Eril faillik zamazingosundan sonra gözümde hiçbir değeri kalmayan yazar, okumayın-okutmayın.
Bir de bunu linç kültürü olarak tanımlayan kesim neyin kafasını yaşıyor ? Bu topraklarda her suçluda bir kurban arayıp asıl kurbanın mağduriyetini göz ardı etmek bir kültür olmuş asıl.
"yürüyorum dediği, durmanın ta kendisiymiş. düş gibi bir şey yani.. koşarsın koşarsın da varmazsın hani; içindeki umut, varamadığın kadar büyür. sen bakarsın ışıltıyla. ileriye uzanırsın (uzanmak istiyorsun), uzandıkça da kolların uzar babam uzar... gene de boşluğu avuçlarsın hep; düşünü düş yapan boşluğu.."
..
"belki de insanlar koskoca yaşamları boyunca yalnızca bir kez farklı olmaya katlanabiliyorlar, sonra da yavaş yavaş öteki insanların davranışlarına, düşüncelerine ve duygularına bürünerek, durup dinlenmeden kendini tekrarlayan uçsuz bucaksız bir benzerlikler denizinde kaybolup gidiyorlardı.."
..
"insana kendi yaşamı bile büyük geliyor kimi zaman; ne yapsa, kimi sevse, kimlerce sevilse, hangi işlerle uğraşsa ve nerelerde gezip dolaşsa, bir türlü dolduramıyor. her şeye karşın, ele geçirilemeyen derin boşluklar kalıyor önümüzde arkamızda."
Aşırı ağdalı ve edebi olmak için kasıntı bir üslup kullanan yazar. Kayda değer olay örgüsü içermeyen kitaplarındaki açığı böyle kapatmaya çalışıyor gibi.
Gölgesizler adlı romanı fazla abartılmış olsa da saçmadır ve hiçbir yere varmaz.
hasan ali toptaş... iki- üç kitabı haricinde okumadım. Birkaç sene evvel okuduğumda, bugün bakıyorum ki her kitabı aklımdan uçup gitmiş. öyküleriyle ilgili bir tanesi haricinde hiçbir bilgim yok.
büyülü gerçeklik denen türde öyküler yazdığını biliyorum. ama borges, marquez ve Yaşar kemal’den sonra bu tür için arayışta bulunamadım. borges ve bilhassa Yaşar kemal’in Büyülü gerçekçi tatları bana yetti ve kafamın asla uyuşmayacağı muhafazakar ingiliz- arjantinli bana yetti.
toptaş’ın öykülerini muhteşem bulan postmodern, ikinci yenici tip tanıdıklarım var/dı.eyvallah.
işin taciz kısmı hukukun sorunudur.
eyvallah. tepki kısmı ahlaki bir durumdur.
Buna da eyvallah.
Ama canı önceden de yanmış bir kadının feveranını es geçemeyiz. erkek denen bu yaratığın, ben de dahil ziki kalkınca her istismarını eril zırvalıklarla aklamaya kalkması tam bir adilik. hemfikirim.
linç kötü bir sosyal olgu ama; bazen aklı başa devşirmenin şiddet içermiyorsa en olgun yolu. bu bağlamda, özür dileyip itiraf eden yazarın, şiddetsiz linçten nasibini almasını onaylıyorum. öyle her itiraz da linç olmuyor. beni linç ettiler iddiası da zırboş. bazen linç adil olabilir.
şaka şaka. hiçbir linç adil değildir. Tabii itirazı linç diye sunma kurnazlığı yapmıyorsanız.
Tabii sarkastizmi bir yana bırakırsak; Hasan Ali Toptaş'ın, statüsünün verdiği cesareti kötüye kullanması, gerçek yaşamın edebiyattaki kurguyla örtüşmeyeceğini, kötülüğün kurgu olarak kalmayıp insanların ruh dünyalarına vereceği zararı bu kadar geç farkettiğini beyan etmesi, özrünü haklı çıkarmaya yetecek türden değil.
Türkiye'de siyasetten edebiyat dünyasına, eril dil ve cinselliğinin hegomanyasına hep birlikte karşı çıkmak elzem, kadınların maruz kaldıkları tacizi cesaretle dile getirmelerini, gelecekte bu tür olayların önüne geçilmesi açısından değerli buluyorum.
