hastası olunan şiirler

entry96 galeri0 video5
    51.
  1. gönlümle baş başa düşündüm demin
    artık bir sihirsiz nefes gibisin
    şimdi ta içinde bomboş kalbimin
    akisleri sönen bir ses gibisin

    maziye karışıp sevda yeminim
    bir anda unuttum seni, eminim
    kalbimde kalbine yok bile kinim
    bence artık sen de herkes gibisin

    nazım hikmet ran

    (bkz: cem karaca)
    1 ...
  2. 52.
  3. ne hasta bekler sabahı,
    ne taze ölüyü mezar.
    ne de şeytan bir günahı,
    seni beklediğim kadar...
    0 ...
  4. 53.
  5. Ben deliyim…
    Yorgun ve yalnızım kaldırımlara misafirim…
    Gecenin gözleri üzerimde.
    Denizin ortasında küçük bir
    adayım, yüzme bilmem…
    Yüreğimi bir yere bırakmışım, bıraktığım yerden çok uzaklardayım. Kapıları kapatmışım üstüme,
    sürgüleri beynime çekmişim.
    Hey
    sabreden derviş banada sabretmeyi öğretsene.
    Ben deliyim, ama çok şey bilirim.
    Renkler ve zevkler hiçbir şey ifade etmez bana…
    Sonların başladığı yerden, başlangıçların son bulduğu yere gidiyorum.
    Kara bir tren gibiyim yani, bir istasyondan bir
    istasyona, hep aynı raylar üzerindeyim…

    Ben deliyim…
    Yağmurun yağması benim için romantik değildir,
    ben kurşun yağmurlarını bilirim.
    Benim güneşim batmaz,
    dünyam dönmez,
    ayım hep mehtap halindedir,
    rüzgârlarım doğudan eser…
    Kadehime doldurduğum hüzünle sarhoş olurum,
    mezem ise bir dilim umut…
    Ezbere bilirim yaşamayı,
    yaşarken savaşmayı…

    Ben deliyim…
    Benim mevsimim değişmez sadece bahardır,
    kuşlardan sadece güvercini bilirim,
    yüreğim kanatlarıyla beraber çarpar.
    insanlardan yalnız çocukları severim,
    onları da büyüyünceye kadar..

    Ben deliyim…
    Benim tanrım yoktur..
    Bir çift göze bir güler yüze taparım..
    bulmacaya benzerim..
    kimi zaman soldan sağa bir nota,
    kimi zaman yukardan aşağıya eski mısırda bir tanrıyım…
    Bağıra bağıra şarkılar söylerim,
    sessiz sessiz şiirler yazarım.
    Bilmediğim yerlerin,
    tanımadığım kişilerin resimlerini çizerim.

    Ben deliyim…
    Kendimle sohbet eder,
    kendi kendime gülerim.
    Telefon kulübeleriyle kavga ederim.
    Asfaltın siyahında kaybolup,
    düşüncelere dalarım.
    Çıkmaz sokaklarda kendimi ararım,
    bir de güzel hayaller kurarım.
    Sonra hayallerimle beraber suya düşerim.

    Ben deliyim…
    Çayım sekiz şekerlidir,
    sigara üstüne sigara yakarım.
    Parayı sevmem ama para için çalışırım.
    Çalışırken annemi düşünürüm ağlarım..
    Alnımın teri gözyaşlarıma karışır…
    Babamın otobüsüyle geçmişe yolculuk yaparım..
    Ninemin masallarıyla ,
    annemin radyodan ezberlediği sanat müziği şarkılarını hiç bıkmadan defalarca dinlerim..
    Dört yaşında aşık olduğumu,
    ablamla vardiyalı kullandığımız çadır bezinden çantayla okula başladığımı görürüm..
    sonra babamın
    başımı hiç dayamadığım omuzlarında uykuya dalarım..
    Rüyalar görürüm uyandığımda hiçbirini hatırlayamadığım…

    Ben deliyim…
    Güzel bir yaşam benim için anlam taşımaz,
    ben köyleri ve yürekleri yakılmış insanlar görürüm.
    kimsenin düşmanı değilim kimseye dost olmadım..
    Ben yabancıyım bana..
    söyleyemediğim düşüncelerim vardır..
    her akşam ayrı bir meydanda
    atatürk heykelinin karşısında,
    olmayan aklımı darağacına asar ipini çekerim….

    Ben deliyim..
    Ben buralara ait değilim.
    Dağları sırt sırta vermiş bir ülkem,
    surlarla çevrili bir şehrim,
    on ikiden sonra volta attığım caddelerim
    kızıl sakallı bir dayım birde sarı saçlı yarim var benim..

