anneden uzaktayken yakalayan hastalıktır efendim.
geçen gün taksideyim. yeşil yandı, önümüzdeki araba gitmedi. şerefsiz falan dedi taksici.
ahahaha. şaka lan, ben kim taksiye binmek kim. ego'yla takılıyorum ben.
insanlar ne kadar sevgisiz olmuş, değil mi?
otobüstü bahsettiğim. otobüs şoförüne baktım...adam mahcup oldu, ''evet, en önemli şey sevgi. sevmeyi de unutursak hiçbir şeyimiz kalmaz. insanlığımız kalmaz çünkü'' dedi. kesinlikle dedim. gülümsedik. iyi günler dedik.
şimdi, bir tarafta bu varken...bir tarafta da iyi olmak var. insan olmak var. kardeşi hastayken yardımına koşmak falan var...eskiden bunlar vardı, bunlar kaldı mı ki artık?
gerçekten insanlar ne kadar sevgisiz olmuş, değil mi?
hastalığın peydahladığı halet-i ruhiyeden yeni yeni kurtuluyorum. 2 gündür bedbinlik ve ızdırap nevrimi döndürdü. evde ateşler içinde yatıyorum, artık vücudum sıvılaşma sürecine girmiş beynim burnumdan akıyor, ses desen zaten travesti gibi oldu ne dediğim anlaşılmıyor bile. yalnızlığın koyduğu o anlarda yumuk yumuk evde bir başıma yatıp duruyorum. haliyle okula da gidememişim. bir allahın kuluda gelip ''bu çocuk evde napıyor acaba, aç biraç kalmasın?'' diye düşünüp bir corba getirmiyor!
neyse gündüzü kendi gayretlerimle atlatıyorum...güneş batıyor, yine gelen giden yok! akşam saat 10 olunca eve bir akın başlıyor ki sormayın. manavdan bir kilo portakalı kapan bize akıyor. yatağımın baş ucuna gelip geçmiş olsun dileklerini iletir iletmez portakalları dolaba koymak için mutfağa gidiyorlar. gitmeye gidiyorlarda kimse geri dönmüyorki adilerin. mutfakta acayip kalabalık bi cemiyet birikmiş getirdikleri portakalları yiye yiye kıran kırana sohbet ediyorlar. üç kağıtçıların birisi de bir portakal soyup ağzıma sokmuyor! artık dayanamıyorum zar zor yatağımdan kalkıp yanlarına gidiyorum. sağolsunlar hastaya saygılarından bana yer gösterip biyere oturtuyorlar. üstüne üstlük diğergamlıklarının son kertesini gösterip kalan tek portakalı da bana soyuyorlar. boğazımı dikenli teller yırtar gibi zorlanarak yutkuna yutkuna portakalı yemeye çalışıyorum, portakalı yiyip bitirme işi uzayınca beni ziyarete gelen o yüce güruh çekindiğimden dolayı rahat yiyemediğimi anlama erdemini gösterip mutfağı terkediyor ve odama geçiyorlar..sağolsunlar çok düşünceliler, bende masayı siliyorum bulaşıkları falan toplayıp yanlarına geliyorum. gelince ne görsem beğenirsinisiz; birisi benim yatağıma yatmış çoktan uykuya dalmış horluyor bile, diğerleride bilgisayarı açmış çekyata oturmuş pes oynamaya başlamışlar, ben girince ayaklarını hafifyen topluyorlar, sağolsunlar çokta saygılılar. o yorgun argın halimle hafiften topladıkları ayaklarının üstünden atlayıp çekyatın uçunda kıçımı koyacak bir yer bulmaya çalışıyorum...2 saat pes oynayıp çekyata sızıyorlar bende yan odada çift kişilik koltukta uyuyorum...
te allam ya! şaka mı lan şimdi bu yaptığınız! utanmasalar bide sabah kahvaltı bekleyecekler...
şunu itiraf etmeliyim ki; tuhaf bir şekilde ilgi ve sevgi açlığı hissediyorum. ama böylede ilgi olmazki canım...!
dediğim gibi bu illet halden şükürler olsun yavaş yavaş kurtuluyorum, lakin bu aralar tek sıkıntım uykusuzluk. normalde yattım mı hemen uyurum, çiş yapma, gece susama gibi alışkanlıklarım yoktur. deve gibiyim. bir anda damacanayı kafama diker, 2 lt falan içerim, sonrada 2 gün boyunca su içmem. iğrenmeyin hemen. damacanaya ağzımı değdirmeden içiyorum. yıllardır bu işi yaptığımdan usta oldum artık. bir tek kolayı falan içemiyorum öyle. çok asitli yakıyor baya o yüzden. dur ya konuyu çok dağıttım ne diyordum ben; hııım tamam normalde yattım mı uyurum hemen, lakin su iki gündür bir türlü uyku tutmadı. baktım ateşler içinde yanıyorum, gündüz normale dönse de gece ateşim tekrar çıkıyor bildiğin kötüleşiyorum...lan hastalıktan ne hallare düştük tamam ziyarete geldiniz ama bi çorba yapanınız olmadı lan yazık yazık..
en unutamadığım anları şöyle özetleyebilirim; odaya kapandım hiç bir yerimi hareket ettiremiyordum ailemi aradım çok ödevim olduğu için telefona bakamayacağımı merak etmemelerini söyledim, annemin ''grip var çok dikkat et kendine aklımız hep sende'' demesi iyiyim diye yalan söylememi haklı çıkardı. 2 gün boyunca tek başıma bir yandan pizzaları kemirerek diğer yandan ateşimi kontrol altında tutarak kendimi iyileştirmek için geçti. en unutamadığım şey ise; tuvalete gitmek için 20 adımlık yolu baş dönmesi ve güçsüzlük yüzünden duvarlara tutunarak 10 dakikada gitmem oldu...nolur tuvaletim gelmesin diye dualar eder oldum.
-anne senden uzakta hasta olmak bile ne kadar zormuş..özlem dışında herhangi bir durumda anında yanında olamayacağımı bilmek sanırım beni daha depresif yapıyor. meğer en iyi doktor anneymiş... saygılarımla; lifeisbaggage