'acıyı bal eyledik' kitabı insanda tekrar okuma isteği bırakan şair. bir yıl önce okumuştum sanırım, yeniden okusam iyi olacak. Ayrıca 'acıyı bal eyledik' kitabındaki şiirlerin 'haziranda ölmek zor' kitabındaki şiirlerden daha iyi olduğunu söyleyebilirim.
"bu yıkıntı yıkılırsa kimler gelip kaldıracak
sen ben yine bizim oğlan ortalığı süpürecek
çakal helva pişirecek tilki uyak düşürecek
kardeşlik eski türkü sonu gelmedi gitti"
"bir oğlum olacak adı temmuz
öfkede benden fırtına
sevgide deniz
ne samanyollarının ulu kervanları susuzluğumun
ne kutup şafaklarında tanrılaşması ilkelliğimin
temmuz gibi sıcak ve bereketli
temmuz gibi uçsuz bucaksız"
Balonlaşmış şair ve yazarların veremeyeceği hazzı şiirleriyle vermiş yazar,şairdir.
Popülerliğe önem veren çakma edebiyat aşıkları alamazlar onun şiirindeki lezzeti.
ışıklar söndü birden
karanlıkta yüzükoyun koca kent
hava da öyle kirli
öyle kalın kirli ki
bakamıyor yıldızlar pencerelerden
adı emek yavrumuzun
yaşı daha beş değil
oturmuş önünde akvaryumun
'hiroşima'yı söylüyor kendikendine
'karlı kayın ormanında'yı
titrek mum ışığında
bir gözü de balıklarda emek yavrunun
balıkların masalsal kıpırtısında
ne de çok andırıyor emek yavrucuk
o 'pamuk prenses'ini çocukluğumun
bizlerse 'yedi cüce'
kirli kara gecede
mum altında söyleşide
geceler özlenilen geceler değil
eğilsek hangi suya
kanlı çamur ellerimiz
yaprak sarı meyva çürük
uzansak hangi dala
bir yanında telefon emek yavrunun
bir yanında televizyon
devinir emek yavru
uzay çağında
oysa ben beş yaşımda
bir keçi yavrusuydum kırlarda bayırlarda
bilimkurgu bir masaldı telefon
yıllar geçti yıllar geçti
yıllar geçecek elbet
adalet'ti kızın adı
adamınki hürriyet
o adalet orda kaldı
o hürriyet osmanlı sikkelerinde
umut belki bir tohumdu o çağda
umut şimdi
koskocaman bir çınar
anlıyorum
biliyorum
inanıyorum
emek'ler kurtaracaklar
paralarda kalan o adalet'i
o hürriyet'i
gel benim darmadağın direncim
gücüm
emeğim
çilem gel
gel benim büyük acım
gel ve bitir şu işi!
kalaylardan mı gelirsin bolivya'lardan
rio'nun favelalarından mı
ispanya'dan mı viyetnam'dan mı
zonguldak kömürlerinden mi gelirsin
çukurova'lardan mı
yellerle mi gelirsin ateşlerle mi
uçarak mı koşarak mı yırtınarak mı
gel işte gel gayrı
gel
gel
gel de bitir şu işi
gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç
ağaçlar bükmesinler n'olursun boyunlarını
neden akşam oluyorum tren kalkınca
kırlangıçlar birdenbire çekip gidince
mendiller sallanınca neden tıkanıyorum
öyle çok acımasız ki öyle birdenbire ki
az önceki çiçekler nasıl da diken diken
gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç o sularda çimdik, bitti; köprüleri geçtik bitti
o elmanın tadı orda, o kuş çoktan öttü, bitti
artık çocuk değiliz, susarak da bir şeyler diyebiliriz
günler devlet alacağı, yıllar bir kadehcik buzlu rakı
oyunlar oyuncaksı, oyuncaklar eski şarkı
kavaklara oklu yürek çizip duran o çakı
nerde şimdi nerde şimdi, nerde o kan sarhoşluğu
gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç *
seninle gelecek-çare yok
seninle bu tatlılık ey büyük acı
gök incir nasıl ballanırsa acılardan
acı koruk nasıl bulursa balların en sarhoşunu
o işte o!