    Ben deliyim…
    Çizilmiş sınırları reddetmişim.
    ben Hakkaride düşen çığ,
    Şırnakta kömür yatağıyım,
    Eskişehirde tabut hücre
    Nevşehirde pari bacalarıyım..
    Maraşta katliam
    Marmariste orman yangınıyım.
    Tuncelide ozanların sazı
    Erzurum yaylasında çoban kavalıyım
    Diyarbakırlı yedi kardeş burcu
    Derikte zeytin ağacıyım
    Almanyada yıkılmış bir duvar
    Amerikada bağımsızlık heykeliyim
    Fransada yıllanmış bir şarap
    ingilterede özgürlük meydanıyım
    Somalide aç bir çocuk
    Hollandada bir gram kokainim,
    Irakta mülteci kampı
    iran da rejim muhalifi bir demokratım,
    Brezilyada görkemli bir festival,
    Suriye ile Lübnan arasında beka vadisiyim
    Kürdistanda teslim ol çağrılarına ateşle karşılık veren bir militanım sırtımdan vurulmuşum bedenim dört parça..
    direniş koltuk değneğim..
    alnımdaki üç renkli bayrağı göğsümün kafesinde özgürlük türküsü öten yaralı kuşla dalgalandırırım..
    Ölüm kurşun olup yağar üstüme,
    binlerce kez öldürülmüş ama ölmemişim.
    ben sıratın cambazı,
    doğal bir felaket,
    sosyal bir belayım..
    ben deliyim..

    Duygularım hep sansüre uğramış,
    bir fahişenin hayatı gibi yalancıdır gözyaşlarım…
    iplerim inceldiği yerden koptu kopacak
    Ve Ufacık bir bakış boğazımı düğümlendiririr.
    kimi özlediğimi bilmeden hasretin en yoğun halini yaşarım.
    ahh içimden dağıtmak gelir,
    dağıtamam ya,
    kendimi dağıtırım.
    Gözlerimin kahverengisi gitgide koyulaşır,
    insanlarınki kankırmızılaşır.
    Bakamam kimsenin yüzüne,
    sevgiye muhtaç bir yavruya
    dönerim…
    Kalbim titrer,
    ben deliyim..
    susturucu takılmış bir silah,
    saati durmuş bir bombayım..
    haykırırım ama duyuramam sesimi…
    Yine de sardığım tütünde,
    yaktığım cigarada bulurum
    mutluluğu…
    dumanı sehrimin üstüne iner efkarım ağlamamaya yemin etmiş gözlerim,
    Ben deliyim..
    Unutulmuş bir hatıra
    Sonu dramla biten üç bölümlük bir komedi dizisiyim
    çorbama kinimi doğrar,
    öfkemi kaşıklarım.
    Zehir kokan bir gül biter dudaklarımın arasından,
    başımı göğe kaldırırıp bakışlarımı civileyip gökyüzüne seni seyrederim,
    sonra bir bidon gökkuşağı döküp üstüne yakarım seni
    külünle birlikte zamana savrulurum.
    Ben deliyim…
    Zülfüm her gece ihanetler rıhtımında ciğerinin üzerinde sevdasını kurşuna dizer..
    geceyi ikiye bölerim bir parcasına gece yarısı derim
    öbür parçasına yürek yarısı..
    Şafaktansa bir parca aydınlık koparıp ekmeğime sürer.
    üstüne demli bir kuş cıvıltısı içerim..
    sonra hayatın adını yalan koyarım…

    Ben yüreklerde ünlem,
    Kafalarda soru işaretiyim.
    Ben deliyim…
    Bağrı taşlarla dolu bir toprak parçasıyım.
    Bir uçtan bir uca kurumuşum.
    Karınca yuvaları ve ayak izleriyle süslüdür tenim…
    Kar yağar üşür,
    güneş vurur kavrulurum.
    Kimisi tükürür, kimisi öper;
    tükürene mezar, öpene lalezâr olurum..

    Ben nehirlerin yatağı,
    Dağların mekanı,
    Şeytanın babasıyım..
    Ben deliyim…
    Mutluluğu uzaktan seyrederken,
    cebimde küçük umutlar biriktiririm,
    gözlerimin kapının eşiğine duvardaki fotoğraflara takıldıgı saatlerde kendimi paramparca olmuslugun,
    tükenmişliğin koynunda bulurum.
    işte o zaman hayat acı kahve tadı verir,
    hep içime atarım,
    ama,
    kendimi içine atacak yer bulamam.
    Anlamayana az gelirim,
    anlayana çok…
    Ne yarınlar birşey bekler benden,
    Ne de ben birşey beklerim yarınlardan..

    Ercan intaş – Ben Deliyim
    0 ...
  6. 54.
  7. HANi KURŞUN SıKSAN GEÇMEZ GECEDEN

    Yiğit harmanları, yığınaklar,
    Kurulmuş çetin dağlarında vatanların.
    Dize getirilmiş haydutlar,
    Hayınlar, amana gelmiş,
    Yetim hakkı sorulmuş,
    Hesap görülmüş.
    Demdir bu...

