hastası olunan şiirler

entry96 galeri0 video5
    71.
  1. 70.
  2. Yarayla alay eder yaralanmamış olan
    Bak, nasıl da sararıp soluvermiş tanrıça kederlerden
    Sen çok daha parlaksın çünkü
    Sen tüm gökteki yıldızların ilki
    SEN AYDINLATIRSIN GECEYi
    (William Shakespeare- romeo ve juliet)
    2 ...
  3. 69.
  4. .. ah o gemide ben de olsaydım eğer
    mızrağı sallardım aştot’a kadar
    belki gider çirkin bir faşiste değer
    belki de bir masumun tam kafasına.
    ama savaş böyleymiş bazen siviller
    ölebilirlermiş devlet uğruna.
    90’lar bitti artık onlar var ve hey
    siz devlete inanan bütün reziller
    cehennemde karşıma çıktığınızda
    öyle bir yumruk patlatacağım ki tam burnunuza
    hayatınız gazze şeridi gibi geçerken gözünüzden
    anlayacaksınız allah ne demek
    ahlak ne demek
    ve rüya…
    bu sözlerimi cennet ehline aynen ilet sevgilim:
    devletin bekasının da allah belasını versin
    malboranın da!

    A.Muhsin Ünlü
    1 ...
  5. 68.
  6. evet kimsesizdik ama umudumuz vardı
    üç ev görsek bir şehir sanıyorduk
    üç güvercin görsek meksika geliyordu aklımıza
    caddelerde gezmekten hoşlanıyorduk akşamları
    kadınların kocalarını aramasını seviyorduk
    sonra şarap içiyorduk kırmızı yahut beyaz
    bilir bilmez geyikli gece yüzünden
    4 ...
  7. 67.
  8. Bir gün anlarsın hayal kurmayı;
    Beklemeyi, ümit etmeyi.
    Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir.
    Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi.

    (bkz: ümit yaşar oğuzcan)
    2 ...
  9. 66.
  10. ÜVERCiNKA

    Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
    En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu  
                                                                  kesmemeye
    Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
    Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
    Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
    Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
    Bütün kara parçalarında
                               Afrika dahil

    Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma
    Yatakta yatmayı bildiğin kadar
    Sayın Tanrıya kalırsa seninle yatmak günah, daha neler
    Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
    Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde
    Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
    Bütün kara parçaları için
                               Afrika dahil
    Senin bir havan var beni asıl saran o 
    Onunla daha bir değere biniyor soluk almak
    Sabahları acıktığı için haklı
    Gününü kazanıp kurtardı diye güzel
    Birçok çiçek adları gibi güzel
    En tanınmış kırmızılarla açan
    Bütün kara parçalarında
                               Afrika dahil

    Birlikte mısralar düşünüyoruz ama iyi ama kötü
    Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse  
                                                      değerlendiremez
    Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
    iki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
    Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
    Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna 
                                                                diziyorlar
    Bütün kara parçalarında
                                Afrika dahil

    Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası
    Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki
    Padişah gibi cesaretti o, alımlı değme kadında yok
    Aklıma kadeh tutuşların geliyor
    Çiçek Pasajında akşamüstleri
    Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
    Bütün kara parçalarında
                               Afrika hariç değil
    Cemal süreya
     
    0 ...
  11. 65.
  12. Sevgileri yarınlara bıraktınız
    Çekingen, tutuk, saygılı.
    Bütün yakınlarınız
    Sizi yanlış tanıdı.

    Bitmeyen işler yüzünden
    (Siz böyle olsun istemezdiniz)
    Bir bakış bile yeterken anlatmaya herşeyi
    Kalbinizi dolduran duygular
    Kalbinizde kaldı
    Siz geniş zamanlar umuyordunuz
    Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
    Yılların telaşlarda bu kadar çabuk
    Geçeceği aklınıza gelmezdi.

    Gizli bahçenizde
    Açan çiçekler vardı,
    Gecelerde ve yalnız.
    Vermeye az buldunuz
    Yahut vakit olmadı

    Üstad behçet necatıgil
    0 ...
  13. 64.
  14. lan bi gidin! böylesine içten ve gerçek şiir her zaman denk gelmez.

    Play
    Current Time 0:00
    /
    Duration Time 0:00
    Remaining Time -0:00
    Stream TypeLIVE
    Loaded: 0%
    Progress: 0%
    00:00
    Fullscreen
    00:00
    Mute
    Playback Rate
      1
      Subtitles
      • subtitles off
      Captions
      • captions off
      Chapters
      • Chapters
      The video could not be loaded, either because the server or network failed or because the format is not supported.

