Ölümün inkar edilip tedavi silsilesinin uygulandığı yegane yer.Hastane kokusu bir başkadır,hele o hastanede bir takım testler olup günler haftalar sonra eline ulaşacaksa o hastaneye gitmek zordur.
Ne iğrenç bi yer demi hastaneler ölüler burda ölmek üzere olanlar burada ölümden dönenler burda işin garip tarafı doğanlarda burda ..hayatında girebileceğin en ironik yer ..buradakiler hep sınırda yaşıyo.
kişilerin moralini bozan, hasta olmayanı bile hasta yapan illallah mekandır burası. hiç bir şeyiniz yokken psikologa gidersin, psikolojin bozulur hayatında aklına gelmeyecek şeyleri hatırladıkça. ufak bir tedavi için yatarsın hastaneye, yan yataktaki adam ölür. pek sağ çıkası gelmez insanın. bu nedenle hastane insanın sağlığını ve psikolojisini bozmaktadır.
(bkz: kokulu sirk)kokusundan her daim nefret ettiğim yer. ne kadar kokulu olsada geceleyin paçalı donlarıyla tülbentleriyle eksik olmayan
beni daima güldüren yaşlılarla dolu yer .
iki gün önce arkadaşımı acile zor yetiştirdim. kimsenin arkadaşımla ilgilenmediği gibi sıra bekledim yarım saat. önümdeki kadının spastik bir oğlu vardı. ona üzülürken, şifa dilerken annesi "sıraya girin sıraya!" diye çıkıştı bana. arkadaşıma baktım, o çocuğa ve sonra annesine. düşündüm ki bu hastaneler allahın belası bir yer. kimsenin yolu düşmesin.
90'ların başlarında çok izlenen bir diziydi. başrollerinde zeki alasya ve metin akpınar vardı.
zeki alasya ciddi ve saygın bir doktoru, metin alasya ise üçkağıtçı bir hasta bakıcı rolündeydi.
zeki alasya'nın eşi sema yunak -hala eşi mi bilemiyorum- biraz safça bir hemşireyi canlandırıyordu. mini mini etekler falan giyerdi kendisi sürekli. güzel bir diziydi esasen.
nedense ardından pek fazla söz ettiremedi bu dizi. bir bizimkiler kadar olmasını bekleyemeyiz ama yine de hatırlanmayı hakediyordu bence. mesela, hiçbir yerde tekrarlarının yayınlandığını görmedim ne yazık ki.
sigorta şirketlerini pek bir severler özel olanları. peki sigorta şirketleri onları sever mi? elbette sevmezler ama severmiş gibi yaparlar. çünkü bir gerçek vardır ki, işleri düşünce mecburen oraya gideceklerdir. güzel, hoş tutmak lazım gelir.
aslında sahte şirinlik gösterilerinin tavan yaptığı mekanlardır hastaneler.
90ların ortalarıydı sanırım, zeki alasya'nın yönetmenlik koltuğunda olduğu inanılmaz şahane bir diziydi. tam bir aile dizisiydi, küçüktüm ama ahçı karakterini hiç unutmadım.
eski adi darussifa olan, hastalanmis veya hastalanacak insanlarin tedavi edilmeye calisildigi yere verilen addir. etimolojik olarak ike kelimenin birlesmesinden olusmus bir kelimedir. ilk kelime hasta'dir, ikinci kelime ise han'dir. sonra bu ikisini birlestirmisler hastahan olmus ama bu isim daha cok bir ozneye benzedigi icin sonuna -e ekini koyalim demisler ve hastahane'yi yaratmislardi. bugunlerde ise daha cok hastane diye bilinir ama orijinalinde hastahane'dir. ingilizce de ise hospital'dir. bugunlerde turkiye de bile bircok hastahane'ye birakin hastane denmesini hospital diyoruz, ve bu kelimeyi de aciklamayi gerekli goruyorum. orijinalinde latince olan ama gunumuze modern fransizcadan gelen bir kelime. latince 'hospes' kelime kokeninden gelir, ve hospes kisaca evsahibi demektir. tabi roma yikildiktan sonra latince diye bir dil de tarih olmus sayilirdi, ama fransizca,ispanyolca ve italyanca gibi torunlar birakan latin dili dunyadaki buyuk etkisini gostermeye devam etti. neyse hospes diyorduk, evet hospes kelimesi daha sonra fransizca da ''hostel'' kelimesine donusmustu *. hostel ise bildigimiz hotel tarzi kalinacak yerlere denir. bu durumda hospital ismi dil etimolojosi bakimindan iki anlama gelir; 1) ev sahibi 2)kalinacak yer.
ziyaret saatlerinde şenlense de, diğer zamanlarda hastaların sıkıntıdan daha da hasta hissetmesine neden olan mekanlar. ibret yuvaları... ziyaret saatlerinde orada kalanların ne kadar zorlandıklarını görebilirsiniz. zaten ağrıları var, bir de can sıkıntısı var, bir de yapayalnız olanlar var, bir de tek başına nefes bile alamayanlar var... koridorlarda karnını, göğsünü tuta tuta volta atan, inleyerek tuvalete giden, serumların çivi kıvamındaki iğneleri yüzünden önce elleri sonra kolları en nihayetinde ayakları delik-deşik olan, banyo yapmak yasak olduğundan kirli kirli yaşayan, saçı sakalı birbirine karışmış çok fazla insan bir yanda, ziyaret için bir saatliğine gelen, elinde meyve suyu/süt taşıyan üzgün bakışlı yüzler bir yanda, hastalara müşteri gibi yaklaşan, artık acıya, kana duyarsızlaşmış personel bir yanda... allah kimseyi düşürmesin.