    Demdir,
    Derya dibinde yangınlar,
    Kan kesmiş ovalar üstünde Mayıs...
    Uçmuş, bir kuştüyü hafifliğinde,
    Çelik kadavrası korugan'ların.
    Ölünmüş, canım,ölünmüş
    Murad alınmış...

    Gelgelelim,
    Beter, bize kısmetmiş.
    Ölüm, böyle altı okka koymaz adama,
    Susmak ve beklemek, müthiş
    Genciz, namlu gibi,
    Ve çatal yürek,
    Barışa, bayrama hasret
    Uykulara, derin, kaygısız, rahat,
    Otuziki dişimizle gülmeğe,
    Doyasıya sevişmeğe,yemeğe...
    Kaç yol, ağlamaklı olmuşum geceleri,
    Asıl, bizim aramızda güzeldir hasret
    Ve asıl biz biliriz kederi.

    içim, bir suskunsa tekin mi ola?
    O Malta bıçağı,kınsız,uyanık,
    Ve genç bir mısradır
    Filinta endam...
    Neden, neden alnındaki yıkkınlık,
    Bakışlarındaki öldüren buğu?
    Kaç yol ağlamaklı oluyorum geceleri...
    Nasıl da almış aklımı,
    Sürmüş, filiz vermiş içimde sevdan,
    Dost, düşman söz eder kendi kavlince,
    Kınanmak, yiğit başına.
    Bu, ne ayıp, ne de yasak,
    Öylece bir gerçek, kendi halinde,
    Belki, yaşamama sebep...

    Evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu.
    Hani, kurşun sıksan geçmez geceden,
    Anlatamam, nasıl ıssız, nasıl karanlık...
    Ve zehir - zıkkım cıgaram.
    Gene bir cehennem var yastığımda,
    Gel artık...

    Ahmed ARiF
    0 ...
  8. 55.
  9. HASRETiNDEN PRANGALAR ESKiTTiM

    Seni, anlatabilmek seni.
    iyi çocuklara, kahramanlara.
    Seni anlatabilmek seni,
    Namussuza, halden bilmeze,
    Kahpe yalana.

    Ard- arda kaç zemheri,
    Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
    Dışarda gürül- gürül akan bir dünya...
    Bir ben uyumadım,
    Kaç leylim bahar,
    Hasretinden prangalar eskittim.
    Saçlarına kan gülleri takayım,
    Bir o yana
    Bir bu yana...

    Seni bağırabilsem seni,
    Dipsiz kuyulara,
    Akan yıldıza,
    Bir kibrit çöpüne varana,
    Okyanusun en ıssız dalgasına
    Düşmüş bir kibrit çöpüne.

    Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
    Yitirmiş öpücükleri,
    Payı yok, apansız inen akşamlardan,
    Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,
    Seni anlatabilsem seni...
    Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
    Üşüyorum, kapama gözlerini...
    Ahmed ARif
    0 ...
  10. 56.
  11. KUZGUN
    Ortasında bir gecenin, düşünürken yorgun, bitkin
    O acayip kitapları, gün geçtikçe unutulan,
    Neredeyse uyuklarken, bir tıkırtı geldi birden,
    Çekingen biriydi sanki usulca kapıyı çalan;
    "Bir ziyaretçidir" dedim, "oda kapısını çalan,
    Başka kim gelir bu zaman?"

    Ah, hatırlıyorum şimdi, bir Aralık gecesiydi,
    Örüyordu döşemeye hayalini kül ve duman,
    Işısın istedim şafak çaresini arayarak
    Bana kalan o acının kaybolup gitmiş Lenore'dan,
    Meleklerin çağırdığı eşsiz, sevgili Lenore'dan,
    Adı artık anılmayan.

    ipekli, kararsız, hazin hışırtısı mor perdenin
    Korkulara saldı beni, daha önce duyulmayan;
    Yatışsın diye yüreğim ayağa kalkarak dedim:
    "Bir ziyaretçidir mutlak usulca kapıyı çalan,
    Gecikmiş bir ziyaretçi usulca kapıyı çalan;
    Başka kim olur bu zaman?"

    Kan geldi yüzüme birden daha fazla çekinmeden
    "Özür diliyorum" dedim, "kimseniz, Bay ya da Bayan
    Dalmış, rüyadaydım sanki, öyle yavaş vurdunuz ki,
    Öyle yavaş çaldınız ki kalıverdim anlamadan."
    Yalnız karanlığı gördüm uzanıp da anlamadan
    Kapıyı açtığım zaman.