      0 ...
    • 63.
    • Yüzde ısrar etme, Doksan da olur
      insan dediğinde, Noksan da olur
      Sakın büyüklenme, Elde neler var
      Bir ben varım deme, Yoksan da olur.

      Mevlana Celaleddin Rumi.
      0 ...
    • 62.
    • 61.
    • Aşk

      Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin,
      Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin.
      Bir ısıtır, bir üşütür, bir ağlatır bir güldürür;
      Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin.

      Özdemir Asaf
      0 ...
    • 60.
    • can yücel ve atilla ilhan'ın bütün şiirleri.
      0 ...
    • 59.
    • Jehan Barbur - Sarı

      Bir ara sokakta öldüm… dün
      Öylece yani.
      Birdenbire
      Boşluğa düşer gibi, sarı bir sessizliğin içinde
      Granit duvarlı binanın anlamsızlığına,
      Şehrin boşu boşunalığına içerlerken
      Bırakmışım son nefesimi kaldırıma
      Bitmiş,
      Öylesine yani.
      Birdenbire

      Yan binadaki otel odasından izliyordu oğlan
      Yüz ifadesini göremesem de
      Anlamış mıydı acaba öylece oturmadığımı?

      O sokakta bitti her şey
      Öğleden sonralarını bir bardak sütle geçiştiren
      Apartman sakinlerini düşlerken
      Sıkıntıdan
      Ölmüşüm… dün

      Arka odada ütü yapıp
      Buharını burnuna çeken kadını,
      Mutfağında her öğün için soğan doğrayıp
      Gözyaşını kabuklara saklayan Madam Mari'yi
      Kocasıyla artık sevişemediği için
      Kapı komşusu gar sabunu satan adamı düşleyen Servi'yi
      Düşündükçe
      Ölüvermişim… dün

      Böylece bitmiş yani,
      Birdenbire

      Sıkılmışım derinden zahir.
      Tutunca da nefesimi
      Portakal kabuklarıyla çay demini döktükleri çöpe
      iki kedi de bulanınca
      Kaldıramamış nefsim demlenmiş portakal kedilerini
      Balkabağı mevsimi bile değilken
      Dönüşüvermiş her şey baldan kabağa
      Ve saat henüz 12'yi vuramamışken
      Kalkmış otobüsler durmamaya
      Mecal mi bulamamışım, yere döktükleri bala mı basmışım
      Hatırlamam ama
      Öylece kalakalmışım-kalkamamışım.

      Şehrin insanı haberdar değil mi bu öldüresiye sıkıntıdan?
      Vagonlar boş, birkaçı kiremit taşıyor topraktan
      Kayıklar da serseri misinalar
      Otobüsler kimseyi almadan durup durup geçiyorlar duraktan
      Arabalar yürüme mesafelerini öldürüyor her gün, her öğle
      Her gece
      Bisikletleri balkonlarında unutanlar
      Her an yağmur yağsın diye dua ediyor
      Üç öğün yemek yiyip, dört öğün uyuyorlar
      Buna rağmen erken uyanıp, geç yatıyorlar
      Aynı kuru kahveciden gün aşırı -iş olsun diye-
      Yüzer gram kahve alıp evde -iş olsun diye- öğütüyorlar
      Ve bir gün bile sormuyorlar öğütülmüşünü
      Kimse sormuyor iş olsun diye yapılan iş, iş midir diye?

      Bunlar olurken ölmüşüm o ara sokakta
      Balkondaki beyaz brandalar rüzgarla sökülürken
      Sökülüvermişim
      Şişip patlayan bir eteğin dikişi gibi
      Sıkıntı işte

