Hasan Pulur, sağlık sorunları nedeniyle 5-10 gün ara verdiği yazılarına, önceki gün tekrar başladı.
Hasan, bendenizden 3-4 yıl daha gençtir ama; yine de artık bizim kuşağın, ömrü kalemle kâğıt arasında geçmiş bir yazı tutkunu...
Bilenler bilir, bir ömrü kalemle kâğıt arasında geçirmek ne demektir, yılda ortalama 6 kişiye 1 kitabın düştüğü -çağdaş bir makyaja önem de verilmiş olsa- her türlü ekonomik saydamlıktan yoksun bir dünyada...
***
Hasan Pulur, pazartesi günkü yazısına, Behçet Necatigil'in iki dizesiyle başlıyordu:
"Hastalıklar haram eder hayatı,
Yaşarken ölüm
Yazısının içinde Yahya Kemal'den de bir dize vardı:
"insan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar"
***
Yıllar gözlerimin önünden geriye doğru aktı geçti; Milliyet'in Yazı işleri Genel Müdürü 29 yaşındaki Abdi ipekçi; sahibi, gazetenin kurucusu Ali Naci Karacan'ın oğlu Ercüment Karacan...
Abdi, Babıali'de ilk kez, gazetenin son sayfasını silme futbola ayırmış... O nedenle de spor servisi, en albenili servis; Halit Kıvanç, Namık Sevik, Necmi Tanyolaç, biraz daha sonra Kahraman Bapçum; hepsi orada...
***
Gencecik Sami Kohen, yine dış politika yazıyor; Hasan Pulur, esprili köşe yazıları; 70 yaşındaki Ref'i Cevat Ulunay da öyle; bendeniz 32'sine henüz basmışım; Peyami Safa'nın, ayrılarak boş bıraktığı köşe "Taş" başlığıyla bana emanet edilmiş...
Turhan Aytul, değişik bir özenle çiziyor gazete sayfalarını...
Selami izzet, aynı zamanda arşivden de sorumlu bir kalem; oğlu izzet Selami, istihbaratın önde gelen bir gazetecisi...
Gecelerin yükünü Hasan Yılmaer'le, Hikmet Gülderen üstlenmiş...
Ve iki ünlü genç karikatürist. Turhan Selçuk ve Bedri Koraman...
***
2005'in başında, Hasan'ın kısa bir aradan sonra ilk yazdığı yazıyla geriye doğru tetiklenen eski bir film...
ismet Paşa'nın, 2. Dünya Savaşı'na girmemek için, Hitler'le oynadığı değişik bir briçin, bedellerinin ödendiği yıllar...
1945 Potsdam antlaşmalarıyla noktalanan 2. Dünya Savaşı ve Washington ile Moskova arasında kurulan 2 kutuplu değişik bir dünya düzeni ortamında; kutuplar arasında başlayan "Soğuk Savaş" yılları...
***
Ankara, Washington'a dümen kırmış durumda... ABD ile aynı yatağa girildiğinde, yatağın vahşi bir kaplanla paylaşılmakta olduğu çok daha sonra anlaşılacak. Çok daha sonra anlaşılacak, gerek dış politikada, gerek savunma stratejilerinde Washington'un patronluğundan kimselerin vazgeçemeyeceği...
***
Washington'dan gelen ilk direktif:
- Hemen çok partili döneme geçiniz...
Ne ülkenin sosyo-ekonomik yapısı önemli Washington için; ne adam başına düşen ulusal geliri; ne partilerin programları; ne de içerideki rüşvet, yolsuzluk ve vurgunlar...
Tek önemli şey, bir yandan savunma güçlerinin yüzde 95 oranında Pentagon komutasındaki NATO'ya bağlanması; bir yandan da, ABD'nin kendi özel üslerine orta menzilli Atlas ve Jüpiter füzelerinin getirilmesi...
Çok partili döneme de geçilmiş olduğu için; partilerden biri, gevşek davranırsa; ABD desteğinin, hemen rakip partiye kaydırılması...
***
Soğuk Savaş yıllarına, Washington gözlüğüyle bakıldığında; onca kahramanlık ve bağımsızlık nutuklarına karşın; Ankara'dan kimselerin kolay kolay göremediği çok değişik slaytlar çıkar ortaya...
Bir de buna 20. yüzyılın 2 büyük yanılgısı; "Leninizm'in komünizm" sanılmasıyla, "ekonominin iktidar siyasetçilerinin iradesine bağlı bir mekanizma" sanılması eklendiğinde...
Ortadoğu ülkelerinin nasıl bir iğneli fıçı içine düştüğü, daha belirgin çıkar ortaya...
***
Filistin'le Irak'ta da seçimler yapıldı, yapılıyor...
Ne gelişmiş meslek grupları var ortalıkta, ne siyasal kadrolarla liderlerin ekonomik bir programı...
Varsa yoksa bir kahramanlık ve kurtarıcılık aşuresinin kanlı kazanı...
Karşılıklı suçlamalar hep aynı:
- Barış, barış diye Filistin'i sattırmayız...
- ...
- Asla ödün verilemez Kudüs'ten...
- ...
- Kerkük için gerekirse can da feda edilir, kan da...
- ...
- Seçimin zaferi, dinine sahip çıkanların olacak...
***
Ölenler, öldürenler, patlamalar, çatlamalar ve kurtarıcı rolüne soyunanlarla, kurtarıcıya sığınanlar...
Bir süre sonra da, kimlerin hem itibar, hem servet saman sahibi olduğu netleşmeye başlar; onlar da hem kurtarıcı, hem ihya edici olmaya başlarlar...
Muhalifler ise, "hain" damgasıyla usul usul tasfiye edilir...
***
Bütün bu demode strateji, taktik ve ayak oyunları nereye kadar sürer? Üst düzey merkezler için, kârlı olmaktan çıkıncaya dek sürer... Arkasından da global sermaye yatırımları başlar...
21. yüzyılın özellikleriyle uyum sağlayabilenlerin kanatları büyüdükçe büyür; sağlayamayanların da, tepe taklak oluşlarıyla, okkanın altına gitmeleri afallatmaya başlar ortalığı...
***
Yaser Arafat, devleti olmayan bir liderdi; 11 milyar dolar da miras bıraktı...
Eski Mısır Kralı Faruk, yahut eski iran Şahı Pehlevi, yahut eski Suriye Başkanı Hafız Esat, yahut Cezayir lideri Burgiba ne miras bıraktı bilemiyoruz.
En büyük rantın politikada olduğu dönemler de, gitgide aşılacak ve en sonunda ABD de, kendi başkan adaylarını gazete ilanlarıyla aramaya başlayacak...
***
Geçmişten geleceğe doğru değişe değişe sürüp giden bir film...
Ne yapmalı ki:
"Hastalıklar haram eder hayatı
Yaşarken ölüm"