    Gözlerimi karanlığa dikip başladım bakmaya,
    Şaşkınlık ve korku yüklü rüyalar geçti aklımdan;
    Sessizlik durgundu ama, kıpırtı yoktu havada,
    Fısıltıyla bir kelime, "Lenore" geldi uzaklardan,
    Sonra yankıdı fısıltım, geri döndü uzaklardan;
    Yalnız bu sözdü duyulan.

    Duydum vuruşu yeniden, daha hızlı eskisinden,
    içimde yanan ruhumla odama döndüğüm zaman.
    irkilip dedim: "Muhakkak pancurda bir şey olacak;
    Gidip bakmalı bir kere, nedir hızlı hızlı vuran;
    Yatışsın da şu yüreğim anlayayım nedir vuran;
    Başkası değil rüzgârdan..."

    Çırpınarak girdi birden o eski kutsal günlerden
    Bugüne kalmış bir Kuzgun pancuru açtığım zaman.
    Bana aldırmadı bile, pek ince bir hareketle
    Süzüldü kapıya doğru hızla uçarak yanımdan,
    Kondu Pallas'ın büstüne hızla geçerek yanımdan,
    Kaldı orda oynamadan.

    Gururlu, sert havasına kara kuşun alışınca
    Hiçbir belirti kalmadı o hazin şaşkınlığımdan;
    "Gerçi yolunmuş sorgucun" dedim, "ama korkmuyorsun
    Gelmekten, kocamış Kuzgun, Gecelerin kıyısından;
    Söyle, nasıl çağırırlar seni Ölüm kıyısından?"
    Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

    Sözümü anlamasına bu kuşun şaşırdım ama
    Hiçbir şey çıkaramadım bana verdiği cevaptan,
    ilgisiz bir cevap sanki; şunu kabul etmeli ki
    Kapısında böyle bir kuş kolay kolay görmez insan,
    Böyle heykelin üstünde kolay kolay görmez insan;
    Adı "Hiçbir zaman" olan.

    Durgun büstte otururken içini dökmüştü birden
    O kelimeleri değil, abanoz kanatlı hayvan.
    Sözü bu kadarla kaldı, yerinden kıpırdamadı,
    Sustu, sonra ben konuştum: "Dostlarım kaçtı yanımdan
    Umutlarım gibi yarın sen de kaçarsın yanımdan."
    Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

    Birdenbire irkilip de o bozulan sessizlikte
    "Anlaşılıyor ki" dedim, "bu sözler aklında kalan;
    insaf bilmez felâketin kovaladığı sahibin
    Sana bunları bırakmış, tekrarlıyorsun durmadan.
    Umutlarına yakılmış bir ağıt gibi durmadan:
    Hiç -ama hiç- hiçbir zaman."

    Çekip gitti beni o gün yaslı kılan garip hüzün;
    Bir koltuk çektim kapıya, karşımdaydı artık hayvan,
    Sonra gömüldüm mindere, sonra daldım hayallere,
    Sonra Kuzgun'u düşündüm, geçmiş yüzyıllardan kalan
    Ne demek istediğini böyle kulağımda kalan.
    Çatlak çatlak: "Hiçbir zaman."

    Oturup düşündüm öyle, söylemeden, tek söz bile
    Ateşli gözleri şimdi göğsümün içini yakan
    Durup o Kuzgun'a baktım, mindere gömüldü başım,
    Kadife kaplı mindere, üzerine ışık vuran,
    Elleri Lenore'un artık mor mindere, ışık vuran,
    Değmeyecek hiçbir zaman!

    Sanki ağırlaştı hava, çınlayan adımlarıyla
    Melek geçti, ellerinde görünmeyen bir buhurdan.
    "Aptal," dedim, "dön hayata; Tanrın sana acımış da
    Meleklerini yollamış kurtul diye o anıdan;
    iç bu iksiri de unut, kurtul artık o anıdan."
    Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

    "Geldin bir kere nasılsa, cehennemlerden mi yoksa?
    Ey kutsal yaratık" dedim, "uğursuz kuş ya da şeytan!
    Bu çorak ülkede teksin, yine de çıkıyor sesin,
    Korkuların hortladığı evimde, n'olur anlatsan
    Acılarımın ilâcı oralarda mı, anlatsan..."
    Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

    "Şu yukarda dönen gökle Tanrı'yı seversen söyle;
    Ey kutsal yaratık" dedim, "uğursuz kuş ya da şeytan!
    Azalt biraz kederimi, söyle ruhum cennette mi
    Buluşacak o Lenore'la, adı meleklerce konan,
    O sevgili, eşsiz kızla, adı meleklerce konan?"
    Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

    Kalkıp haykırdım: "Getirsin ayrılışı bu sözlerin!
    Rüzgârlara dön yeniden, ölüm kıyısına uzan!
    Hatıra bırakma sakın, bir tüyün bile kalmasın!
    Dağıtma yalnızlığımı! Bırak beni, git kapımdan!
    Yüreğimden çek gaganı, çıkar artık, git kapımdan!"
    Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

    Oda kapımın üstünde, Pallas'ın solgun büstünde
    Oturmakta, oturmakta Kuzgun hiç kıpırdamadan;
    Hayal kuran bir iblisin gözleriyle derin derin
    Bakarken yansıyor koyu gölgesi o tahtalardan,
    O gölgede yüzen ruhum kurtulup da tahtalardan
    Kalkmayacak - hiçbir zaman!

