sen aşk şiiri yazamazsın
hasan hüseyin
çünkü aşk
şiirden önce gelir sende
oysa şiir
önünde gitmelidir
her şeyin
sen aşk şiiri yazamazsın
hasan hüseyin
çünkü aşk
kavganın içindedir
çünkü sen
içindesin kavganın
elmayı kokusundan
güvercini biçiminden soyutlamaktır
yaşamak denilen kavgayı
aşksız düşünmek
sen aşk şiiri yazamazsın
hasan hüseyin
çünkü sen
gagasından tutup kuşu
öt kuşum
öt kuşum
demiyorsun
çünkü sen
yedirip çiçekleri ineğe
koklayıp gerisini ineğin
kok çiçeğim
kok çiçeğim
demiyorsun
öpüşmek başka şeydir
yiğidim
öpüşmeyi düşünmek başka
sevişmek başka şeydir
güzelim
sevişmeyi düşünmek başka
sende yaprak
-iki gözüm-
sende dal
sende yıldız
-yürek sızım-
sende su
sende bu dört boyutlu kaçma tutkusu
atlıkarıncadan geceleyin
bakmaktır lunaparka
sen aşk şiiri yazamazsın
hasan hüseyin
çünkü sen
ilkyaz yağmurlarında çırılçıplak
dolaşır gibi sıcak morlarda
yaşarsın aşkı iliklerinde
çünkü sen
iki düşman ucun bileşkesisin
acısının kavuşmanın
ayrılmanın sevincisin
sen aşk şiiri yazamazsın
hasan hüseyin
çünkü aşkın kendisidir
senin şiirin
oysa şiir
oysa aşk
oysa sen
sen
sen aşk şiiri yazamazsın
hasan hüseyin!
Rüzgâr gibi ağustos geçti
ellerimizden
Meyvalar bizi bal renkli
günahlara çağırıyorlar
Bir yanda yaşanmamış günlerin
hırsı
Bir yanda boşa geçen gecelerin
acısı
Malum o dramın en güzel
perdesindeydik
Ağustos şarap olmuş, kanımıza akmıştı.
eski duvar diplerinde karanlık sular
ay vurmuş gölgelenmiş kuytular
canım oğul güzel yiğit
al gel kanlı gömleğini, sana nasıl kıydılar?
ben bu yürek yarasını bir gece elbistan'da duymuştum
bu külüstür mapusane zindanların en kötüsü
gözlerinin moru vurmuş ak mendillere
bir kelepçe sabahı ki türkülerin en acısı
ben bu yürek yarasını bir gece elbistan'da duymuştum
akşamlar bir karakuş gibi sağılıp inerdi tenha yollara
yıldızlar dut kokardı, iğdeler ay kokardı
öflez ışıkları, yol boylarında osmanlı karakolların
tilkiler üşüşünce akşam yıldızıyla bağlara
kelepçemin karasına bir ak güvercin
nazlı nazlı, canım yiğit, süzüm süzüm canım oğul, gelip konardı
ben bu yürek yarasını bir gece elbistan'da duymuştum
ekmek yedim, su içtim ben nasıl yadsıyayım
taze peynir gibi taze, sarı yabangülü selam
ya nasıl yadsıyayım ishaklı selvilerde ayışığını
ya bu kanlı gömleği ben kime giydireyim?
ben bu yürek yarasını hir gece elbistan'da duymuştum
sen ne zaman büyüdün de ne zaman kaptırdın gönlünü o nurhaklar'a?
sen daha bebek bebek, sen daha baba baba
canım oğul, o kıraç topraklarımın yabangülü, yiğidim
sen ne zaman büyüdün de düştün yollara
yolunu mavi kargalardan, toylardan sorar oldun?
hâlâ duruyor mu tellerinde o mavi kargaları maraş topraklarının?
o karamuk çalıları, o çoban döşekleri, o müslüman kayalar?
beni sordun mu gözüm, o kanlı toprakların menekşeli sabahlarından?
çıkınımda kara zeytin bile yok, kara alman kelepçesi bileklerimde
ben bu yürek yarasını bir gece elbistan'da duymuştum
bileklerim canım oğul yeni yeni başladı sızlamaya
sen büyüdün de demek, düştün de demek o damar damar kınalı topraklara
tüketmişim yirmi yılı, canım yiğit, bir salkım üzüm gibi
canım oğul, güzel yiğit
al gel kanlı gömleğini, sana nasıl kıydılar!
ben bu yürek yarasını bir gece elbistan'da duymuştum
Siyasi eylemleri gerekçesiyle öğretmenlikten atıldı, tutuklandı, hüküm giydi. Gürün ve Sivas’ta arzuhalcilik, tabela ve portre ressamlığı, inşaat işçiliği yaptı.(d. 1927 – ö. 1984)
'ne zaman sevmek desem bir tedirgin bulvar iti gecede
biraz müzik biraz içki ve çok çok resim
kim sarmalar bu bebeği
kimler taşır bu ölüyü belirsizliğe
nerelerde kalır gözüm/nerelerden döner sesim
bu ne biçiim hayvan ki bu/beslenir acılardan
tohum atar kuşaklara kan göllerinde
bu ne biçim oyun ki bu/gizlenir gölgesine gerçeğin
mutluluklar aranır ateş çemberlerinde...'
"ikimiz iki dağdan
iki hırçın su gibi
akıp gelmiştik
buluşmuştuk bir kavşakta
unutmuştuk ayrılığı
yok saymıştık özlemeyi
şarkımıza dalmıştık
mutluluk mavi çocuk
oynardı bahçemizde."