Ne zaman bir büyüğümle hastaneden çıksak, Allah ne düşürsün ne eksikliğini göstersin der. Katılmamak elde değil ama doktorlar ne yapsın, hemşireler ve diğer çalışanlar. işin doğası gereği duygusuz yaklaşmak zorundalar. Benim eşim de hemşire o da aynısını söylerdi.
lise 3 te hastalık hastalığına yakalandım. 10 larca farklı hastaneye gitmiştim. sonuç olarak bir şey çıkmıyordu ama kimse de beni dinlemiyordu.
ta ki o hemşireye kadar. yüreğir devlet hastanesi acilinde bir tane genç sarı saçlı oldukça güzel bir hemşire vardı. muayene olmaya geldiğimde beni karşısına oturttu. elimde tuttu ve 5 dk boyunca beni dinledi. o anksiyetik ortamda o kadar iyi gelmişti ki. o an şok geçirmiştim. ve kısa süreliğine de olsa bütün anksiyetem dağılmıştı.
hastanelerden doktorlardan hemşirelerden nefret ederdim. biraz yumuşadım.
Nefret etme hakkı olmayan biri olarak gerçekten nefret edilecek bir yer. Herkes işinin en öncelikli olduğunu düşünür. Herkes işi hemen hallolsun ister. Tüm bunlarla beraber de surat asmamanı ister. Hasta insan biraz şımarır o şımarıklığa tahammül etmek lazım yoksa çok zor. Hasta insan ilgi ister. Zor, seviyorum hala. Meslekte üç yıl oldu. Bakalım ne kadar dayanacaz.
Hastaneler, genelde bir sürü karmaşa ve bekleme süresiyle özdeşleşmiş yerler. Girişteki o koca sırada beklerken, zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsun bile. Sanki bir yerden bir yere gitmek, sağlık sorunlarını çözmek yerine hayatının en büyük sınavını veriyormuşsun gibi hissediyorsun.
Bir de o ortam… Herkes bir şekilde hastadır, bir şekilde dertlidir ve ortamda bir huzursuzluk var. Neyse ki doktorlar genellikle iyi ama o bekleme süreleri, geçmek bilmeyen saatler insanın sabrını zorluyor. Hem o asidik kokular, hem de sinir bozucu sesler... Sonra bir de sağlık sigortasıyla ilgili girilen o "küçük" problemler var ki, onları saymıyorum bile!
Ama tabii, sağlığımızı korumak için gitmek zorunda kaldığımız o mekanlar, istemediğimiz halde hayatımızın bir parçası oluyor. Neyse ki, her hastaneye gidişin sonunda bir umut var: Daha iyi olacağız!