gel benim darmadağın direncim
gücüm
emeğim
çilem gel
gel benim büyük acım
gel ve bitir şu işi!
kalaylardan mı gelirsin bolivya'lardan
rio'nun favelalarından mı
ispanya'dan mı viyetnam'dan mı
zonguldak kömürlerinden mi gelirsin
çukurova'lardan mı
yellerle mi gelirsin ateşlerle mi
uçarak mı koşarak mı yırtınarak mı
gel işte gel gayrı
gel
gel
gel de bitir şu işi
elbet bir bildiği var bu çocukların
kolay değil öyle genç ölmek
yeşil bir yaprak gibi yüreği
koparıp ateşe atmak
pek öyle kolay değil
hem öyle bir ağaç ki şu yaşamak denilen şey
her bahar yeniden yeniden tomurcuklanır da
yalnız bir bahar çiçeklenir
a benim gülüm!
elbet bir bildiği var şu benim bilenmiş bıçak gibi yüzümün
yaşamak
bir köpek gibi tekmelenerek
yaşamak
öpülüp okşanıp kaldırılarak
ne donkarlosun domuz ahırı
ne senatör makdoların oda ışığı
ne de hacıfışfışın kurban etidir
demokrasi
demokrasi denilen o haspanın-a benim gülüm
lordlar kamarasına açılmaz kapısı
beşikteki bebeler bile biliyor bunu artık
biliyor ve unutmuyorlar
insan kanıyla işlediğini
o teksas tipi demokrasinin
elbet bir bildiği var şu benim bilenmiş bıçak gibi yüzümün
elbet kolay değil öyle genç ölmek
kore bir kan lekesidir
akşamlarımızda sızlayan
bir kopuk koldur hiroşima
uçaklar geçtikçe çırpınan
orda
uzakdoğu'da
gencecik yürekler gibi seğrişir her bahar
barış güvercinleri hiroşima çocuklarının
burda
benim ülkemde
titreşip durur yeni barış güvercinleri
insan karıştırıyor bazan
ölmek mi yaşamak
yoksa yaşamak mı ölmek
başımı döndürüp bakamıyorum
nasıl kaldı gerilerde onca yıl
karanlık bir gömütlüğü düşte geçmiş gibiyim
tatmadığım bir içkiyi bir akşam
afrikasal bir törende içmiş gibiyim
birdenbire kan yağmurlu bir bulut
birdenbire kan kokulu bir duman
şaşkınlıktan gemileri yakmış gibiyim
ışıklarla oynamayın / dedim ben size
yararı yok karanlıkta sürek avının
dedim ben size
yanlış kalemlere kayar elleri yazıcıların
tutanaklar yanlış yazar
dedim ben size
karanlığı az kullanın / kirliler kokar birgün
birgün yanar bu ışıklar sırıtır suratlarınız
kirlilere sığınmayın / dedim ben size
yararı yok oynaşmanın törensel aklıklarda
kaçın kaçabilirseniz uzak sulara
ışıklarla oynamayın / dedim ben size
yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek
beterin beteri var diyenlere inanmıyorum
hep böylesi havalar besler fırtınaları
korkarım bu mavi ışık çabuk sönecek
duymazdım durgun suların bezgin türkülerini
alışmak ölümün bir başka adıymış bilmezdim
bir yangın sonu yorgunluğu yakıyor avuçlarımı
bu rüzgar kulaklarımdan hiç eksilmiyor
esirgenmiş bir dünyada müthiş yalnızım
geri dönsem bile ben artık o ben olmıyacağım
yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmiyecek
ben mısralarımı kerpiç gecelerinden çekmişim
beş numara lamba kederi var mısralarımda benim
yitirmişim yıldız ışığında dost çizgileri
deli çizgi gözlerimi kör etmiş kör etmiş kör etmiş
göçmüş kıtalar üstünde kuşlar dönüyor garipsi
