tıp okuyan arkadaşımdan aldığım bilgiye göre kokunun kaynağı morgmuş arkadaşlar
o yüzden sağlık ocaklarında pek rastlanmaz bu kokuya , kokuyu yayan madde de formaldehit içeren bir çözeltiymiş sanırım bu ölünün sterilizasyonunu sağlıyor çürümeyi geciktiriyor.
dönüp dolaşım geldiğim, ev kokum. ah bomboş koridorların duvarlarında gizli hüzünler, unutulmuş bir tarağın kenarından güneş ışığı yansıtan sarı saç tellerim... hayatımdaki küllü sarının kendini en çok belli ettiği yer, saçlarıma karışırken yastık kılıfına sinmiş ucuz deterjan kokusu.
komodinin üzerinde hediye edilmiş, belki hiç okunmayacak kitaplar. kitap hediye edilmez çünkü, insan gördüğünde aşık olup almalıdır o kitabı. yine hediyeler ve çiçekler. herkes anlaşmış gibi veya hastanede beni ziyaret etmeye alışmış gibi, aynı çiçekler. farklı renklerde aynı koku. paketlerce çikolata, en sevdiğim fakat asla yiyemeyeceğim yiyecekler...
hastane kokusu, hastanede olmanın en güzel yanıdır. ki hastanenin okulunu bile sevdirir. küçüklüğümde -belki kendi okulumdan çok gittiğim o sade place*- evim bellediğim odanın hemen üzerinde, bazen kurabiye kokardı fakat kurabiye kokmadan da sevilirdi.
bu arada hastane okulunun en kötü tarafı, ertesi sabah gittiğinizde arkadaşlarınızın hepsinin hala hayatta olacağından emin olamamaktır. buna rağmen evimdir benim bu koku. house olan değil hem de, home olan ev.
Evim gibi, evimden ote bir sey gibi benimsedigim koku. Ve hatta house olan degil, home olan ev gibi.
En icten dilegimi bir hastane odasinda dilemistim. Tek basimayken. Tanri ile basbasayken. SOylersem gerceklesmezdi, ben de kimseye soyemedim. Ama yasamaktan bile cok istedigim bir sey vardi. Gercek aski bulmak.
Benden tam on yas kucuk bir kiz cocugu ile tanistim ayni hastanede. O losemiydi, kat kat sansliydim ondan. Benim sansim onun olsun isterdim.
Renkli kagitlardan bin tane kus yaparsan dilegin gercek olur dedi bir gun bana. Yapalim oyleyse dedim, annemden istedim. Bir suru renkli kagit alip getirdi bize. Ben bilmiyordum yapmayi ama damar yolu her daim acik sag eliyle elimden tutup ogretti bana nasil kus yapildigini.
Bin tane kus yapamadik. Dileklerimizin ortasinda yasama veda etti ve bir kus olup gitti kucuk kiz. Butun o kuslar, tam 492 renkli kus odamdaki en buyuk kutuda durur hala.
Bugun odami toplarken aklima geldi. Actim kutuyu. Once yuva kokusu, sonra kucuk kizin bir tutam kalmis saclarinin kokusu esti odamda. Bir huzun, ki boyle huzun gorulmemistir, sicak bir ulkede usutur insanlari.
O kiz, gozde'ydi ismi, bir kus simdi. Gozlerinden opsun ruzgar.
bizim eski komşumuz bayram ziyaretine gelir ve sürekli hastane kokardı iğrenirdim. bir gün anneme sordum 'bu kadın neden böyle kokuyor' diye. 'onun parfümü o, yıllardır hep o parfümü kullanıyor' dedi. ne o parfümün markası bilmiyorum ama kadının bu kadar saçma bir kokudaki istikrarı takdire şayan, ben çok sevdiğim parfümleri bile baydı deyip bırakan biriyim şahsen. ya ama insana şifa vermesi temenni edilen bir yerde bu kadar rahatsız edici bir kokunun hakim olması tezat değil mi?