hastası olunan şiirler

entry96 galeri0 video5
    96.
  1. mavi liman'ın bir numarası olduğu şiirler.
    0 ...
  2. 95.
  3. ağlamak için gözden yaş mı akmalı?

    Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
    Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?

    Sevmek için güzele mi bakmalı?
    Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?

    Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
    Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?

    Hırsızlık; para, malmı çalmaktır?
    Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?

    Solması için gülü dalından mı koparmalı?
    Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?

    Öldürmek için silah, hançer mı olmalı?
    Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?

    victor hugo
    3 ...
  4. 94.
  5. 93.
  6. pelin onay - düşmeler/aşk bitti

    I

    ..üstat, beni müsait bir şiirde indir...

    bugün bir şiir bile uğramadı yanıma
    sana uğradı mı bilmiyorum
    pencere kenarında yağmuru seyrettik yalnızlığımla,
    balkona astığımız düşlerimizi içeri aldıktan sonra

    kimsenin öğretmediği bir şeyi öğretmeni dilerdim../..ayrılırken
    ama sen herkesin öğrettiğini yineledin
    şimdi aşk../..inançlarını yitiren bir ayyaştır köprü altlarımda

    deniz kabuklarından bir mumluk yapmıştım sana,
    vermeye zamanım olmadı
    şimdilerde içinde yakıyorum,
    sesini duyuramayan kelimelerimin yorgunluğunu
    biliyor musun../..bilmem
    sen cümlelerimin 1. Kordonuydun

    II

    ..susmaya gidiyorum.../..birazdan dönerim..

    acil servis gibi yetiştim bütün kanamalı sevdalarıma
    yanlarına gittiğimde,
    odaları boştu, çarşafları temiz
    bir küçük not bile yoktu../..”kurtardığınız için teşekkür ederiz”

    bu yüzden emekliliğimi istedim yorgun aşkların baş hekiminden
    tazminatım suskunluk
    beni ait olmadığım şehirlerde aramayın,
    adresimin caddesi../..burukluk

    III

    ..teri soğumamış bir ayrılıkla içilen özlem, ateş yapar..

    dün gibi hatırlıyorum ayrıldığımız günü
    24 ocak../..kış../..kıyamet../..felaket
    sanki herkes beni görmek için toplanmıştı şehir meydanında
    parmaklarıyla gösteriyorlardı../..“işte bu kadın terk edildi” naralarıyla
    bu günlerde../.dalgasını geçebiliyorum vedaların
    o günlerde../..serum kokularına bulaşmıştı bütün kılcal damarlarım

    gerçekte kim olduğunu çok düşündüm,
    özleminin yer yer sağanak yağışlı olduğu zamanlarda
    galiba artık biliyorum
    sen../..büyümeye zamanı olmayan çocukların,
    dar zamanlarda attığı içten bir kahkahasın

    beni beklemeye gidiyordun.../..galiba yolu şaşırdın

    IV

    ...bu şiire girmek hüzünlü ve yaşlıdır..

    biraz önce gözlerimden düştün
    seni ıslattığım için üzgünüm
    yanaklarımda kurumanı istemezdim,
    dudaklarıma almışken ıslaklığını
    sen../..gözlerim../..ve katre

    sana yaşatmak istediğim çok şey vardı,
    aşk’da kısa çubuğu ben çektim...

    V

    ...kırgınlıklarımı kaybettim, hükümsüzdür...

    sabaha karşı gittiğin için bağışladım seni
    sen de kendini bağışladın mı../.. bilmiyorum
    zor oldu indirmek resimlerini duvarlardan
    ki tozlanma diye albümlerde yaşatmadım seni
    seni../..bir “anı” olsun diye sevmedim

    ...ve hiç aldatmadım../..kirpiklerimle bile

    çok önceleri sorduğum bir soruydu,
    “şiir bir aşk’ı kurtarabilir mi? ” diye
    otuzuma yaklaşırken gülümsüyorum da,
    şiir bir aşk’ın ancak bekçisi olabilir

    VI

    ...bu şiirde U dönüşü yapılmaz...

    illegaldir bütün terk edişler,
    ölümlerde dahil...