    Edgar Allan Poe
    0 ...
  12. 57.
  13. Cemal Süreya - Üvercinka

    Böylece bir kere daha boynunlayız
    sayılı yerlerinden
    En uzun boynun bu senin dayanmaya
    ya da umudu kesmemeye Laleli'den dünyaya doğru giden bir
    tramvaydayız
    Birden nasıl oluyor sen yüreğimi
    elliyorsun
    Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
    Sevişmek bir kere daha yürürlüğe
    giriyor
    Bütün kara parçalarında
    Afrika dahil

    Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun
    eksik olma
    Yatakta yatmayı bildiğin kadar
    Sayın Tanrıya kalırsa seninle yatmak
    günah, daha neler
    Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
    Ben böyle canlı saç görmedim
    ömrümde
    Her telinin içinde ayrı bir kalp
    çarpıyor
    Bütün kara parçaları için
    Afrika dahil

    Senin bir havan var beni asıl saran o
    Onunla daha bir değere biniyor soluk
    almak
    Sabahları acıktığı için haklı
    Gününü kazanıp kurtardı diye güzel
    Birçok çiçek adları gibi güzel
    En tanınmış kırmızılarla açan
    Bütün kara parçalarında
    Afrika dahil

    Birlikte mısralar düşünüyoruz ama iyi
    ama kötü
    Boynun diyorum boynunu benim
    kadar kimse değerlendiremez
    Bir mısra daha söylesek sanki her şey
    düzelecek
    iki adım daha atmıyoruz bizi
    tutuyorlar
    Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
    Zaten bizi her gün sabahtan akşama
    kadar kurşuna diziyorlar
    Bütün kara parçalarında
    Afrika dahil

    Burda senin cesaretinden laf açmanın
    tam da sırası
    Kalabalık caddelerde hürlüğün
    şarkısına katılırkenki
    Padişah gibi cesaretti o, alımlı değme
    kadında yok Aklıma kadeh tutuşların geliyor
    Çiçek Pasajında akşamüstleri
    Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
    Bütün kara parçalarında Afrika hariç değil.
    0 ...
  14. 58.
  15. insan her şeyi elinde tutamaz hiç bir zaman
    Ne gücünü ne güçsüzlüğünü ne de yüreğini
    Ve açtım derken kollarını bir haç olur gölgesi
    Ve sarıldım derken mutluluğuna parçalar o şeyi
    Hayatı garip ve acı dolu bir ayrılıktır her an
    Mutlu aşk yoktur
    Hayatı Bu silahsız askerlere benzer
    Bir başka kader için giyinip kuşanan
    Ne yarar var onlara sabah erken kalkmaktan
    Onlar ki akşamları aylak kararsız insan
    Söyle bunları Hayatım Ve bunca gözyaşı yeter
    Mutlu aşk yoktur
    Güzel aşkım tatlı aşkım kanayan yaram benim
    içimde taşırım seni yaralı bir kuş gibi
    Ve onlar bilmeden izler geçiyorken bizleri
    Ardımdan tekrarlayıp ördüğüm sözcükleri
    Ve hemen can verdiler iri gözlerin için
    Mutlu aşk yoktur
    Vakit çok geç artık hayatı öğrenmeye
    Yüreklerimiz birlikte ağlasın sabaha dek
    En küçük şarkı için nice mutsuzluk gerek
    Bir ürperişi nice pişmanlıkla ödemek
    Nice hıçkırık gerek bir gitar ezgisine
    Mutlu aşk yoktur
    Bir tek aşk yoktur acıya garketmesin
    Bir tek aşk yoktur kalpte açmasın yara
    Bir tek aşk yoktur iz bırakmasın insanda
    Ve senden daha fazla değil vatan aşkı da
    Bir tek aşk yok yaşayan gözyaşı dökmeksizin
    Mutlu aşk yoktur ama
    Böyledir ikimizin aşkı da.
    0 ...
  16. 59.
  17. Jehan Barbur - Sarı

    Bir ara sokakta öldüm… dün
    Öylece yani.
    Birdenbire
    Boşluğa düşer gibi, sarı bir sessizliğin içinde
    Granit duvarlı binanın anlamsızlığına,
    Şehrin boşu boşunalığına içerlerken
    Bırakmışım son nefesimi kaldırıma
    Bitmiş,
    Öylesine yani.
    Birdenbire

    Yan binadaki otel odasından izliyordu oğlan
    Yüz ifadesini göremesem de
    Anlamış mıydı acaba öylece oturmadığımı?