      Ya da ölmek yerine
      iki adım yol yürüyeydim de
      Konuşuverse miydim şu gelin çiçeğiyle.
      Gitmek yerine?
      2 ...
    • 58.
    • insan her şeyi elinde tutamaz hiç bir zaman
      Ne gücünü ne güçsüzlüğünü ne de yüreğini
      Ve açtım derken kollarını bir haç olur gölgesi
      Ve sarıldım derken mutluluğuna parçalar o şeyi
      Hayatı garip ve acı dolu bir ayrılıktır her an
      Mutlu aşk yoktur
      Hayatı Bu silahsız askerlere benzer
      Bir başka kader için giyinip kuşanan
      Ne yarar var onlara sabah erken kalkmaktan
      Onlar ki akşamları aylak kararsız insan
      Söyle bunları Hayatım Ve bunca gözyaşı yeter
      Mutlu aşk yoktur
      Güzel aşkım tatlı aşkım kanayan yaram benim
      içimde taşırım seni yaralı bir kuş gibi
      Ve onlar bilmeden izler geçiyorken bizleri
      Ardımdan tekrarlayıp ördüğüm sözcükleri
      Ve hemen can verdiler iri gözlerin için
      Mutlu aşk yoktur
      Vakit çok geç artık hayatı öğrenmeye
      Yüreklerimiz birlikte ağlasın sabaha dek
      En küçük şarkı için nice mutsuzluk gerek
      Bir ürperişi nice pişmanlıkla ödemek
      Nice hıçkırık gerek bir gitar ezgisine
      Mutlu aşk yoktur
      Bir tek aşk yoktur acıya garketmesin
      Bir tek aşk yoktur kalpte açmasın yara
      Bir tek aşk yoktur iz bırakmasın insanda
      Ve senden daha fazla değil vatan aşkı da
      Bir tek aşk yok yaşayan gözyaşı dökmeksizin
      Mutlu aşk yoktur ama
      Böyledir ikimizin aşkı da.
      0 ...
    • 57.
    • Cemal Süreya - Üvercinka

      Böylece bir kere daha boynunlayız
      sayılı yerlerinden
      En uzun boynun bu senin dayanmaya
      ya da umudu kesmemeye Laleli'den dünyaya doğru giden bir
      tramvaydayız
      Birden nasıl oluyor sen yüreğimi
      elliyorsun
      Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
      Sevişmek bir kere daha yürürlüğe
      giriyor
      Bütün kara parçalarında
      Afrika dahil

      Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun
      eksik olma
      Yatakta yatmayı bildiğin kadar
      Sayın Tanrıya kalırsa seninle yatmak
      günah, daha neler
      Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
      Ben böyle canlı saç görmedim
      ömrümde
      Her telinin içinde ayrı bir kalp
      çarpıyor
      Bütün kara parçaları için
      Afrika dahil

      Senin bir havan var beni asıl saran o
      Onunla daha bir değere biniyor soluk
      almak
      Sabahları acıktığı için haklı
      Gününü kazanıp kurtardı diye güzel
      Birçok çiçek adları gibi güzel
      En tanınmış kırmızılarla açan
      Bütün kara parçalarında
      Afrika dahil

      Birlikte mısralar düşünüyoruz ama iyi
      ama kötü
      Boynun diyorum boynunu benim
      kadar kimse değerlendiremez
      Bir mısra daha söylesek sanki her şey
      düzelecek
      iki adım daha atmıyoruz bizi
      tutuyorlar
      Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
      Zaten bizi her gün sabahtan akşama
      kadar kurşuna diziyorlar
      Bütün kara parçalarında
      Afrika dahil

      Burda senin cesaretinden laf açmanın
      tam da sırası
      Kalabalık caddelerde hürlüğün
      şarkısına katılırkenki
      Padişah gibi cesaretti o, alımlı değme
      kadında yok Aklıma kadeh tutuşların geliyor
      Çiçek Pasajında akşamüstleri
      Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
      Bütün kara parçalarında Afrika hariç değil.
      0 ...
    • 56.
    • KUZGUN
      Ortasında bir gecenin, düşünürken yorgun, bitkin
      O acayip kitapları, gün geçtikçe unutulan,
      Neredeyse uyuklarken, bir tıkırtı geldi birden,
      Çekingen biriydi sanki usulca kapıyı çalan;
      "Bir ziyaretçidir" dedim, "oda kapısını çalan,
      Başka kim gelir bu zaman?"

      Ah, hatırlıyorum şimdi, bir Aralık gecesiydi,
      Örüyordu döşemeye hayalini kül ve duman,
      Işısın istedim şafak çaresini arayarak
      Bana kalan o acının kaybolup gitmiş Lenore'dan,
      Meleklerin çağırdığı eşsiz, sevgili Lenore'dan,
      Adı artık anılmayan.

      ipekli, kararsız, hazin hışırtısı mor perdenin
      Korkulara saldı beni, daha önce duyulmayan;
      Yatışsın diye yüreğim ayağa kalkarak dedim:
      "Bir ziyaretçidir mutlak usulca kapıyı çalan,
      Gecikmiş bir ziyaretçi usulca kapıyı çalan;
      Başka kim olur bu zaman?"