    VII

    ...kızım bahara aldanma, üstüne yine de bir şiir al sen..

    mayıs’ın çocuklarıyız ikimizde
    belki de bu yüzden acele ettik ayrılmak için,
    tenlerimizin ateşi bizi kavurmasın diye..

    biliyorsun../..çok erken aldım hediyemi senden
    seninkini vermek içinse çok geç

    doğum günün kutlu olsun../..unutmadı giritlalesi
    mumlarını söndürdüm../..yüzümde gönderdiğim dileklerin gölgesi

    VII

    ...aşk dersem çık, ayrılık dersem çıkma..

    dedim../..çıkmadın
    aşk bitti...
    0 ...
  7. 92.
  8. Hava çok soğuk
    Sobada kömür yok
    Evin kapısını kürtler çaldı.

    (bkz: hasta oldum)
    0 ...
  9. 91.
  10. sesiz yürü o burada,
    karların altında,
    usulca konuş,
    o duyabilir,
    açan papatyalarda.

    oscar wilde ın ölen kardeşine ithafen yazdığı şiirdir.
    0 ...
  11. 90.
  12. 89.
  13. Hayatını mahvetmek içinde olsa aklımdasın,

    kaybetçek bişey yok korkulcak kıvamdayım...

    Hep bugünde bekliyoken başka yarındayım,

    ben başka zamandayım hiç bişey yok anladığım...

    Hayatının zamlandığı dönemlerde iflas etcek organların,

    infaz etmek korkanları?

    inatla sevmicez biz onları, bi sondayız ki dönüşümüz yok artık bak insaf et be korkak kadın...

    Abi yok bak tadım... Lan oldu 24 yaşım, kapandım 24 kasım

    kafamda 24 asırlık bir ölüm kalım.. Bir döndüm baktım yalandayım 4 tarafım karanlıktı...

    Ne güzel bakmaktaydık uzaklara..

    Bi kaç sigara sonrasında çokta uzak değil aslında..

    Demi aslında? Bir anlık mutluluktur umutlanmak umutlara..

    Bir alkol ortamında matiz kafa yazıyorken duygulara hüzünsavar,

    ihanet yüzünde var..

    Sonra birde gözünde var, benimde gözüm dalar, gücenme bak gözüm bana

    güvenmem bir insana....

    Üveyken bu güz bahar bugün sana anlatıcam

    Çıkış yolu bulmıcan ve o gözün kanlanıcak

    Sevmicen söylediklerimi, görüp görmediklerinin hiç bir anlamı yok tek bir ipte sallanıcaz..
    1 ...
  14. 88.
  15. gece garlarında bekledim
    tren
    tren
    rıhtımlara döküldüm saçıldım
    gelmedin

    en gizli rüzgarları dinliyorum
    bir yerde benden konuşuluyor
    biliyorum
    hırsızlama konuşuluyor geceyarısı
    kayıp cigaraların korkak aydınlığında
    cesetlere oturulmuş
    konuşuluyor

    belki mütareke'de tutsak istanbul'da
    belki barselon'da savaş sonrası

    kimbilir belki de
    ağır bir kar kalabalığına durmuş
    alman sosyal demokratlarının viii'inci mitinginde
    konuşuluyor
    batı belin'de
    biliyorum
    en gizli rüzgarları dinliyorum
    paris'teki "tiryaki köpek" kahvesi'nde
    chesterfield cıgaralarının düşmanı soğuk gözlü bir kadın
    ellerimden tutan bir kadın her on beş dakikada bir
    bütün yahudiler gibi yahudi
    yurdundan uğramışlar gibi yabancı bütün
    benden konuşuyor
    38 senesinde
    biliyorum

    nihavent bir şarkı bekliyorum
    izmir'in işgal edildiği gün
    ıslıksız dudaklarımdan alıp götürdüğün
    hangi sırılsıklam marşandiz katarıyla kim bilir
    hangi ingiliz devriyesinden kaçırarak
    kuvayi milliye çetelerine götürdüğün
    o nihavent şarkıyı bekliyorum
    biraz şuh
    biraz mahzun
    biraz çıplak
    benden konuşuyor o şarkı
    biliyorum