çığlıkçığlığa kuşlar dönüyor evcil ve tedirgin
gökmavisi bir türkü dolanmış yüreceğime
selsele yolculuklar tütüyor gözlerimde-neyleyim
insan demişim kitap yüzlü insanlar demişim gidemiyorum
kaderim kaderleri demişim alı'nın kızı
sen olmasan ben böyle uysal değildim
böyle uysal ve kırılmış değildi şiirlerim
bir yangınsonu yorgunluğu yakıyor avuçlarımı
yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmiyecek
yılandere ölüler yatağı helalim ölüler
katran mazot bidonları paslı putreller
kargalar üşüşmüş ahmedo'mun ellerine kargalar
ahmedo'mun düşlerine yılan çiyan doluşmuş
garipler mezarlığı doymamışlar dünyası
yıkılası karakuşak kurudere sırtları
ahmedo'm bir yaz bulutu bir varmış bir yokmuş
fenerler titreşiyor bıçaklanmış türkülerin gözbebeklerinde
vinçler beni balçık gibi akşamlara bindiriyorlar
sen olmasan şu sabahlar olmasa
şu benim büyük büyük susamışlığım
bu mızmız takvimi bir solukta susturacağım
yılandere ölüler yatağı helalim ölüler
rüzgar gibi bir ağustos geçti ellerimizden
meyvalar bizi balrengi günahlara çağırıyorlar
biryanda yaşanmamış günlerin hırsı
biryanda boşa geçen gecelerin acısı
malum o dramın en güzel perdesindeydik
ağustos şarap olmuş, kanımıza akmıştı
göçmüş kıtalar üstünde kuşlar gibiydik
duracak vaktimiz yoktu bitmiştik
her gören didik didik bizi denetliyordu
biz kendi derdimize düşmüştük
orda da akşamlar olacak allı'nın kızı
kanlı mendil gibi ağustos akşamları
şu benim çektiklerimi görmiyeceksin
belki yanında başkaları olacak
belki düşlerine bile girmiyeceğim
gün oldu acıların şiirini yaşadım
gün oldu zehir gibi yokluğunu yaşadım
bana sen ne diye duyurdun yalnızlığımı
ne diye gurbet gibi mısralarıma sindin
dokunsan parmaklarıma tutuşacağım
yine ağustos gelse elele versek
sen anandan kaçsan ben yalnızlığımdan
yeni yoldan sazanlı çaydan geçsek
güneşin bahçeleri emzirdiği saatta
susamışlar aşkına, kandım diyesi
uzun uzun öpüşsek
yine ağustos gelse kovulsak cennetimize
şantiye hiç durmadan ötse bağırsa
lazoğlu büyükharflerle sövse işçilerine
damlarda kaysı yarsalar rumeli göçmenleri
dillerini sevdiğim kıvırcık dillerini,
ıssız bahçelerden geçsek unutulmuş sokaklardan
çocuklar mavi mavi gülüşüp kaçışsalar
bir masal dinler gibi sessizliği dinlesek
kendimizi dinlesek köklerin çığlığını
seni kollarıma alsam, yine yumsan gözlerini
yine kapışılsa yavrum, batan şehrin hazineleri
biz yine kendi derdimize düşsek
yere batan şehrin tek yalnızıyım
yüzyılın ağrısını anlıyarak çekiyorum
ekmeğime barut sinmiş bulanık özgürlükler
tepmişim rahatımı boynubükük mutluluğumu
yaşıyorsam erkekçe yaşıyorum
istemem sarmasın yumuşak duygular susuzluğumu
geceler bıçak bıçak böğrümde yatsın uyusun
kaderim kaderleri demişim allı'nın kızı
ellerimi kemirmekten memnunum
düşün ki coğrafyanın en güzel yerindeyiz
en güzel günlerinde gençliğimizin
ölümden ötesini aklım almıyor
beterin beteri var diyenlere inanmıyorum
istesek cenneti kurtarabiliriz.