      Kan geldi yüzüme birden daha fazla çekinmeden
      "Özür diliyorum" dedim, "kimseniz, Bay ya da Bayan
      Dalmış, rüyadaydım sanki, öyle yavaş vurdunuz ki,
      Öyle yavaş çaldınız ki kalıverdim anlamadan."
      Yalnız karanlığı gördüm uzanıp da anlamadan
      Kapıyı açtığım zaman.

      Gözlerimi karanlığa dikip başladım bakmaya,
      Şaşkınlık ve korku yüklü rüyalar geçti aklımdan;
      Sessizlik durgundu ama, kıpırtı yoktu havada,
      Fısıltıyla bir kelime, "Lenore" geldi uzaklardan,
      Sonra yankıdı fısıltım, geri döndü uzaklardan;
      Yalnız bu sözdü duyulan.

      Duydum vuruşu yeniden, daha hızlı eskisinden,
      içimde yanan ruhumla odama döndüğüm zaman.
      irkilip dedim: "Muhakkak pancurda bir şey olacak;
      Gidip bakmalı bir kere, nedir hızlı hızlı vuran;
      Yatışsın da şu yüreğim anlayayım nedir vuran;
      Başkası değil rüzgârdan..."

      Çırpınarak girdi birden o eski kutsal günlerden
      Bugüne kalmış bir Kuzgun pancuru açtığım zaman.
      Bana aldırmadı bile, pek ince bir hareketle
      Süzüldü kapıya doğru hızla uçarak yanımdan,
      Kondu Pallas'ın büstüne hızla geçerek yanımdan,
      Kaldı orda oynamadan.

      Gururlu, sert havasına kara kuşun alışınca
      Hiçbir belirti kalmadı o hazin şaşkınlığımdan;
      "Gerçi yolunmuş sorgucun" dedim, "ama korkmuyorsun
      Gelmekten, kocamış Kuzgun, Gecelerin kıyısından;
      Söyle, nasıl çağırırlar seni Ölüm kıyısından?"
      Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

      Sözümü anlamasına bu kuşun şaşırdım ama
      Hiçbir şey çıkaramadım bana verdiği cevaptan,
      ilgisiz bir cevap sanki; şunu kabul etmeli ki
      Kapısında böyle bir kuş kolay kolay görmez insan,
      Böyle heykelin üstünde kolay kolay görmez insan;
      Adı "Hiçbir zaman" olan.

      Durgun büstte otururken içini dökmüştü birden
      O kelimeleri değil, abanoz kanatlı hayvan.
      Sözü bu kadarla kaldı, yerinden kıpırdamadı,
      Sustu, sonra ben konuştum: "Dostlarım kaçtı yanımdan
      Umutlarım gibi yarın sen de kaçarsın yanımdan."
      Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

      Birdenbire irkilip de o bozulan sessizlikte
      "Anlaşılıyor ki" dedim, "bu sözler aklında kalan;
      insaf bilmez felâketin kovaladığı sahibin
      Sana bunları bırakmış, tekrarlıyorsun durmadan.
      Umutlarına yakılmış bir ağıt gibi durmadan:
      Hiç -ama hiç- hiçbir zaman."

      Çekip gitti beni o gün yaslı kılan garip hüzün;
      Bir koltuk çektim kapıya, karşımdaydı artık hayvan,
      Sonra gömüldüm mindere, sonra daldım hayallere,
      Sonra Kuzgun'u düşündüm, geçmiş yüzyıllardan kalan
      Ne demek istediğini böyle kulağımda kalan.
      Çatlak çatlak: "Hiçbir zaman."

      Oturup düşündüm öyle, söylemeden, tek söz bile
      Ateşli gözleri şimdi göğsümün içini yakan
      Durup o Kuzgun'a baktım, mindere gömüldü başım,
      Kadife kaplı mindere, üzerine ışık vuran,
      Elleri Lenore'un artık mor mindere, ışık vuran,
      Değmeyecek hiçbir zaman!