Hayal kırıklığı nedir, neler hissettirir sorusunun yanıtı, hasan ali toptaş' tır ve berbat hissettirir...
Onca duygu, hayran olunası kalemi, okurken hissettirdikleri... Püfffff diye uçup gitti...
Kendimi aldatılmış, hüsrana uğratılmış gibi hissediyorum.
Erdem, her şeyden önemlidir, yokluğunda her değer anlamını yitirir.
Üzgünüm.
Emrah serbes'i bile masum bıraktı nazarımda. Çünkü taciz çok başka bir şey.
sen taciz ettiğin kadının müdürü, yöneticisi veya patronu yahut metroda dizini ille de dizine değdirmeye çalışan yan koltuktaki yabancı Herhangi biri değilsin ki; o kadınların hayranlığına mazhar olmuş, idolleri haline getirdiği bir insansın. Bir insanın bir insana sunabileceği en masum, en kıymetli şeydir bu. Hayranlık sevginin en yoğun, kristalleşmiş halidir.
bak işte sen; diğerlerinin yaptığı gibi; bir kadına güzelliğinden, güler yüzünden veya olası herhangi bir anlık kontrolsüzlüğünden dolayı kendini suçlu hissettirmenin yanında; işte bu en masum şeyini de, güzel şeylere, güzel duygularına olan umudunu da hiç ediyorsun.
belki de ülkece ilk defa duyduğumuz ''eril faillik'' böyle bir şey olsa gerek?
gerçekten çok üzüldüm. ne diyeyim; umudum kabahat özrü aşmamış, gerekli yerlere ve amacına ulaşmış olsun.
Aşırı bayık ve kasıntı bir yazar, hatta bu "özür" açıklamasında da "eril faillik" tanımlası bana göre edebiyatını tanımlıyor, boş ve beleş yani.
Taciz olayına gelirsek, edebiyat ve sanat dünyası bu kuzum. Aslında bu adamlara iyi/güzel/örnek insan olmaları zorunluluğunu biz yüklüyoruz. Bu insanlarin böyle bir misyonu yok oysa ki. Andre gide ve oscar wilde pedofilidir. Okumayalım mı, afaroz mu edelim. Yetmez, mezardan çıkıp kemiklerini yakalım. Gerçi pedofiliyi de lgbt gruplarına dahil edenler de var ama mainstream görüşten bahsediyorum. Bunun sonu gelmez.
lovecraft, rudyard kipling, josehp conrad ırkçı, knut hamsun hitlerci, prandello ve ezra pound faşist, salvador dali, camilo jose cela ve tolkien franco'cu, naipaul müslüman karşıtı vs...
Geçiniz, suç varsa yargı var. Edebiyat dünyasından tasfiye etmek doğru bir yaklaşım olmaz.
Adam pislik cıktı rıza baba. O değil de imzalı kitapları vardi bu adamın bende. Tam bir hayal kırıklığı. Toplumun ince ruhlu olmasını beklediğimiz -belki de onlara yakistirdigimiz- bir kesiminden ismin bu olayla anılması şahsımı üzdü. Tanımadan guvenmicem bir daha kimseye.
Çok üzüldüm o kadar da nahif bir insan gibi duruyordu ki. Çoğu kitabını okumuşumdur yazık oldu. Doğruluğu yanlışlığını tartışmıyorum bile. Neden ya, öyle güzel yazılar hep kötü yaşanmışlıklar barındırıyor. Ağlamak istiyorum.
Arkadaşlar maalesef ki edebiyat gerçekten güzel şeyler yazmış berbat adamlarla dolu.
Edebi dilini sevdiğim bir yazardır, lakin şu durumu bir kadına yaşatmış olma ihtimali bile gayet mide bulandırıcı.. umarım doğru değildir ve nefret ediyorum edebiyatını sevdiğim yazarların kişisel hayatlarında kötü şeyler yapmasından. Zihnim okumaya devam et derken, kalbim buna para mı kazandıracaksın diyor.. Neyse en kötü korsan kitaplarını alır, intikamımızı alırız..
Ayrıca konumunu kullanarak, kadınlara istediği gibi yaklaşma hakkını kendinde gören insanlar gerçekten kötüsünüz, gerçekten.
Oldukça mütevazi, biraz da utangaç; yazdıklarından ziyade kişiliği beni çok etkilemiş olan yazarımız..