ben bir ışık için tepmişim rahatımı
ellerimi kemirmekten memnunum
bu güleç yüzlülerin bu acı türkülerini
bu yoksul yerleri anlıyarak seviyorum
delice anlıyarak allı'nın kızı
Gördüm babaların ağlamasını da
Anaların ağlaması bir başka.
Anaların ağlaması bir ayrı.
Anaların ağlaması bir beter
Dövülen döş yolunan saç
Kanın umudun hakkı
Sütün ekmeğin hakkı
Bütün bir evren ağlar,
ağlaşırken analar
elbet bir bildiği var bu çocukların.
kolay değil öyle genç ölmek.
yeşil bir yaprak gibi yüreği
koparıp ateşe atmak.
pek öyle kolay değil
hem öyle bir ağaç ki şu yaşamak denilen şey
her bahar yeniden yeniden tomurcuklanır da
yalnız bir bahar çiçeklenir
a benim gülüm!
ölmek birşey değil dostlar
hergün ölmek güç
açlık
o başka ölüm
açlık korkusu
beter
ne atom ne hidrojen ne yangın
dağları dümdüz etmeğe - dostlar
aç çocukların çığlığı yeter.
gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç
ağaçlar bükmesinler n'olursun boyunlarını
neden akşam oluyorum tren kalkınca
kırlangıçlar birdenbire çekip gidince
mendiller sallanınca neden tıkanıyorum
öyle çok acımasız ki öyle birdenbire ki
az önceki çiçekler nasıl da diken diken
gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç o sularda çimdik, bitti; köprüleri geçtik bitti
o elmanın tadı orda, o kuş çoktan öttü, bitti
artık çocuk değiliz, susarak da bir şeyler diyebiliriz
günler devlet alacağı, yıllar bir kadehcik buzlu rakı
oyunlar oyuncaksı, oyuncaklar eski şarkı
kavaklara oklu yürek çizip duran o çakı
nerde şimdi nerde şimdi, nerde o kan sarhoşluğu
gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç
Dostum dostum, kavuşmak özgürlükse ve daha birçok güzel şiirin sahibidir.
"Kavuşmak özgürlükse özgürdük ikimizde,
Elleri çığlık çığlık yan yana iki dünya.
ikimiz iki dağdan iki hırçın su gibi akıp gelmiştik,
Buluşmuştuk bir kavşakta,
Unutmuştuk ayrılığı, yok saymıştık özlemeyi
Şarkımıza dalmıştık.
Mutluluk, mavi çocuk oynardı bahçemizde.
"Acı çekmek özgürlükse,Özgürüz ikimizde
O yuvasız çalıkuşu
Bense kafeste kanarya
O dolaşmış daldan dala
Savurmuş yüreğini
Ben bölmüşüm yüreğimi
Başkaldıran dizelere.
Aramakmış oysa sevmek
Özlemekmiş oysa sevmek
Bulup bulup yitirmekmiş
Düşsel bir oyuncağı.
Yalanmış, hepsi yalan
Yalanmış, hepsi yalan
Sevmek diye bir şey varmış
Sevmek diye bir şey yokmuş.
Acı çektim günlerce
Acı çektim susarak
Şu kısacık konuklukta
Deprem kargaşasında.
Yaşadım bir kaç bin yıl
Acılara tutunarak
Acı çekmek özgürlükse
Özgürdük ikimizde.
Acılardan arta kalan
işte şu bakışlarmış
Buğu diye gözlerimde
Gün batımı bulutlarmış.
Yalanmış, hepsi yalan
Yalanmış, hepsi yalan
Savrulup gitmek varmış
Ayrı yörüngelerde.