman, acil durumda kullanılmak üzere diyelim, bazı yedekler olmalıdır. ilkin, kurulmuş şiir biçimleri, yanımızdan arı gibi vızıldayarak geçiveren sözcükler, sesler, ya da imajlar hakkında zihni notların bir rezervi. Bunlar çabucak yakalanmalı ve cebe konulmalı. Bu bakımdan ben tembelim ama iyi bir öğüt aktardığımı biliyorum. Mayakovski'nin sürekli başvurduğu küçük bir defteri vardı. Duyguların da bir rezervi var. Bunlar nasıl korunabilir? Geldikleri zaman onların bilincine varmakla. O taktirde, kağıtla yüz yüze geldiğimizde bu bilinç, duygunun kendisinden daha canlı olarak bize geri dönecektir.
Gerçekçiliğe gelince, kendi payıma şiirde gerçekçilikten nefret ettiğimi söylemeliyim. Dahası, şiirin gerçeküstücü veya gerçekaltıcı olmasına da gerek yoktur, gerçekçiliğe karşıt olabilmesine rağmen. Tüm haklılığıyla, tüm haksızlığıyla antirealisttir o; tüm şiir yanıyla.
Kitapları, şiir işinin bu somut cismini, edebiyat ormanını seviyorum. Her şeyini seviyorum, ciltlerini bile; ama okulların etiketlerini değil. Okulu olmayan, sınıflandırması olmayan kitaplar istiyorum, hayat gibi.
Ab-ı hayatı tuzlu sudan ayırdetmen için, bütün diğer sular yanında sana şarabı tattırdım. Mananın yüzünü can gözüyle gör ve manayı bırakarak surette kalma.
Ama iki nedenden ötürü de bal gibi intihar edilebilir. Hayır, onların kafası almaz bunu. O zaman insanın isteyerek ölmesi, kendisi hakkında vermek istediği fikre kendini feda etmesi neye yarar? Siz ölünce onlar bundan yararlanıp davranışımıza ahmakça ya da bayağı nedenler bulmaya çalışacaklardır.
Her ne olursa olsun, durum şu: ben insan işlerinin ciddi olduğuna hiçbir zaman derinlemesine inanmamışımdır. Ciddiyet, eğer gördüğüm ve bana yalnızca eğlenceli ya da sıkıcı bir oyun gibi görünen bütün bu işlerde değilse, neredeydi, bu konuda hiçbir şey bilmiyordum.
Çok şükür ki, aşırı zevk hayal gücünü de, yargı gücünü de zayıflatır. O zaman acı, erkeklikle birlikte ve onun kadar uzun zaman uyur. Aynı nedenlerden ötürü yeniyetme gençler ilk metresleriyle metafizik kaygıyı yitirir ve bürokratikleştirilmiş birer fuhuş olan bazı evlilikler aynı zamanda cüretkârlığın ve buluşun tekdüze cenaze arabaları haline gelir.
Duyulan yeni tempoya alıştırmanın yanı sıra çizgi filmler bir şey daha başarmaktadır: Tüm bireysel direnişleri hiç durmadan aşındırmanın, kırmanın bu toplumda yaşama koşulları olduğu bilgeliğini herkesin kafasına zorla sokmaktadır. Tıpkı gerçeklikteki talihsizler gibi Donald Duck da cartoon’da dayak yiyip durmaktadır ki böylelikle seyirciler de paylarına düşen dayağa alışsınlar.
Eğlencenin anlamı her zaman şudur: Hala gösterilen acıları düşünme zorunda kalmamak, unutmak. Bunun temelinde acizlik yatar. Eğlencenin kaçış olduğu doğrudur, ama iddia edildiği gibi değersiz, bayağı gerçeklikten değil, bu gerçekliğin hala tüketemediği son direniş düşüncesinden.