"Hassasiyet" ile "tahrik"... Ahmet ÇINAR (haberekspress)
Geldiler...
35-40 kişiydiler.
Ramazan davulunu patlatırcasına ve durmamacasına çalıyorlardı.
"Ya Allah, Bismillah, Allahu Ekber" sloganları eşliğinde kin, nefret, linç ve şiddet kusuyorlardı.
Ellerinde taşlar, yanlarında sopalar.
Her şey Malatya'nın Doğanşehir ilçesine bağlı Sürgü beldesinde yaşayan Evli ailesinin, sahur vakti davulcuyla tartışması üzerine başladı.
Alevi bir aile olan Evli ailesi, gece yarısı evlerinin önünden geçen davulcu Mustafa Evşi'ye, rahatsız olduklarını ve kendi evlerinin önünde davul çalınmasına gerek olmadığını söyledi. "Hassas" davulcunun, o "ince", o "narin", o "sanatçı" ruhu incindi besbelli ki!
"Tahrik olmaya teşne" davulcu bu hassasiyetini, Sürgü beldesindeki diğer "hassas", "muhafazakar", "mütedeyyin", "sünni" vatandaşlarla paylaştı.
Onlar da "tahrik" oldular.
"Hassasiyet" ile "tahrik" adlı kan kardeşler el ele vermiş, yine işbaşındaydılar.
Tıpkı 2 Temmuz 1993'te Aziz Nesin'den tahrik olan, 19 Ocak 2007'de Hrant Dink'ten tahrik olan, 5 Şubat 2006'da Rahip Santoro'dan tahrik olan, 18 Nisan 2007'de Zirve Yayınevi'nden tahrik olan "hassas-duyarlı-ince-narin-sünni-türk-muhafazakar-mütedeyyin" halkımız gibi...
Ve bu coğrafyada biliriz ki, "hassasiyet" ile "tahrik" adlı kan kardeşler ne zaman el ele verip iş başına geçtiyse, kana, aleve, linçe, ölüme susamıştır topraklarımız.
Uğursuz bir karanlığa gebedir memleketimiz.
***
Geldiler.
Ellerinde taşlarıyla sopalarıyla geldiler.
35-40 kişiydiler.
Yanlarında muhtar, çevrelerinde jandarma.
29 Temmuz Pazar günü sabaha karşı, Evli ailesinin evi kuşatıldı. Dışarı çıkmaları isteniyordu aile bireylerinden. Ramazan davulu kulakları patlatırcasına çalıyor, arada bir istiklal marşı intikam hırsıyla hep bir ağızdan söyleniyordu. "Ya Allah, Bismillah, Allahu Ekber" sözcükleri ise kutsal sözcükler olmaktan çıkmış, ağızlarda birer "nefret" ve "linç" sloganına dönüşmüştü.
19 yıl öncesinin uğursuz temmuzunda, Sivas'taki Madımak Oteli'nin önündeki iklim, şimdi Evli ailesinin evi önündeydi.
O iklim, o atmosfer ta o zamandan beri bu ülkenin üzerinden hiç ayrılmamıştı ki.
Hatta o iklim dallanıp budaklanmış, ete kemiğe bürünmüş, iktidara konmuştu.
Aziz Nesin'den tahrik olup 33 kişiyi canlı canlı yakanların avukatları ya milletvekili yapılmıştı, ya belediye başkanı ya da bakan...
Sivas'ta yakanlar, AKP'yi kuranlardı madem ki...
Bu ülke linçi, nefreti, kini ödüllendirip iktidara taşıyordu madem ki...
Öyleyse ne mahsuru vardı ki, "hassas" organlarımızın "tahrik" olmasında!
***
Geldiler...
35-40 kişiydiler...
Ramazan davulundan rahatsız olmak gibi affedilemez bir "suç", katlanılamaz bir "hassasiyet" vardı ortada.
Bu suçu işleyenlerin katli vacipti belki de, kim bilir!
Hele ki aleviyseler, bir de üstüne üstlük Kürtseler...
Hele ki "makbul" vatandaş değilseler...
Hele ki "Muhafazakar-mütedeyyin-sünni-Türk" değilseler...
Başka "suç" aramaya ne hacet!
istiklal marşı ile "Ya Allah, Bismillah, Allahu Ekber" arasında sıkıştırılmış kin haykırışları "Sürgü Alevilere mezar olacak", "Sürgü Kürtlere mezar olacak", "Bu aile buradan gidecek" sloganlarıyla devam ediyordu.
***
Geldiler.
35-40 kişiydiler.
Evli ailesinin camları kırıldı, evin yanındaki ahır yakıldı.
Duvarlar taşlandı, kapılar tekmelendi.
Hep bir ağızdan bağırıyorlardı.
insanlık susmuş, vicdan yitip gitmiş; yerini linç almıştı.
Dünkü yandaş ve candaş gazetelerin diliyse, "gazetecilik" mesleğinin yok olduğunu kanıtlıyordu.
Milliyet, internet baskısında utanıp arlanmadan "Malatya'da neler oluyor?" başlığını atıyordu.
Neler olduğu sanki bir muammaymış gibi, sanki Sivas yangını 19 yıldır her gün devam etmiyormuş gibi...
Haber metninde de aynı vicdansızlık sürüyordu: "Tekbir getirip sloganlar attığı ileri sürülen..."
işte yine imdada yetişmişti "iddia edilen", "ileri sürülen" bağlaçları...
Oysa ki Evli ailesinin evi önündeki linç iklimi, internete düşen ses ve görüntü kayıtları ile evin içine düşen taş fotoğrafları ile ekranlarımıza taşınmışken bile...
Olup biten olayların "ileri sürüldüğünü", "iddia edildiğini" anlatmaya çalışıyordu "gazete müsveddeleri!"
Yeter ki "sünni-muhafazakar-mütedeyyin-duyarlı-beyaz" vatandaşlara toz konmasın!
"iddiaya göre tekbir getiren grup evi taşlamaya başladı" cümlesindeki masumiyete, naifliğe, şirinliğe bakar mısınız siz...
Ve işin ilginç yanı...
Biber gazıyla, copuyla, tazyikli suyuyla meşhur olan imamın Ordusu'nun, taşlı sopalı, tekbirli bu saldırıda tek bir kişiyi bile gözaltına almaması...
Neyle açıklayabilirsiniz bunu?
***
Sürgü beldesinde Evli ailesinin konutu önünde toplanan o linççi kalabalığın bir tek siyasi karşılığı vardır. O siyasi ruh AKP'nin ruhudur.
Sürgü beldesinde yaşananlar, bölgemizde uluslararası gelişmelerle azdırılan, hükümet eliyle palazlandırılan gerici saldırganlığın ulaştığı boyutların yeni bir göstergesidir.
Irkçılık ve gerici yobazlıktır Sürgü'de dolaşan hayaletin adı.
O hayalet on yıldır bu ülkeyi hiç terk etmedi aslında.
Ülkenin her yerinde, her yöresinde, her an ortaya çıkabilecek cevvaliyette bir ruh o.
Unutmayın.
***
Bir gün sizin de sağınızda solunuzda, önünüzde ardınızda, sokağınızda mahallenizde hortlayabilir.
Ve siz de şunu söyleyebilirsiniz:
Geldiler.
Yüzlerce kişiydiler.
Ellerinde taşlarla, sopalarla...