    O sokakta bitti her şey
    Öğleden sonralarını bir bardak sütle geçiştiren
    Apartman sakinlerini düşlerken
    Sıkıntıdan
    Ölmüşüm… dün

    Arka odada ütü yapıp
    Buharını burnuna çeken kadını,
    Mutfağında her öğün için soğan doğrayıp
    Gözyaşını kabuklara saklayan Madam Mari'yi
    Kocasıyla artık sevişemediği için
    Kapı komşusu gar sabunu satan adamı düşleyen Servi'yi
    Düşündükçe
    Ölüvermişim… dün

    Böylece bitmiş yani,
    Birdenbire

    Sıkılmışım derinden zahir.
    Tutunca da nefesimi
    Portakal kabuklarıyla çay demini döktükleri çöpe
    iki kedi de bulanınca
    Kaldıramamış nefsim demlenmiş portakal kedilerini
    Balkabağı mevsimi bile değilken
    Dönüşüvermiş her şey baldan kabağa
    Ve saat henüz 12'yi vuramamışken
    Kalkmış otobüsler durmamaya
    Mecal mi bulamamışım, yere döktükleri bala mı basmışım
    Hatırlamam ama
    Öylece kalakalmışım-kalkamamışım.

    Şehrin insanı haberdar değil mi bu öldüresiye sıkıntıdan?
    Vagonlar boş, birkaçı kiremit taşıyor topraktan
    Kayıklar da serseri misinalar
    Otobüsler kimseyi almadan durup durup geçiyorlar duraktan
    Arabalar yürüme mesafelerini öldürüyor her gün, her öğle
    Her gece
    Bisikletleri balkonlarında unutanlar
    Her an yağmur yağsın diye dua ediyor
    Üç öğün yemek yiyip, dört öğün uyuyorlar
    Buna rağmen erken uyanıp, geç yatıyorlar
    Aynı kuru kahveciden gün aşırı -iş olsun diye-
    Yüzer gram kahve alıp evde -iş olsun diye- öğütüyorlar
    Ve bir gün bile sormuyorlar öğütülmüşünü
    Kimse sormuyor iş olsun diye yapılan iş, iş midir diye?

    Bunlar olurken ölmüşüm o ara sokakta
    Balkondaki beyaz brandalar rüzgarla sökülürken
    Sökülüvermişim
    Şişip patlayan bir eteğin dikişi gibi
    Sıkıntı işte

    Ya da ölmek yerine
    iki adım yol yürüyeydim de
    Konuşuverse miydim şu gelin çiçeğiyle.
    Gitmek yerine?
    2 ...
  18. 60.
  19. can yücel ve atilla ilhan'ın bütün şiirleri.
    0 ...
  20. 61.
  21. Aşk

    Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin,
    Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin.
    Bir ısıtır, bir üşütür, bir ağlatır bir güldürür;
    Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin.

    Özdemir Asaf
    0 ...
  22. 62.
  23. 63.
  24. Yüzde ısrar etme, Doksan da olur
    insan dediğinde, Noksan da olur
    Sakın büyüklenme, Elde neler var
    Bir ben varım deme, Yoksan da olur.

    Mevlana Celaleddin Rumi.
    0 ...
  25. 64.
  26. lan bi gidin! böylesine içten ve gerçek şiir her zaman denk gelmez.

    0 ...
  27. 65.
  28. Sevgileri yarınlara bıraktınız
    Çekingen, tutuk, saygılı.
    Bütün yakınlarınız
    Sizi yanlış tanıdı.

    Bitmeyen işler yüzünden
    (Siz böyle olsun istemezdiniz)
    Bir bakış bile yeterken anlatmaya herşeyi
    Kalbinizi dolduran duygular
    Kalbinizde kaldı
    Siz geniş zamanlar umuyordunuz
    Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
    Yılların telaşlarda bu kadar çabuk
    Geçeceği aklınıza gelmezdi.