'' O kadar çok konuşmuşum ki bir gün, kendimden utandım. Halbuki o kadar çok konuşmaya lüzum yok, yer yüzü zaten yeterince gürültülü.'' Biraz da kendimi bulduğum için midir bilmem fakat oldukça sevdiğim ve yazmaya devam etmesini istediğim bir kişilik. Umarım devam eder...
Türk ve dünya edebiyatında pek tanınmayan fakat tanıyanların okumaktan vazgeçemediği bir yazar. Kuşlar yasına gider ve heba gibi güzel kitapları vardır. Anadolu hüznünü postmodern bir şekilde toptaş'ın kitaplarında bulabilmeniz mümkün.
kendi anlatımıyla edebiyat : son derece güzel eserler de yazılıyor elbette ama bir aynılaşmadan da söz edebiliriz. teknolojik gelişim nedeniyle bir çeşit hız çağında yaşıyoruz ve ister istemez hız her şeyin ağırlığını hafifletiyor. hayatın giderek artan bu hızlı temposu yüzünden, artık dirseğimizi dayadığımız masa yirmi yıl önceki ağırlığında değil bugün; selamlaşmalar, aşklar, yemekler, sohbetler, yani akla gelebilecek her şey yirmi yıl önceki kadar ağır değil. her şey çok hızlı ve hızı oranında da hafif. bu hız işte aynılaşmayı yaratıyor bir ölçüde. aynı zamanda bu hız edebiyatta aforizmasal bir söylemi de getiriyor kendiliğinden, ki bu, edebiyat çağımızın hastalığıdır bana göre. halbuki edebiyat zamanın hızına müdahaledir.
Tam da okuduklarım hep birbirinin "tekrarını tekrarı" ben artık farklı ve ilginç bir şeyler okumak istiyorum dediğim bir zamanda tanıştım kendisiyle. Üslubu, imgelem gücü büyüledi beni. Betimlemeleri hiç kasıntı değil. hakikaten kelime işçisi gibi normalde asla birbiriyle bağdaştıramıcağımız kelimeleri öyle güzel kaynaştırıyor ki ruhunu doyuruyor okudukların ve adamın yaratıcılığına hayran kalıyorsun. Şükrediyorsum anadilinin Türkçe olduğuna ve kendisine Türkçeyi arşa çıkardığı için teşekkür ediyorsun. Acaba o dünyayı öyle görüyorsa kendinin dünyayı ne kadar düz gördüğünü sorguluyorsun.zaten Öyle yazıyor ki, ister istemez okudukların etkiliyor seni ve hafızana kazınıyor. Örnek vereyim kapkara bir tespih demiyorsun "zindan karası tesbih", diyorsun, güvercine bakınca "aynalı güvercin" görüyorsun, makası kaldırırken "kalaylanmış bir çift tas göz" düşlüyorsun, sabunlu yuzune bakarken aklına romandan şeyler geliyor gerçek yaşamda da. Müthiş bir kalem. HayattaykenMaddi ve manevi olarak kıymeti bilinsin isterim. Ben şahsen Bilemiyorum diğer yazarları artık nasıl okurum
Not: yazar kendisini postmodernist olarak tanımlamıyor fakat kitaplarında çokça hakim bu durum. O nedenle somuta meraklı kişilere yazarın uslubunun çok hitap etmeyeceğini düşünüyorum.
sonsuzluğa nokta adlı kitabıyla tanıdığım yazar. sakin anlatım tarzıyla sizi kitaba çeker. imza gününde de gördüğüm kadarıyla karakteriyle de kendini sevdiren değerli yazar.
bir yazar.
kelimeleri hislere bulayıp, cümlelere lezzet katmış. tadı damakta kalan cinsten.
bazen cümleler, hislere dar geliyor. xl giyiyormuşsun da sana s verilmiş gibi. bu öyle değil.
kabına sığmaz olunca bana koşardı eskiden, şimdi bunu yapmıyor; kırgın. kırgınlığının nedenini çözemiyorum bir türlü, artık gözleri çok uzaklaştı, okunmuyor.
gene de, sevmemiştim sokakları. insan onları gezip dolaştıkça, yaşamın değişebilirliğine daha çok inanıyordu. hatta, uzaktan uzağa da olsa, öteki insanların varlığına yaslanıp kendi varlığını, yalnızlığını ve tekdüzeliğini yeniden kavrıyordu.