    acı bir tütün gibi yakıyor genzimi
    senden uzak olmak
    akşamları dağılan sonbahar bulutları götürüyor
    bedevi sonbahar bulutları alıp götürüyor
    iki yorgun yaprak diye gözlerimi
    karanlığı karşılamak
    sulanmış toprak bir avluda
    pembe ve mor
    ve bir genç kız yüzü kadar dinlendirici
    gecesafalarıyla beraber
    karanlığı sensiz karşılamak
    açık deniz uğultuları
    çocuk şiirleri ve mapusane türküleriyle
    dolduruyor içimi
    yıldızların parıltılı ağırlığı altında
    kerpiç duvarlar çatlarken
    yalnız olmak
    sensiz olmak
    tadına bir kavak gibi tekbaşına varıp gökyüzünün
    tekbaşına dokunmak kelebek kanatlarına
    beni senden alıp dağıtıyor
    senden alıp başkalarına dağıtıyor beni
    büsbütün

    işte bak
    siyasi polisin kapısında buluyorlar
    badajoz'da buluyorlar beni
    ispanya'da
    damarlarım açılmış
    gözlerim birbirinden uzak
    kendimi hep milano'da hesaplıyorum
    ıslak duvarlarında bütün
    bütün yorgun duvarlarında milano'nun
    uykularıma giren bir afiş
    balta ve mızrak
    en gizli kulaklarımda italyanca bir türkü var
    - ... mia bambina dolce mia bambina
    yenik badajoz'da birkaç kere ölü sonbahar
    en kullanılmadık bulut gölgelerinin altına
    ümitlerini düğümleyip eğilmiş
    toledo'lu milisler
    kızgın namlularını rüzgara tutup
    yine benden konuşuyorlar
    yakın ve fevkalade iyimser
    bir yağmur halinde giriyorum
    uykularına

    işte bak
    eflatun bir karanlık çektiler üstüme
    kilitlediler
    dişlerim ayrılmıyor birbirinden
    dilsiz bir gestapo hücresindeyim
    on beş dakika sonra yirmi dört saat dolacak
    ben erna baumgartner değil miyim
    heidelberg üniversite'nden
    sesi daima bir parça dumanlı
    dudakları daima bir parça ıslak
    iki demir çocuk hitlerci gençler birliği'nden
    ele vermediler mi beni
    (hem birisi konrad
    kardeşim gibi sevdiğim
    hani boksör schmeling'e hayran
    otomobil markalarına meraklı)
    şimdi o müthiş dakikayı yaşıyorum aklımdan
    üniversitenin büyük kapısına yağmur yağıyor
    onlar meydanda toplanmış heine'yi yakıyorlar
    ben trençkotumu unutmuşum
    otobüs durağına koşuyorum

    işte bak
    budapeşte'de durgun soğumuş gözlerimle unutulmuşum
    en uzak içlerime bir rüzgar dağılıyor
    bu bir bakıma kahrolmuşluğum
    bir bakıma boydan boya kırılmış şarkılar
    budapeşte radyosu susmuş
    fabrikaların isli duvarlarında petöfi'nin mısraları
    sımsıcak
    ufacık kan gülüşmeleri duyuluyor
    yenik bir sessizliğin arkasından
    tankların o küstah öksürükleri
    en uzak içlerime tunanın aydınlığı vurmuş
    bir bulvarda yanyana mitralyöze gidiyorlar
    fakülteli kızlar
    savrularak
    bir ihtiyar sosyalist sendikacı
    sorgusu biter bitmez geceleyin kurşuna diziliyor
    gülümsemesi açık bir yara gibi acı
    utandırıcı
    hürriyet gibi göznüde pırıl pırıl
    hala çatlamış gözlükleri

    bir gece sabaha karşı
    en kilitli kapılarım açılacak
    yalnızlığımdan çıkıp gideceğim
    ne sensiz kalırsam korkusu
    ne kitaplarda okuyup altını çizdiklerim
    ne alkol tutabilecek beni
    ne ölüm telaşı

    bir gece sabaha karşı
    kırık bir kuş çırpıntısı yaprakların üstünde
    en küçük su
    dört bir taraflara yelkenler halinde açılmış
    en büyük sedalar
    bir değil ben artık birkaç kişiyim
    bir vakit paris'te jean jaures'in kürsüsünde
    bir vakit makina başında kuvayı milliye telgrafçısı
    madird'de bir akşam üstü arriba frente popular
    bir akşam üstü sofya'da çervenkof tarafından asılmış
    sosyal demokrat bulgar gazetecisi
    bir değil ben artık birkaç kişiyim
    belki juarez'im meksika'da güneşin tuzunu yalıyorum
    belki de namık kemal osmanlı sürgününde
    habib burgiba diye bir limanda yakalanıyorum
    bükreş'te matbaamı dağıtıyor demir muhafızlar
    kalküta'da kongre partisi sekreteriyim
    hürriyet sokağında isimsiz bir mezar