      Sanki ağırlaştı hava, çınlayan adımlarıyla
      Melek geçti, ellerinde görünmeyen bir buhurdan.
      "Aptal," dedim, "dön hayata; Tanrın sana acımış da
      Meleklerini yollamış kurtul diye o anıdan;
      iç bu iksiri de unut, kurtul artık o anıdan."
      Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

      "Geldin bir kere nasılsa, cehennemlerden mi yoksa?
      Ey kutsal yaratık" dedim, "uğursuz kuş ya da şeytan!
      Bu çorak ülkede teksin, yine de çıkıyor sesin,
      Korkuların hortladığı evimde, n'olur anlatsan
      Acılarımın ilâcı oralarda mı, anlatsan..."
      Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

      "Şu yukarda dönen gökle Tanrı'yı seversen söyle;
      Ey kutsal yaratık" dedim, "uğursuz kuş ya da şeytan!
      Azalt biraz kederimi, söyle ruhum cennette mi
      Buluşacak o Lenore'la, adı meleklerce konan,
      O sevgili, eşsiz kızla, adı meleklerce konan?"
      Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

      Kalkıp haykırdım: "Getirsin ayrılışı bu sözlerin!
      Rüzgârlara dön yeniden, ölüm kıyısına uzan!
      Hatıra bırakma sakın, bir tüyün bile kalmasın!
      Dağıtma yalnızlığımı! Bırak beni, git kapımdan!
      Yüreğimden çek gaganı, çıkar artık, git kapımdan!"
      Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

      Oda kapımın üstünde, Pallas'ın solgun büstünde
      Oturmakta, oturmakta Kuzgun hiç kıpırdamadan;
      Hayal kuran bir iblisin gözleriyle derin derin
      Bakarken yansıyor koyu gölgesi o tahtalardan,
      O gölgede yüzen ruhum kurtulup da tahtalardan
      Kalkmayacak - hiçbir zaman!

      Edgar Allan Poe
      0 ...
    • 55.
    • HASRETiNDEN PRANGALAR ESKiTTiM

      Seni, anlatabilmek seni.
      iyi çocuklara, kahramanlara.
      Seni anlatabilmek seni,
      Namussuza, halden bilmeze,
      Kahpe yalana.

      Ard- arda kaç zemheri,
      Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
      Dışarda gürül- gürül akan bir dünya...
      Bir ben uyumadım,
      Kaç leylim bahar,
      Hasretinden prangalar eskittim.
      Saçlarına kan gülleri takayım,
      Bir o yana
      Bir bu yana...

      Seni bağırabilsem seni,
      Dipsiz kuyulara,
      Akan yıldıza,
      Bir kibrit çöpüne varana,
      Okyanusun en ıssız dalgasına
      Düşmüş bir kibrit çöpüne.

      Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
      Yitirmiş öpücükleri,
      Payı yok, apansız inen akşamlardan,
      Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,
      Seni anlatabilsem seni...
      Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
      Üşüyorum, kapama gözlerini...
      Ahmed ARif
      0 ...
    • 54.
    • HANi KURŞUN SıKSAN GEÇMEZ GECEDEN

      Yiğit harmanları, yığınaklar,
      Kurulmuş çetin dağlarında vatanların.
      Dize getirilmiş haydutlar,
      Hayınlar, amana gelmiş,
      Yetim hakkı sorulmuş,
      Hesap görülmüş.
      Demdir bu...

      Demdir,
      Derya dibinde yangınlar,
      Kan kesmiş ovalar üstünde Mayıs...
      Uçmuş, bir kuştüyü hafifliğinde,
      Çelik kadavrası korugan'ların.
      Ölünmüş, canım,ölünmüş
      Murad alınmış...

      Gelgelelim,
      Beter, bize kısmetmiş.
      Ölüm, böyle altı okka koymaz adama,
      Susmak ve beklemek, müthiş
      Genciz, namlu gibi,
      Ve çatal yürek,
      Barışa, bayrama hasret
      Uykulara, derin, kaygısız, rahat,
      Otuziki dişimizle gülmeğe,
      Doyasıya sevişmeğe,yemeğe...
      Kaç yol, ağlamaklı olmuşum geceleri,
      Asıl, bizim aramızda güzeldir hasret
      Ve asıl biz biliriz kederi.

      içim, bir suskunsa tekin mi ola?
      O Malta bıçağı,kınsız,uyanık,
      Ve genç bir mısradır
      Filinta endam...
      Neden, neden alnındaki yıkkınlık,
      Bakışlarındaki öldüren buğu?
      Kaç yol ağlamaklı oluyorum geceleri...
      Nasıl da almış aklımı,
      Sürmüş, filiz vermiş içimde sevdan,
      Dost, düşman söz eder kendi kavlince,
      Kınanmak, yiğit başına.
      Bu, ne ayıp, ne de yasak,
      Öylece bir gerçek, kendi halinde,
      Belki, yaşamama sebep...

      Evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu.
      Hani, kurşun sıksan geçmez geceden,
      Anlatamam, nasıl ıssız, nasıl karanlık...
      Ve zehir - zıkkım cıgaram.
      Gene bir cehennem var yastığımda,
      Gel artık...

      Ahmed ARiF
      0 ...
    • 53.
    • Ben deliyim…
      Yorgun ve yalnızım kaldırımlara misafirim…
      Gecenin gözleri üzerimde.
      Denizin ortasında küçük bir
      adayım, yüzme bilmem…
      Yüreğimi bir yere bırakmışım, bıraktığım yerden çok uzaklardayım. Kapıları kapatmışım üstüme,
      sürgüleri beynime çekmişim.
      Hey
      sabreden derviş banada sabretmeyi öğretsene.
      Ben deliyim, ama çok şey bilirim.
      Renkler ve zevkler hiçbir şey ifade etmez bana…
      Sonların başladığı yerden, başlangıçların son bulduğu yere gidiyorum.
      Kara bir tren gibiyim yani, bir istasyondan bir
      istasyona, hep aynı raylar üzerindeyim…

      Ben deliyim…
      Yağmurun yağması benim için romantik değildir,
      ben kurşun yağmurlarını bilirim.
      Benim güneşim batmaz,
      dünyam dönmez,
      ayım hep mehtap halindedir,
      rüzgârlarım doğudan eser…
      Kadehime doldurduğum hüzünle sarhoş olurum,
      mezem ise bir dilim umut…
      Ezbere bilirim yaşamayı,
      yaşarken savaşmayı…

      Ben deliyim…
      Benim mevsimim değişmez sadece bahardır,
      kuşlardan sadece güvercini bilirim,
      yüreğim kanatlarıyla beraber çarpar.
      insanlardan yalnız çocukları severim,
      onları da büyüyünceye kadar..

      Ben deliyim…
      Benim tanrım yoktur..
      Bir çift göze bir güler yüze taparım..
      bulmacaya benzerim..
      kimi zaman soldan sağa bir nota,
      kimi zaman yukardan aşağıya eski mısırda bir tanrıyım…
      Bağıra bağıra şarkılar söylerim,
      sessiz sessiz şiirler yazarım.
      Bilmediğim yerlerin,
      tanımadığım kişilerin resimlerini çizerim.

      Ben deliyim…
      Kendimle sohbet eder,
      kendi kendime gülerim.
      Telefon kulübeleriyle kavga ederim.
      Asfaltın siyahında kaybolup,
      düşüncelere dalarım.
      Çıkmaz sokaklarda kendimi ararım,
      bir de güzel hayaller kurarım.
      Sonra hayallerimle beraber suya düşerim.

      Ben deliyim…
      Çayım sekiz şekerlidir,
      sigara üstüne sigara yakarım.
      Parayı sevmem ama para için çalışırım.
      Çalışırken annemi düşünürüm ağlarım..
      Alnımın teri gözyaşlarıma karışır…
      Babamın otobüsüyle geçmişe yolculuk yaparım..
      Ninemin masallarıyla ,
      annemin radyodan ezberlediği sanat müziği şarkılarını hiç bıkmadan defalarca dinlerim..
      Dört yaşında aşık olduğumu,
      ablamla vardiyalı kullandığımız çadır bezinden çantayla okula başladığımı görürüm..
      sonra babamın
      başımı hiç dayamadığım omuzlarında uykuya dalarım..
      Rüyalar görürüm uyandığımda hiçbirini hatırlayamadığım…

      Ben deliyim…
      Güzel bir yaşam benim için anlam taşımaz,
      ben köyleri ve yürekleri yakılmış insanlar görürüm.
      kimsenin düşmanı değilim kimseye dost olmadım..
      Ben yabancıyım bana..
      söyleyemediğim düşüncelerim vardır..
      her akşam ayrı bir meydanda
      atatürk heykelinin karşısında,
      olmayan aklımı darağacına asar ipini çekerim….

      Ben deliyim..
      Ben buralara ait değilim.
      Dağları sırt sırta vermiş bir ülkem,
      surlarla çevrili bir şehrim,
      on ikiden sonra volta attığım caddelerim
      kızıl sakallı bir dayım birde sarı saçlı yarim var benim..