    Gizli bahçenizde
    Açan çiçekler vardı,
    Gecelerde ve yalnız.
    Vermeye az buldunuz
    Yahut vakit olmadı

    Üstad behçet necatıgil
    0 ...
  29. 66.
  30. ÜVERCiNKA

    Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
    En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu  
                                                                  kesmemeye
    Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
    Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
    Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
    Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
    Bütün kara parçalarında
                               Afrika dahil

    Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma
    Yatakta yatmayı bildiğin kadar
    Sayın Tanrıya kalırsa seninle yatmak günah, daha neler
    Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
    Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde
    Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
    Bütün kara parçaları için
                               Afrika dahil
    Senin bir havan var beni asıl saran o 
    Onunla daha bir değere biniyor soluk almak
    Sabahları acıktığı için haklı
    Gününü kazanıp kurtardı diye güzel
    Birçok çiçek adları gibi güzel
    En tanınmış kırmızılarla açan
    Bütün kara parçalarında
                               Afrika dahil

    Birlikte mısralar düşünüyoruz ama iyi ama kötü
    Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse  
                                                      değerlendiremez
    Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
    iki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
    Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
    Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna 
                                                                diziyorlar
    Bütün kara parçalarında
                                Afrika dahil

    Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası
    Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki
    Padişah gibi cesaretti o, alımlı değme kadında yok
    Aklıma kadeh tutuşların geliyor
    Çiçek Pasajında akşamüstleri
    Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
    Bütün kara parçalarında
                               Afrika hariç değil
    Cemal süreya
     
    0 ...
  31. 67.
  32. Bir gün anlarsın hayal kurmayı;
    Beklemeyi, ümit etmeyi.
    Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir.
    Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi.

    (bkz: ümit yaşar oğuzcan)
    2 ...
  33. 68.
  34. evet kimsesizdik ama umudumuz vardı
    üç ev görsek bir şehir sanıyorduk
    üç güvercin görsek meksika geliyordu aklımıza
    caddelerde gezmekten hoşlanıyorduk akşamları
    kadınların kocalarını aramasını seviyorduk
    sonra şarap içiyorduk kırmızı yahut beyaz
    bilir bilmez geyikli gece yüzünden
    4 ...
  35. 69.
  36. .. ah o gemide ben de olsaydım eğer
    mızrağı sallardım aştot’a kadar
    belki gider çirkin bir faşiste değer
    belki de bir masumun tam kafasına.
    ama savaş böyleymiş bazen siviller
    ölebilirlermiş devlet uğruna.
    90’lar bitti artık onlar var ve hey
    siz devlete inanan bütün reziller
    cehennemde karşıma çıktığınızda
    öyle bir yumruk patlatacağım ki tam burnunuza
    hayatınız gazze şeridi gibi geçerken gözünüzden
    anlayacaksınız allah ne demek
    ahlak ne demek
    ve rüya…
    bu sözlerimi cennet ehline aynen ilet sevgilim:
    devletin bekasının da allah belasını versin
    malboranın da!

    A.Muhsin Ünlü
    1 ...
  37. 70.
  38. Yarayla alay eder yaralanmamış olan
    Bak, nasıl da sararıp soluvermiş tanrıça kederlerden
    Sen çok daha parlaksın çünkü
    Sen tüm gökteki yıldızların ilki
    SEN AYDINLATIRSIN GECEYi
    (William Shakespeare- romeo ve juliet)
    2 ...
  39. 71.
  40. 72.
  41. 0 ...
  42. 73.
  43. bu devirde herkes hep ben der
    kimisi gönülden kalender
    yaşam dediğin böyle işte
    altını şer, incisi ker.
    0 ...
  44. 74.
  45. edgar allen poe - The raven'dır efendim...

    Once upon a midnight dreary, while I pondered, weak and weary,
    Over many a quaint and curious volume of forgotten lore,
    While I nodded, nearly napping, suddenly there came a tapping,
    As of some one gently rapping, rapping at my chamber door.
    "'Tis some visitor," I muttered, "tapping at my chamber door -
    Only this, and nothing more."

    Ah, distinctly I remember it was in the bleak December,
    And each separate dying ember wrought its ghost upon the floor.
    Eagerly I wished the morrow; - vainly I had sought to borrow
    From my books surcease of sorrow - sorrow for the lost Lenore -
    For the rare and radiant maiden whom the angels name Lenore -
    Nameless here for evermore.

    And the silken sad uncertain rustling of each purple curtain
    Thrilled me - filled me with fantastic terrors never felt before;
    So that now, to still the beating of my heart, I stood repeating,
    "'Tis some visitor entreating entrance at my chamber door -
    Some late visitor entreating entrance at my chamber door; -
    This it is, and nothing more."

    Presently my soul grew stronger; hesitating then no longer,
    "Sir," said I, "or Madam, truly your forgiveness I implore;
    But the fact is I was napping, and so gently you came rapping,
    And so faintly you came tapping, tapping at my chamber door,
    That I scarce was sure I heard you"- here I opened wide the door; -
    Darkness there, and nothing more.

    Deep into that darkness peering, long I stood there wondering, fearing,
    Doubting, dreaming dreams no mortals ever dared to dream before;
    But the silence was unbroken, and the stillness gave no token,
    And the only word there spoken was the whispered word, "Lenore?"
    This I whispered, and an echo murmured back the word, "Lenore!" -
    Merely this, and nothing more.