    bir gece sabaha karşı
    dehşetini birden kaybedecek gelmeyişin
    ıslığımın tadında bir değişme
    iç tartışmalarımda büsbütün başka bir tutum
    büsbütün başka kıvılcımlar
    ve en padişah korkulara direnebilen
    yepyeni bir mustafa kemal davranışı

    attila ilhan
    1 ...
  16. 87.
  17. "Sizin hiç babanız öldü mü
    Benim bir kere öldü
    Kör oldum".
    2 ...
  18. 86.
  19. 85.
  20. mavi yaz akşamları, patikalarda, dalgın,
    gideceğim sürtüne sürtüne buğdaylara.
    ayaklarımda ıslaklığı küçük otların
    yıkasın, bırakacağım başımı rüzgara.

    ne bir şey düşünecek, ne bir laf edeceğim;
    ama sonsuz bir sevgi dolduracak içimi;
    göçebeler gibi uzaklara gideceğim;
    mes'ut sanki yanımda bir kadın varmış gibi

    arthur rimbaud, çeviri orhan veli
    1 ...
  21. 84.
  22. 83.
  23. ÜÇÜNCÜ ŞAHSIN ŞiiRi

    gözlerin gözlerime değince
    felâketim olurdu ağlardım
    beni sevmiyordun bilirdim
    bir sevdiğin vardı duyardım
    çöp gibi bir oğlan ipince
    hayırsızın biriydi fikrimce
    ne vakit karşımda görsem
    öldüreceğimden korkardım
    felâketim olurdu ağlardım

    ne vakit maçka'dan geçsem
    limanda hep gemiler olurdu
    ağaçlar kuş gibi gülerdi
    bir rüzgâr aklımı alırdı
    sessizce bir cıgara yakardın
    parmaklarımın ucunu yakardın
    kirpiklerini eğerdin bakardın
    üşürdüm içim ürperirdi
    felâketim olurdu ağlardım

    akşamlar bir roman gibi biterdi
    jezabel kan içinde yatardı
    limandan bir gemi giderdi
    sen kalkıp ona giderdin
    benzin mum gibi giderdin
    sabaha kadar kalırdın
    hayırsızın biriydi fikrimce
    güldü mü cenazeye benzerdi
    hele seni kollarına aldı mı
    felâketim olurdu ağlardım.

    Attila iLHAN

    Hiç eskimeyen, ne güzel şiirsin sen.
    1 ...
  24. 82.
  25. Kahraman tazeoğlu-Seni içimden terkediyorum Şiiri güzeldir.
    0 ...
  26. 81.
  27. 80.
  28. 79.
  29. ...
    Neden hala gelmedi yoksa saati mi şaşırdı .
    Heh . Herçi hiç saati olmamıştı ya ...
    0 ...
  30. 78.
  31. BENi GÜZEL HATIRLA
    Beni güzel hatırla
    Bunlar son satırlar
    Farzet ki bir rüyaydım esip geçtim hayatından
    Yada bir yağmr sel oldum sokağında
    Sonra toprak çekti suyu kaybolup gittim
    Beklide bir rüyaydım
    Senin için..
    Uyandın ve ben bittim
    Beni güzel hatırla
    Çünkü sevdim seni ben her şeyini
    Sana sırdaş oldum dost oldum koynumda ağladın
    Yüzüne vurmadım hiçbir eksikliğini
    Beni üzdün kınamadım
    Alışıktım vefasızlığa el oldun aldırmadım
    Beni güzel hatırla
    Sayfalarca mektup bıraktım sana
    Şiirler yazdım her gece
    Çoğunu okutmadım
    Sakladım günahını sevabını içimde
    Sessizce gittim senden öncekiler gibi sende anlamadın
    Beni güzel hatırla
    Sana unutulmaz geceler bıraktım
    Sana en yorgun sabahlar
    Gülüşümü gözlerimi sonra sesimi bıraktım
    En güzel şiirleri okudum gözlerine baka baka
    Söylenmemiş merhabalar sakladım her köşeye
    Vedalar bıraktım duraklarda
    Ne arasan bir sevdanın içinde
    Fazlasıyla bıraktım ardımda
    Beni güzel hatırla
    Dizlerimde uyuduğunu düşün
    Saçını okşadığımı üşüyen ellerini ısıttığımı
    Mutlu olduğun anları getir gözünün önüne
    Anlından öptüğüm dakikaları
    Birazdan kapını çalan kişi olabileceğini düşün
    Şaşırtmayı severim biliyorsun
    Bu da sana son sürprizim olsun
    Şimdi seninle yaşanan günleri ateşe veriyorum
    Beni güzel hatırla
    GiDiYORUM …
    -Orhan Veli Kanık
    2 ...
  32. 77.
  33. sevdiğim ikinci kadınsın sen,
    ilkini sevmeye mecburdum.
    çok iyiliği oldu bana,
    ve hayatımda hiçbir mecburiyeti onun kadar sevmedim,
    sevdiğim ikinci kadınsın sen!
    ilkinin yerini alman mümkün değil,
    o öğretti bana sevmeyi,
    o öğretmese sevemezdim seni bile,
    inan o tuttuğu için ellerimden,
    yürümeyi öğrendim, koşabildim sana.
    onun gözlerine benzediği için gözlerin,
    alamadım gözlerimi senden,
    sana aşığım, seni seviyorum.
    sevdiğim ikinci kadınsın sen!
    hayatım boyunca omuzumda taşıyorum onu,
    ve sen her sabahımdasın,
    kıskanma
    alfabede bile senin adının baş harfi ondan sonra gelir,
    kalbim şimdi senin,
    onun kadar sev beni kafi
    o doğurdu, sen öldürme!
    0 ...
  34. 76.
  35. son zamanlarda aklımdan çıkaramadığım muzaffer tayyip uslu ve rüştü onur şiirleri.
    0 ...
  36. 75.
  37. gülerken sol yanağında oluşan gamzesi. en baba viski kadehinin çukurundan bile güzeldi.
    0 ...
  38. 74.
  39. edgar allen poe - The raven'dır efendim...

    Once upon a midnight dreary, while I pondered, weak and weary,
    Over many a quaint and curious volume of forgotten lore,
    While I nodded, nearly napping, suddenly there came a tapping,
    As of some one gently rapping, rapping at my chamber door.
    "'Tis some visitor," I muttered, "tapping at my chamber door -
    Only this, and nothing more."

    Ah, distinctly I remember it was in the bleak December,
    And each separate dying ember wrought its ghost upon the floor.
    Eagerly I wished the morrow; - vainly I had sought to borrow
    From my books surcease of sorrow - sorrow for the lost Lenore -
    For the rare and radiant maiden whom the angels name Lenore -
    Nameless here for evermore.

    And the silken sad uncertain rustling of each purple curtain
    Thrilled me - filled me with fantastic terrors never felt before;
    So that now, to still the beating of my heart, I stood repeating,
    "'Tis some visitor entreating entrance at my chamber door -
    Some late visitor entreating entrance at my chamber door; -
    This it is, and nothing more."

    Presently my soul grew stronger; hesitating then no longer,
    "Sir," said I, "or Madam, truly your forgiveness I implore;
    But the fact is I was napping, and so gently you came rapping,
    And so faintly you came tapping, tapping at my chamber door,
    That I scarce was sure I heard you"- here I opened wide the door; -
    Darkness there, and nothing more.

    Deep into that darkness peering, long I stood there wondering, fearing,
    Doubting, dreaming dreams no mortals ever dared to dream before;
    But the silence was unbroken, and the stillness gave no token,
    And the only word there spoken was the whispered word, "Lenore?"
    This I whispered, and an echo murmured back the word, "Lenore!" -
    Merely this, and nothing more.

    Back into the chamber turning, all my soul within me burning,
    Soon again I heard a tapping somewhat louder than before.
    "Surely," said I, "surely that is something at my window lattice:
    Let me see, then, what thereat is, and this mystery explore -
    Let my heart be still a moment and this mystery explore; -
    'Tis the wind and nothing more."

    Open here I flung the shutter, when, with many a flirt and flutter,
    In there stepped a stately raven of the saintly days of yore;
    Not the least obeisance made he; not a minute stopped or stayed he;
    But, with mien of lord or lady, perched above my chamber door -
    Perched upon a bust of Pallas just above my chamber door -
    Perched, and sat, and nothing more.

    Then this ebony bird beguiling my sad fancy into smiling,
    By the grave and stern decorum of the countenance it wore.
    "Though thy crest be shorn and shaven, thou," I said, "art sure no craven,
    Ghastly grim and ancient raven wandering from the Nightly shore -
    Tell me what thy lordly name is on the Night's Plutonian shore!"
    Quoth the Raven, "Nevermore."

    Much I marvelled this ungainly fowl to hear discourse so plainly,
    Though its answer little meaning- little relevancy bore;
    For we cannot help agreeing that no living human being
    Ever yet was blest with seeing bird above his chamber door -
    Bird or beast upon the sculptured bust above his chamber door,
    With such name as "Nevermore."

    But the raven, sitting lonely on the placid bust, spoke only
    That one word, as if his soul in that one word he did outpour.
    Nothing further then he uttered- not a feather then he fluttered -
    Till I scarcely more than muttered, "other friends have flown before -
    On the morrow he will leave me, as my hopes have flown before."
    Then the bird said, "Nevermore."

    Startled at the stillness broken by reply so aptly spoken,
    "Doubtless," said I, "what it utters is its only stock and store,
    Caught from some unhappy master whom unmerciful Disaster
    Followed fast and followed faster till his songs one burden bore -
    Till the dirges of his Hope that melancholy burden bore
    Of 'Never - nevermore'."

    But the Raven still beguiling all my fancy into smiling,
    Straight I wheeled a cushioned seat in front of bird, and bust and door;
    Then upon the velvet sinking, I betook myself to linking
    Fancy unto fancy, thinking what this ominous bird of yore -
    What this grim, ungainly, ghastly, gaunt and ominous bird of yore
    Meant in croaking "Nevermore."

    This I sat engaged in guessing, but no syllable expressing
    To the fowl whose fiery eyes now burned into my bosom's core;
    This and more I sat divining, with my head at ease reclining
    On the cushion's velvet lining that the lamplight gloated o'er,
    But whose velvet violet lining with the lamplight gloating o'er,
    She shall press, ah, nevermore!

    Then methought the air grew denser, perfumed from an unseen censer
    Swung by Seraphim whose footfalls tinkled on the tufted floor.
    "Wretch," I cried, "thy God hath lent thee - by these angels he hath sent thee
    Respite - respite and nepenthe, from thy memories of Lenore:
    Quaff, oh quaff this kind nepenthe and forget this lost Lenore!"
    Quoth the Raven, "Nevermore."

    "Prophet!" said I, "thing of evil! - prophet still, if bird or devil! -
    Whether Tempter sent, or whether tempest tossed thee here ashore,
    Desolate yet all undaunted, on this desert land enchanted -
    On this home by horror haunted- tell me truly, I implore -
    Is there - is there balm in Gilead? - tell me - tell me, I implore!"
    Quoth the Raven, "Nevermore."

    "Prophet!" said I, "thing of evil - prophet still, if bird or devil!
    By that Heaven that bends above us - by that God we both adore -
    Tell this soul with sorrow laden if, within the distant Aidenn,
    It shall clasp a sainted maiden whom the angels name Lenore -
    Clasp a rare and radiant maiden whom the angels name Lenore."
    Quoth the Raven, "Nevermore."

    "Be that word our sign in parting, bird or fiend," I shrieked, upstarting -
    "Get thee back into the tempest and the Night's Plutonian shore!
    Leave no black plume as a token of that lie thy soul hath spoken!
    Leave my loneliness unbroken!- quit the bust above my door!
    Take thy beak from out my heart, and take thy form from off my door!"
    Quoth the Raven, "Nevermore."

    And the Raven, never flitting, still is sitting, still is sitting
    On the pallid bust of Pallas just above my chamber door;
    And his eyes have all the seeming of a demon's that is dreaming,
    And the lamplight o'er him streaming throws his shadow on the floor;
    And my soul from out that shadow that lies floating on the floor
    Shall be lifted - nevermore!
    0 ...
  40. 73.
  41. bu devirde herkes hep ben der
    kimisi gönülden kalender
    yaşam dediğin böyle işte
    altını şer, incisi ker.
    0 ...
  42. 72.
  43. 0 ...
© 2025 uludağ sözlük