      Ben deliyim…
      Çizilmiş sınırları reddetmişim.
      ben Hakkaride düşen çığ,
      Şırnakta kömür yatağıyım,
      Eskişehirde tabut hücre
      Nevşehirde pari bacalarıyım..
      Maraşta katliam
      Marmariste orman yangınıyım.
      Tuncelide ozanların sazı
      Erzurum yaylasında çoban kavalıyım
      Diyarbakırlı yedi kardeş burcu
      Derikte zeytin ağacıyım
      Almanyada yıkılmış bir duvar
      Amerikada bağımsızlık heykeliyim
      Fransada yıllanmış bir şarap
      ingilterede özgürlük meydanıyım
      Somalide aç bir çocuk
      Hollandada bir gram kokainim,
      Irakta mülteci kampı
      iran da rejim muhalifi bir demokratım,
      Brezilyada görkemli bir festival,
      Suriye ile Lübnan arasında beka vadisiyim
      Kürdistanda teslim ol çağrılarına ateşle karşılık veren bir militanım sırtımdan vurulmuşum bedenim dört parça..
      direniş koltuk değneğim..
      alnımdaki üç renkli bayrağı göğsümün kafesinde özgürlük türküsü öten yaralı kuşla dalgalandırırım..
      Ölüm kurşun olup yağar üstüme,
      binlerce kez öldürülmüş ama ölmemişim.
      ben sıratın cambazı,
      doğal bir felaket,
      sosyal bir belayım..
      ben deliyim..

      Duygularım hep sansüre uğramış,
      bir fahişenin hayatı gibi yalancıdır gözyaşlarım…
      iplerim inceldiği yerden koptu kopacak
      Ve Ufacık bir bakış boğazımı düğümlendiririr.
      kimi özlediğimi bilmeden hasretin en yoğun halini yaşarım.
      ahh içimden dağıtmak gelir,
      dağıtamam ya,
      kendimi dağıtırım.
      Gözlerimin kahverengisi gitgide koyulaşır,
      insanlarınki kankırmızılaşır.
      Bakamam kimsenin yüzüne,
      sevgiye muhtaç bir yavruya
      dönerim…
      Kalbim titrer,
      ben deliyim..
      susturucu takılmış bir silah,
      saati durmuş bir bombayım..
      haykırırım ama duyuramam sesimi…
      Yine de sardığım tütünde,
      yaktığım cigarada bulurum
      mutluluğu…
      dumanı sehrimin üstüne iner efkarım ağlamamaya yemin etmiş gözlerim,
      Ben deliyim..
      Unutulmuş bir hatıra
      Sonu dramla biten üç bölümlük bir komedi dizisiyim
      çorbama kinimi doğrar,
      öfkemi kaşıklarım.
      Zehir kokan bir gül biter dudaklarımın arasından,
      başımı göğe kaldırırıp bakışlarımı civileyip gökyüzüne seni seyrederim,
      sonra bir bidon gökkuşağı döküp üstüne yakarım seni
      külünle birlikte zamana savrulurum.
      Ben deliyim…
      Zülfüm her gece ihanetler rıhtımında ciğerinin üzerinde sevdasını kurşuna dizer..
      geceyi ikiye bölerim bir parcasına gece yarısı derim
      öbür parçasına yürek yarısı..
      Şafaktansa bir parca aydınlık koparıp ekmeğime sürer.
      üstüne demli bir kuş cıvıltısı içerim..
      sonra hayatın adını yalan koyarım…

      Ben yüreklerde ünlem,
      Kafalarda soru işaretiyim.
      Ben deliyim…
      Bağrı taşlarla dolu bir toprak parçasıyım.
      Bir uçtan bir uca kurumuşum.
      Karınca yuvaları ve ayak izleriyle süslüdür tenim…
      Kar yağar üşür,
      güneş vurur kavrulurum.
      Kimisi tükürür, kimisi öper;
      tükürene mezar, öpene lalezâr olurum..

      Ben nehirlerin yatağı,
      Dağların mekanı,
      Şeytanın babasıyım..
      Ben deliyim…
      Mutluluğu uzaktan seyrederken,
      cebimde küçük umutlar biriktiririm,
      gözlerimin kapının eşiğine duvardaki fotoğraflara takıldıgı saatlerde kendimi paramparca olmuslugun,
      tükenmişliğin koynunda bulurum.
      işte o zaman hayat acı kahve tadı verir,
      hep içime atarım,
      ama,
      kendimi içine atacak yer bulamam.
      Anlamayana az gelirim,
      anlayana çok…
      Ne yarınlar birşey bekler benden,
      Ne de ben birşey beklerim yarınlardan..

      Ercan intaş – Ben Deliyim
      0 ...
    • 52.
    • ne hasta bekler sabahı,
      ne taze ölüyü mezar.
      ne de şeytan bir günahı,
      seni beklediğim kadar...
      0 ...
    • 51.
    • gönlümle baş başa düşündüm demin
      artık bir sihirsiz nefes gibisin
      şimdi ta içinde bomboş kalbimin
      akisleri sönen bir ses gibisin

      maziye karışıp sevda yeminim
      bir anda unuttum seni, eminim
      kalbimde kalbine yok bile kinim
      bence artık sen de herkes gibisin

      nazım hikmet ran

      (bkz: cem karaca)
      1 ...
    • 50.
    • aklımın odalarında
      son nefesini verirken
      yağmur kaybından ölen bir bulut
      beynime çöken sis'li bir düşüncedir yalnızlığın,
      içler acısı düş/
      darmadağın fikirlerime sevgili,
      zaten
      ölüdür aşk'ların hepsi
      ve yaşı tutmayan yüreklerden düşmedir
      sevmelerin ortalık yerine ...
      Servet Afşar.
      0 ...
    • 49.
    • Ben Senden Önce Ölmek isterim / Nazım Hikmet Ran

      Ben
      senden önce ölmek isterim.
      Gidenin arkasından gelen
      gideni bulacak mı zannediyorsun?
      Ben zannetmiyorum bunu.
      Iyisi mi,beni yaktırırsın,
      odanda ocağın üstüne korsun
      içinde bir kavanozun.
      Kavanoz camdan olsun,
      şeffaf, beyaz camdan olsun
      ki içinde beni gorebilesin
      Fedakarliğimi anlıyorsun
      vazgeçtim toprak olmaktan,
      vazgeçtim çiçek olmaktan
      senin yanında kalabilmek için.
      Ve toz oluyorum
      yaşiyorum yanında senin.
      Sonra, sende ölünce
      kavanozuma gelirsin.
      Ve orada beraber yaşarız
      külümün içinde külün
      ta ki bir savruk gelin
      yahut vefasız bir torun
      bizi ordan atana kadar...
      Ama biz
      o zamana kadar
      o kadar
      karışacağız
      ki birbirimize,
      atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
      yan yana düşecek.
      Toprağa beraber dalacagız.
      Ve bir gün yabani bir çiçek
      bu toprak parçasndan nemlenip filizlenirse
      sapında muhakkak
      iki çiçek açacak :
      biri sen
      biri de ben.
      Ben
      daha ölümü düşünmüyorum.
      Ben daha bir çocuk doğuracağım
      Hayat taşıyor içimden.
      Kaynıyor kanım.
      Yaşayacağım, ama ,çok, pek çok,
      ama sen de beraber.
      Ama ölüm de korkutmuyor beni.
      Yalnız pek sevimsiz buluyorum
      bizim cenaze şeklini.
      Ben ölünceye kadar da
      Bu düzelir herhalde.
      Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde?
      Içimden bir şey :
      belki diyor.
      0 ...
    • 48.
    • O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
      arkalarında doldurulması
      mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.

      Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
      en güzel yerde başlatılsaydı eğer.

      Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
      yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer

      Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
      çalınan birinin kalbiyse eğer.

      Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
      insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

      O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
      hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.

      Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
      kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.

      Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
      öylesine delice bakmasalardı eğer.

      Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de
      kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.

      Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
      son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.

      Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
      meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.

      Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
      beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.

      Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
      tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.

      O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
      yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.

      O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
      son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.

      Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
      her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.

      Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
      dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.

      Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
      namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.

      Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
      dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.

      Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
      sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.

      Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
      kulağına okunacak biri olsaydı eğer.

      inanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
      kartvizitinde 'onca ayrılığın birinci dereceden failidir' denmeseydi eğer.

      Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
      ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.

      Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
      Kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.

      Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
      Yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
      ya canım ellerini tutmak isterse...

      Evet Sevgili,
      Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
      kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
      mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!
      0 ...
    • 47.
    • Tel Cambazının Tel Üstündeki Durumunu Anlatır Şiirdir- Turgut Uyar.
      0 ...
    © 2025 uludağ sözlük