    Back into the chamber turning, all my soul within me burning,
    Soon again I heard a tapping somewhat louder than before.
    "Surely," said I, "surely that is something at my window lattice:
    Let me see, then, what thereat is, and this mystery explore -
    Let my heart be still a moment and this mystery explore; -
    'Tis the wind and nothing more."

    Open here I flung the shutter, when, with many a flirt and flutter,
    In there stepped a stately raven of the saintly days of yore;
    Not the least obeisance made he; not a minute stopped or stayed he;
    But, with mien of lord or lady, perched above my chamber door -
    Perched upon a bust of Pallas just above my chamber door -
    Perched, and sat, and nothing more.

    Then this ebony bird beguiling my sad fancy into smiling,
    By the grave and stern decorum of the countenance it wore.
    "Though thy crest be shorn and shaven, thou," I said, "art sure no craven,
    Ghastly grim and ancient raven wandering from the Nightly shore -
    Tell me what thy lordly name is on the Night's Plutonian shore!"
    Quoth the Raven, "Nevermore."

    Much I marvelled this ungainly fowl to hear discourse so plainly,
    Though its answer little meaning- little relevancy bore;
    For we cannot help agreeing that no living human being
    Ever yet was blest with seeing bird above his chamber door -
    Bird or beast upon the sculptured bust above his chamber door,
    With such name as "Nevermore."

    But the raven, sitting lonely on the placid bust, spoke only
    That one word, as if his soul in that one word he did outpour.
    Nothing further then he uttered- not a feather then he fluttered -
    Till I scarcely more than muttered, "other friends have flown before -
    On the morrow he will leave me, as my hopes have flown before."
    Then the bird said, "Nevermore."

    Startled at the stillness broken by reply so aptly spoken,
    "Doubtless," said I, "what it utters is its only stock and store,
    Caught from some unhappy master whom unmerciful Disaster
    Followed fast and followed faster till his songs one burden bore -
    Till the dirges of his Hope that melancholy burden bore
    Of 'Never - nevermore'."

    But the Raven still beguiling all my fancy into smiling,
    Straight I wheeled a cushioned seat in front of bird, and bust and door;
    Then upon the velvet sinking, I betook myself to linking
    Fancy unto fancy, thinking what this ominous bird of yore -
    What this grim, ungainly, ghastly, gaunt and ominous bird of yore
    Meant in croaking "Nevermore."

    This I sat engaged in guessing, but no syllable expressing
    To the fowl whose fiery eyes now burned into my bosom's core;
    This and more I sat divining, with my head at ease reclining
    On the cushion's velvet lining that the lamplight gloated o'er,
    But whose velvet violet lining with the lamplight gloating o'er,
    She shall press, ah, nevermore!

    Then methought the air grew denser, perfumed from an unseen censer
    Swung by Seraphim whose footfalls tinkled on the tufted floor.
    "Wretch," I cried, "thy God hath lent thee - by these angels he hath sent thee
    Respite - respite and nepenthe, from thy memories of Lenore:
    Quaff, oh quaff this kind nepenthe and forget this lost Lenore!"
    Quoth the Raven, "Nevermore."

    "Prophet!" said I, "thing of evil! - prophet still, if bird or devil! -
    Whether Tempter sent, or whether tempest tossed thee here ashore,
    Desolate yet all undaunted, on this desert land enchanted -
    On this home by horror haunted- tell me truly, I implore -
    Is there - is there balm in Gilead? - tell me - tell me, I implore!"
    Quoth the Raven, "Nevermore."

    "Prophet!" said I, "thing of evil - prophet still, if bird or devil!
    By that Heaven that bends above us - by that God we both adore -
    Tell this soul with sorrow laden if, within the distant Aidenn,
    It shall clasp a sainted maiden whom the angels name Lenore -
    Clasp a rare and radiant maiden whom the angels name Lenore."
    Quoth the Raven, "Nevermore."

    "Be that word our sign in parting, bird or fiend," I shrieked, upstarting -
    "Get thee back into the tempest and the Night's Plutonian shore!
    Leave no black plume as a token of that lie thy soul hath spoken!
    Leave my loneliness unbroken!- quit the bust above my door!
    Take thy beak from out my heart, and take thy form from off my door!"
    Quoth the Raven, "Nevermore."

    And the Raven, never flitting, still is sitting, still is sitting
    On the pallid bust of Pallas just above my chamber door;
    And his eyes have all the seeming of a demon's that is dreaming,
    And the lamplight o'er him streaming throws his shadow on the floor;
    And my soul from out that shadow that lies floating on the floor
    Shall be lifted - nevermore!
    0 ...
  46. 75.
  47. gülerken sol yanağında oluşan gamzesi. en baba viski kadehinin çukurundan bile güzeldi.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük