kitabı okuyup da filmi övenler,harikuladeydi,muhteşemdi diyenlerle aynı filmi izleyip izlemedigimden emin olmak için yarın tekrar gidecegim filmdir.cünkü benim izledigim hiç tatmin etmeyen bi filmdi.sonu böyle olmamalı diyordum.demekki yanlıs filmmiş sözlük.
bir jenerasyon harry potter ile büyüdü. şöyle bir serinin filmografisine baktığımızda hayatımızın 10 yılı boyunca bizimle beraber olduğunu söyleyebiliriz. **
sözlükteki harry potter entrylerini biraz karıştıranlar, harry potter serisine ne derecede obsesiflikle bağlı olduğumu bilir biraz. bu yüzden filmi yorumlarken zorluk çekiyorum, sık sık flashbackler yaşıyorum.
fazla uzatmayayım... film zaten kitabın ikinci bölümünün uyarlaması olduğundan bu kadar aksiyon ve görsellik içermesi beni pek şaşırtmadı. filmi imax ve 3d eşliğinde izledim. imax olması kesinlikle seyir keyfini arttırdı ama 3d olması pek bir şeyi değiştirmiyordu. arada bir 3d olduğu belli olsun düşüncesiyle üstümüze gelen parçacıklar falan vardı.
kitapla çelişen birkaç kısım vardı yine. basit detaylardan bahsetmiyorum tabi. neville'in luna'dan hoşlandığını söylediği sahnede muhtemelen kitabı okumamış seyirciler ilerde ikisinin evlendiğini falan düşünmüştür ancak öyle bir durum yok. luna kendi kafasından bir eleman bulup dünyayı falan geziyor, neville de hogwarts'ta profesörlük yapmaya başlıyordu.
filmdeki tek kusur voldemort'un harry öldükten sonra gösterdiği yavşakça tavırlardı. kitapta da hafif bir sevinç durumunda olduğunu anlayabiliyorduk ama böylesine bir yavşaklık yoktu. arkadan müzik versek göbek atacaktı ibne.
dedim ya... kafamda tasarladığım çok şey var ama yazamıyorum.
üç kere izlediğim film. ancak ondan sonra hakkıyla bir yorum yapabileceğime inandım, o yüzden bu entry şimdi geliyor.
harry potter filmlerinin benim için anlamı büyük. ben de kitapları okumadan önce ilk filmi izleyenlerdenim. öyle ki ilk filmden çıktığımda koştura koştura ikinci ve üçüncü kitapları almıştım.
efendim bendeniz muhafazakâr bir sinema seyircisiyim. üç boyutlu film izlemeyi sevmem, sanki bir şeyleri bozar gibi gelir bana. ancak bu defa üç boyutlu gittim filme.
öncelikle filmi çekim ve oyunculuklar olarak çok vasat bulduğumu ne yazık ki söylemem gerek. senaryosu kuvvetli olmasına rağmen yönetmenin bunun altından kalkamadığını düşünüyorum. yönetmenin etkisinde kalmış olsalar gerek, oyuncular da üst düzey bir performans gösteremediler.
bazı karakterlerin rolleri çok zayıftı tabi. örneğin diğer üç filmde ağzımızın suyunu akıtan helena bonham carter'ın bellatrix'inin karizması gitmiş onun yerinde olmadık yerlerde kıkırdayan, yarı bellatrix yarı pettigrew bir karakter gelmiş. herkes alan rickman'ın oyunculuğunu beğeniyor; ancak bu filmdeki oyunculukların yerlerde sürünmesinden kaynaklanıyor bence. zira alan rickman diğer filmlerde oynadığının üstünde bir performans göstermedi. luna ve neville karakterleri de kitaptaki kadar güçlü değil filmde.
luna ve neville konusunda iki laf etmek isterim. kitaplarda ikisi de yalnız karakterlerdir. ancak ikisi de harry'e sadıktır. luna deliliğe vurur işi. ancak dostlarını ne kadar sevdiğini ve onlara ne denli ihtiyacı olduğunu ölüm yadigarları'nda evine gittiğimizde görürüz. odası diğerlerinin fotoğraflarıyla doludur ve her yere friends (dostlar) kelimesi yazılmıştır. neville'in bunalımı ise harry'ninkiyle hemen hemen aynı bir travmayı yaşamış olmasıdır. harry'den bir gece önce frank ve alice longbottom çiftinin bebeği olarak doğmuştur. voldemort'un kendisi potterlar'ı öldürmeye gittiği gece bella lestrange'a verdiği emirle annesi ve babası işkenceye uğramış ve sonunda delirmiştir. bu sebeple neville de yalnız büyür. zümrüdüanka yoldaşlığı'nda st. mungo hastanesi'nde neville'in anne babasını görürüz. bu döneme kadar neville anne babasının deli olmasından utanmaktadır. aslında deli kelimesi yanlış bir kavram olabilir; ama ağır bir beyin hasarı söz konusu ikisinde de. bu arada frank ve alice'in tıpkı lily ve james gibi çok güçlü iki genç seherbaz olduğunu hatırlatayım. Frank ve alice hogwarts'ta oldukları dönemde lily, james, sirius, remus ve peter'in sınıf arkadaşıydılar.
bunları anlatma sebebim şu. harry ile birlikte büyürken neville kabuğunu kırmıştır kitapta. özellikle bellatrixle olan sahnelerinde kendisinin tam anlamıyla aslan kesildiğini görürüz. bir de hem zümrüdüanka yoldaşlığında hem de ölüm yadigarlarında tekrarlanan bir sahne vardır. neville göğsü kabara kabara frank ve alice'in oğlu olduğunu söyler. ebeveynlerinden utanırken onlarla gurur duyar hale gelmesi çok önemli. nitekim filmde bozulmuşunu gördüğümüz sahnenin orijinalinde voldemort bir safkan olduğu için neville'i öldürmez ve ona kendisine katılmasını buyurur. neville burada tam bir gryffindordur artık. bütün herkes ümidini yitirmiş, voldemort ve ölüm yiyenleri zaferini kutlarken neville sağ kalanlara harry öldüyse ben varım minvalinde bir şeyler söyler. kitapta harry yılanı öldürün cümlesini ron ve hermione'ye değil neville söylemişti. işte neville dağılan hogwarts ordusunu yeniden toplayan konuşmasını yaptıktan sonra seçmen şapka ona gryffindor'un kılıcını verir, o da tek hamlede naginin kafasını uçurur. filmde ise bunların hiçbirini göremeyiz, yerine ağlak bir konuşma yapan neville vardır. yılan sahnesi ise voldemort ve harry düellosu adına değiştirilmiş ve uzatılmıştır. neville'in gerçek kimliğini gösterdiği ve deyim yerindeyse yıldız misali parladığı bu sahne bence çalınmış ve neville karakteri mahvedilmiştir.
kitapta voldemort hogwarts'ı ve binaları da fesheder. artık herkes slytherinli olacaktır. neville bunun üzerine yılanı doğrar ve harry olmadığı halde savaşacaklarını herkese gösterir. bunun üzerine ortalık karışır ve savaş yeniden başlar. oysa ortalıkta harry yoktur, kimse sağ kaldığını bilmemektedir. ancak filmde savaşı yeniden başlatan harry'dir. bu da rowling'in verdiği mesajın hayli bozulmuş bir şekilde izleyiciye aktarıldığını gösteriyor.
filmde bir nasıl geçti yıllar havası yaratılacağını herkes tahmin etmişti. bol bol flashback olacağını düşünüyorduk. bunu, prensin masalı bölümüne normalde olmayan sahneleri ekleyerek yaptılar. ayrıca epilog bölümünden önceki son karenin el ele tutuşan bir harry hermione ron olması da bununla ilgili. ancak, ne desem, filmin final sahnesini beğenmedim. madem böyle bir hava yaratılmak isteniyor, son sahnede çocuklarını trene bindirmiş yaşlı bir harry potter yerine felsefe taşından bir tren sahnesi koysalar, ne bileyim harry kendi seçimini anlatırken bu kareyi ve o sırada tüm karakterlerin o ilk halini gösterseler güzel olurdu diye düşünüyorum. çünkü bu flashback sahnelerinin tamamı snape'in sahneleriydi. hani madem yapıldı bir kılıf uydurulup diğerleri de bir saniye gösterilemez miydi? nedir yani bunun maliyeti ya da zararı?
filmde bir skandal, iki de ciddi hata vardı. skandal fred'in ölüm sahnesinin ve percy'nin ağlayarak ona sarılmasının filmden kesilmesi elbette. daha da kötüsü lavender ve fenrir'in burun deliklerindeki kıllara kadar zum yapılırken fred'in ölüsünün göründüğü sahnede babasının göbeğine sarılan ginny ve annesi ile ağlayan ron'un gösterilmesi ama fred'in yüzünün uzaktan sadece kimliği anlaşılacak kadar gösterilmesi. hatta çok değil iki üç saat sonra ron sanki kardeşi ölmemiş gibi gerzek gerzek espriler yapmaya başlamıştı yeniden. gerçekten ihanete uğramış hissettim kendimi.
hatalar ise, kısım 1'de ve kitapta kulağı kopan george'un her nasılsa burada iki kulağa sahip olması. bir ikincisi de goyle'un zebani ateşinin şekilden şekile bürünmesi. zebani ateşi patronus gibidir, büründüğü şekil büyücüye özeldir. mesela dumbledore'unki anka, voldemort'unki ise yılan. fakat her nasılsa goyle'unki bir ayı bir yılan veya şu an hatırlamadığım bazı başka hayvanlara dönüşüp duruyordu. kitaplarla birlikte düşünürsek bu yapılmaması gereken ciddi bir hataydı.
onun dışında, ağladım. her seferinde de hep aynı yerlerde ağladım. david yates kötü ve acemi bir yönetmen olduğu için filmi mahvetmişti yine. keşke azkaban tutsağı'nda teklif götürülen guillermo del toro ya da azkaban'ı çeken alfonso cuaron çekseydi filmi diyorum. ki del toro'nun filmi çekmeyi reddetme sebebi o sıralarda başyapıtı el labirento del fauno'yu hazırlıyor olması idi ve o da tüm iyi niyetiyle yakın dostu cuaron'u önermişti david heyman'a. bu iki yönetmen de ölüm yadigarları'nı enfes çekerdi diye düşünüyorum. hele ellerinde alan rickman, helena carter, michael gambon, dame maggie smith, john hurt gibi ingiliz sinemasının dev isimleri varken. bu şekilde düşünüldüğünde filmdeki oyunculuğun ve yönetmenliğin yerlerde süründüğünü görmemeniz imkansız.
ayrıca filmde güzel olan detaylar da snape'in harry'e anıları yerine gözyaşlarını vermesi ve neville luna aşkıydı. bunlar da kitaptan farklı; ancak ikisinde de tribünlere oynandığı açık. şahsen tribünde bir amigo olan ben bunlardan çok memnun kaldım. ama belki de en güzeli, filmin hedwig's theme'in orijinal versiyonuyla bitirilmesi oldu. diğer filmlerde şarkıyı yeniden yorumlayıp duruyorlardı, burada felsefe taşı'ndaki orijinal versiyon kullanıldı. kanımca bu da tribünlere vurulan son öldürücü darbeydi. orada, özellikle de kitapları yalayıp yutan benim gibi insanlar, kalplerinin acımadığını hissetmemişlerse rowling onlara hakkını helal etmemeli bence. samimi söylüyorum. o an bütün çocukluğum ve ilk gençliğim geçti gözümün önünden. felsefe taşından çıkınca ilk iş olarak sırlar odası ve azkaban tutsağını alışım, bir çırpıda okuyuşum, cedric diggory'i hatırlayın cümlesini okuduğumda ağlayışım, zümrüdüanka yoldaşlığını milyon çarpı milyon kere okuyuşum, oks'ye girmeden önceki günü zümrüdüanka'yı okuyarak geçirişim, snape'e güvenişim, melez prens'i sınıfta okuduğum için yediğim tokat geçti gözümün önünden. ölüm yadigarları'nı ingiltere'den sipariş etmiştim, türkçesini bekleyemem diye. yavaş okuduğum tek harry potter kitabıydı, normalde bütün kitapları hızlı okuyan ben biliyordum ki bu sondu, o yüzden salyangoz gibi okumuştum. ama öyle ya da böyle bitmişti, deli gibi ağlamıştım. işte tüm bunlar doldu beynime hedwig's theme çalarken, çünkü tüm bu masal benim için o melodiyle başlamıştı. ağladım, koca adam oluşuma bakmadan hıçkıra hıçkıra ağladım.
filmin ikinci yarısında sürekli olmak üzere, ilk bölümde ara ara ağlatmış filmdir.*
mcgonagall'ın lokomotor büyüsünü kullanarak heykelleri canlandırdığı sahne ayrı bir etkileyiciydi. tabi ardından o panikli havada çocuksu sevinişi çok da eğlenceliydi.*
ah o snape'in lily'ye sarılıp ağlaması yok muydu.. ağlamaktan insan kendine gelemiyor. o anıları harry'ye verirken de "beni affet bakışı" ve "gözlerin tıpkı annen" gibi demesi zaten olacakların göstergesiydi.
neville voldi'ye "bir şey söyleyebilir miyim" diye sorduğunda voldi'nin verdiği tepki o kadar ağlamış halimle yarılıp yerlere yatmama sebep olmuştur. ama neville'dir, canımdır, kahramanımdır.
bellatrix lestrange'ın ölümü düşündüğüm gibi olmamış olsa da molly'nin yüz ifadesi beni benden almıştır.
kitaptakine göre voldemort ile düellosu sırasında etrafta insanların olması gerekiyordu. harry'nin voldi'yi uzuun uzun insanlar önünde aşağılaması gerekiyordu. aynı zamanda düello büyük salonda gerçekleşiyordu. filmde ise avluda tek başlarına şeyaptılar yavrucaklar. ayrıca voldi'nin toz olması kötü oldu; cesediyle alay edebilirlerdi.*
ayrıca harry mal mı? mürver asayı hanki akla hizmet kırdı ve attı anlamış değilim. dumbledore'un odasına götürmesi gerekiyorduu.. bütün okul müdürlerinin tabloları harry'yi alkışlamalıydııı.. dumbledore ağlamalı ve harry'le gurur duymalıydııı.. sonra harry kendi asasının kırığını mürver asayla düzeltip mürver asayı da dumbledore'un odasında bırakmalıydı. olmadı napalım..
19 yıl sonrasında da ted lupin'i görmek isterdik. fakat david abim araya bir yere sıkıştıramamış olsa gerek.
ancak gitmeyenlerin acil gitmesini*, giden ve 12 yılını geçirenlerin de tekrar gitmesini tavsiye eder, david abimin eline gözüne aklına fikrine sağlık der, içimde ufak bir burukluk ve serinin özlemiyle çeker giderim..
akşam saatlerinde gittiğim film olmuştur, kitaplarını ve filmlerini mümkün olduğunca küçüklüğümünden itibaren takip etmeye çalıştığım kitaplarına, filmlerinden daha fazla zaman ayırabildiğim zamanlar benim için anıdan ibaret olacaktır artık. büyüdüğümü hissettim son filmle birlikte, filme dair eksikler yokmuydu elbette vardı ama canları sağolsun.
kitaba göre tam bir hayal kırıklığı, tam bir fiyasko olsa da güzel filmdi vesselam. hatta bir ara ağlıyor muyum diye bakındığım oldu . özleyeceğim seni harry..
bugün gidiceğim ama yönetmeni david yates olcağı için mutlu olmucağımı düşündüğüm film.hadi hayırlısı.
edit: dün gittim filme ve sevdim.hatta ikinci defa gidebilirim.david amcaya rağmen süperdi.bu sefer tebrik ettim kendisini.filmin müzikleri ise ayrı bir başlık oldu bence.o konuda baya başarılıydı.gidin seriyi tamamlayın ve gelin.
Gitmek isteyip gidemediğim filmdir harry potter hayranlarının göz yaslarını tutamayacagı fılm olup fılme bimden le-pecete almalarını tavsıye ettıgım fılmdır.
--spoiler--
part 1'e göre oldukça güzel film olmuş. ben aksiyonuna baktığım için bu şekilde değerlendiriyorum, part 1 neydi lan öyle, koruda koşuşturan, kamp yapan 3 büyücü, sevgili arası tripler falan.
her neyse, filmin kötü yanları vardı elbet, misal yıllarca görsel olarak beklenen harry-voldemort son savaşının senin ağzını yüzünü dağıtırım şeklinde fiziksel yanlar içermesi ve kısa olması; harry'nin voldemort'un işini 2 asa ile bitiremeden voldi'nin havaya karışması, mürver asanın çotank diye ikiye kırılması, harry'nin hagrid'in kucağından çocukça bir edayla düşerek inmesi, karizmanın bu arada yerle bir olması; voldemort'un "harry potter is dead" lafından sonra midyat seyfo gülün lan yapması, harry'nin öldü sanılmasına ron ile hermione'nin pek tepki vermemesi, bellatrix'in küt diye ölmesi, ron ile hermione'nin öpüşme sahnesinin sinema tarihinin en absürt anlarında biri olması, yılan dişiyle nagini peşinde koşturmalar, neville'in filmin görsellik seviyesinde olmayan bir şekilde nagini'yi kesmesi, voldemort'un ölümünün ardından matrix revolutions sonundakine benzer bir çoşma sahnesinin eksikliği, ginny'ye 19 yıl sonrası bölümünde berbat makyaj yapılıp ayıp edilmiş olması... ulan orada hermione'yi eski haliyle aynı yapmışsınız, güzelim kızıysa gitmiş 45 yaşında göstermişsiniz.
iyi yanlar şöyle:
- banka sahneleri.
- snape'in anıları.
- hermione'nin bellatrix kılığına girdiği sahneler... bellatrix bu şekilde olsa cidden çok tatlı olurmuş.
- luna'nın harry'ye "yeter artık bir kere de beni dinle" diye atar yaptığı sahne.
beni hüzünlendiren ilk harry potter filmiydi. Bi daha ki film ne zaman demeyeceğiz artık. Herşey gibi harry potter'da bitti.
seni özleyeceğiz harry potter
Bazı kısımlarında beni hasta eden film. Mesela arakadaş orada büyük bir savaş var, millet birbirini öldürüyor sen hala sersemlet atıyorsun. insana sorarlar salak mısın diye. ikincisi Malfoy ve etrafındaki yavşaklar seni kıstırsa gebertecek, sen onları tepede bırakma şansına sahipken ne bok yemeye kurtarıyorsun. Üçüncüsü Voldemort tüm kitaplarda oldukça cool, korkunç ve mükemmel bir güce sahip biri olarak anlatılırken ulan şu yarattığınız yaratığa bir bakın, kim korkar ondan. Milletin üç buçuk attığı adama son filmde Neville bile kafa tuttu, ayıptır. Dördüncüsü filmin son kısmında Harry Ron ve Hermonie 19 yıl sonra kamera karşısında güya. Ulan salak mıyız biz, Harry'nin gözlükleri bile değişmemiş. Ron'a biraz göbek yapıp Hermonie'nin saçlarını toplamışsınız. Şimdi bütün bunlardan sonra bir de film imdb'de 8.7 almıyor mu, çıldırasım geliyor arkadaş.
ayrıntılarıyla daha sonra yazarım ama kısaca söylemem gerekirse kitaba göre bok gibi olmuş bir filmdir. hayatımda kutsal damacana itmen* den sonra çıkıp gitmek istediğim tekk film. sen düşün ne kadar boktan. ulan hadi uyarlıyorsun o yüzden kitaptaki her ayrıntıyı yansıtamazsın bunu anladıkta be insan yavrusu siktir boktan sahneleri neden eklersin gereksiz yere kasarsın koca filmi? herifleri yılanla kovalatmadığınmı kaldı döner bıçaklarıyla dalalım abi edasıyla yılanımı kovalatmadın millete. kusura bakmayın ama bok gibiydi zikseniz tekrar gitmem.
3 boyut içinde ayrıca para vermeyin en belirgin olarak voldemortun ölüşünde yararını gördüm o gözlüğün.
bugün imax salonunda izlediğim film. (3d izlemenin en belirgin olduğu sahne voldi'nin ölümü ayrıca, gerisi fos) sıcağı sıcağına hemen izlenimlerimi yazayım efendim. öncelikle david yates, otur sıfır. harry potter efsanesini kapatıyorsun be adam, efsane bir final çekeydin. bitse de gitsek tarzında çekip, içine etmişin kitabın. neyse.
--spoiler--
* hermione'nin bellatrix olduğu sahneler baya komikti. tebrikler helena bonham carter, içindeki hermione'yi bundan güzel yansıtamazdın. gringotts'taki sahneler de fena değil, güzeldi diyebilirim. yalnız bellatrix'in kasasında dokundukları her şey çoğalırken, kendilerinde de (harry, ron, hermione) yanık izleri, yaralar oluşması gerekiyordu. burada sadece çoğaldıkları için bebeler bir tür eşyalar içinde boğulma tehlikesi atlattı.
* ollivander ölüm yadigarları 'nı bilmiyordu kitapta. burada maşallah, hepsini anlattı adam.
* o carrow kardeşler sadece büyük salon'da snape'in arkasında durmak için mi varıdı? hani nerede luna'yla harry'nin rawenclaw kulesi'ne gitmesi, orada alecto carrow 'la karşılaşmaları, amycus carrow 'un prof. mc gonagall 'ın yüzüne tükürüp, sonra harry'nin "bunu yapmayacaktın" diye ortaya çıkması... hiçbiri yok, oysa o sahneyi o kadar bekledim ki. bir de luna vazgeçirdi harry'i rawenclaw kulesi'ne gitmekten, allah cezanı versin david yates.
* normalde kayıp diademin bir hortkuluk olduğunu harry kendi kendine buluyordu. oysa burada helena rawenclaw 'dan öğrendi. olmamış diyorum gene. neyse harry'nin iç sesini veremediğinizi varsayarak tamam diyelim.
* severuuuuss, ah severus, can severus... lily'nin ölü bedenini tutup hıçkıra hıçkıra ağladığın o sahne vardı ya, yemin ederim gözüm doldu lan. sen neymişsin be abi, kıymetini bilememişiz senin. dumbledore out, snape in. (bkz: snape ölmedi kalbimizde yaşıyor)
* dumbledore'la harry'nin king's cross sahnesi komediydi. dumbledore rüyaya giren ak sakallı dede kıvamında bir şeyler dedi gitti. koskoca albus dumbledore 'u ne yapmışsınız ya, allah sizi bildiği gibi yapsın. bir de snape ile dumbledore harry'nin ölmesi gerektiğini tartışırken dumbledore o kadar soğuktu ki... "ölürse ölsün amk bana ne" demediği kaldı bi. tiksindirdiniz adamdan. oysa böyle değildi.
* "not my daughter, you bitch" in daha çarpıcı bir sahne olması gerekiyordu bana kalırsa. bir şeyler eksikti sanki.
* hani nerede cesur neville lan? voldi'nin önüne çıkıp ağlak bir konuşma yaptı sadece. "harry ölmediii, o bizim içimizdeeee hüüüüüğğğğ". hani nerede voldi'nin neville'in kafasına zorla seçmen şapka 'yı taktırıp kafasında yaktığı o sahne? ooooff...
* bu harry ve voldi büyücü değil mi lan? niye jackie chan kıvamında atraksiyonlu hareketler yaptılar ki... voldi bir an "hiyaaaaağğğ" diyerek harry'nin üstüne atlayacak sandım.
* fred'in ölümü sanki öylesine bir olaymış gibi geçip gitmişler. remus ve tonks'un ölümü de... hani nerede teddy lupin, hani nerede lupin'in harry'e "teddy'nin vaftiz babası olur musun" diye sorduğu sahne... oysa en önemli kısımlardan biriydi.
* snape boşu boşuna "look... at me" demedi amk. bir baktım lily'nin gözleri kahverengiydi beyinsizler sürüsü. bir lens takmak kimsenin aklına gelmedi mi?
* harry o mürver asa'yı şak diye kırıp atmıyordu. önce kırık olan kendi asasını onarıyordu. sonra dumbledore'un mezarına bırakıyordu. koskoca mürver asa'yı nah kırıp atar harry. ron'un o anki bakışlarını gördüm, bebe şok oldu, kendinden geçti zaten.
* 19 yıl sonrası... allah sizi kahretsin. yemin ederim sinirden güldüm. harry ve hermione hiç mi değişmez? ginny'e götümle güldüm. ron'a cidden güldüm, göbekli falan olmuş. yazık lan hermione'ye. bir de albus severus potter 'ı oynayan çocuk, hayatımda gördüğüm en tatlı çocuktu diyebilirim.
--spoiler--
çok yazdım, çok konuştum farkındayım. ama finale hiç yakıştıramadım bu filmi, hiç. ben iyi bir film olur diye tahmin ediyordum, çok konuşmam bu yüzden. yani paranıza yazık demeyim de, beklentilerin altında bir film olmuş.
"19 yıl sonra"sıyla hasstrsshehehe dememe neden olan film. daha profesyonel bir yaşlandırma tekniği bekliyordum. keşke flash tv'ye (yalçın çakır) yaptırsalardı yaşlandırma işini.
azbakandan sonrasını izlemediğim ve dün son anda bi arkadaşla gitmeye karar verdiğim film. film başlamasına 15 dk kala evden cıktık. allahtan avm yakın. yol bayınca arada neleri kaçırmışım dinledim, öğrendim. film baya keyifliydi özellikle 2. bölüm epey heyecanlı geçti. ama aşk-ı memnu'da yaşadığım hayal kırıklığının aynısını filmin sonunda yaşadım.
(bkz: behlülün mezar başındaki sakal sorunsalı)
abicim, o kadar yüksek bütçeli film yapıyorsunuz, aradan 19 yıl geçirtmişsiniz bu mudur yahu!? adam evli, çocuğu var baksan sözde 35 yaşında falan ama 17 lik ergen görünümünde. yalçın çakır daha iyi yaşlandırırdı yemin ederim.
--spoiler--
Sevip sevmedigime karar veremedim acikcasi filmi. Cünkü HP benim icin kitaplardan olusuyor, son kitaptan nefret ederek bitirmis olsam da, yillar önce yaptigim cevirileri, yazdigim hikayeleri, o karakterleri kendi kafama göre yeniden kurgulamayi hatirlatiyor.
Son kitabi okudugum zaman, hep bir yanimi da onunla birakacagimi düsünüyordum, kapagini kapatinca. Olmadi ama, asla beklentilerimi karsilamanin yanindan bile gecemedi son kitap, nefret ederek bitirdik seriyi Rowling'ten.
Simdi son filmde de, bir parcami o sinema salonunda birakacagimi düsünüyordum, yine olmadi. Gayet de tam gibi ciktim salondan, Snape icin döktügüm bir kac damla gözyasinin haricinde...
- Ilk filmin kaldigi yerden olaylara dalmak güzeldi ama Bill'in evindeki sahnelerde Ollivander haricinde adam gibi rol yapabilen yoktu. Iki saniyenin icinde gecistirip hoop bankaya dogru yola ciktilar.
- Hermione'nin Bella dönüsümü süperdi, gülümseyip durdum ekrana dogru. Hatta topuklu ayakkabilarla yürüyememesine kahkaha bile attim. Helena yengemiz cidden cok deli bir hatun, süper veriyor rolünün hakkini.
Banka sahnesini de ben öyle aman aman cok begenmedim bu arada. Kupa daha önce hic gösterilmedigi icin Harry'nin onu hissetmesi falan mantikli geldi ama yine de kasanin icini ve disindaki kacis sahnesini cok daha farkli hayal etmistim ben.
- Horkruxlarin yok edilmesi sahnesinde Voldemort ve Harry'nin onlari hissetmeleri de fena olmamis bana kalirsa, ama en son Nagini yok oldugunda Harry nasil hissetti onu anlamadim mesela, cünkü o sirada Harry artik bir horkrux degildi. Nagini'li sahneler süperdi bu arada. Keske yilani cekmek icin kullandiklari teknigi diger bazi sahnelerde de görebilseydik.
- Hogwarts'taki ilk savas da güzeldi. O kadar ölüm yiyenin nereden ciktigini anlamamis olsam da. Koruyucu büyülerin yikilmasi sirasinda, o kadar insanin yapamadigini tek basina Voldemort'un yapmasi süper bir ayrintiydi bence. Voldemort'un kim oldugunu ve neler yapabildigini sadece o sahnede gördük cünkü. Geri kalan tüm sahnelerini alip cöpe atabilirsiniz. O kadar rezildi yine, o kadar gereksiz.
Ralph Fiennes muhtesem bir oyuncudur aslinda, ama ironiye bakin ki öyle bir oyuncu bile Voldemort karakterini yansitmada sinifta kaliyor. Asla yetemiyordu Voldemort olmaya yine, kastin en basarisiz secimi belki de, o derece nefret ettim yine, o derece sinir oldum.
- Araya yerli yersiz espiri koymak da yeni moda oldu sanirim. "Luna'yi bulmam lazim, ona ne zamandir deli oluyorum." su sahnede cikip gitmek istedim salondan. Tamam kitabi bire bir uyarlamayin ama, tutup da kitapta olmayan salak sacma diyaloglari da kullanmayin bir zahmet. "Her zaman bunu yapmak istemisimdir." olduuu canim!!
- Ikinci Hogwarts savasina yani dananin kuyrugunu koptugu noktaya hic girmiyorum. Ben ömrü hayatimda bu denli salak bir kurgu, bu denli sacma sahneler görmemistim. Kendimi tutamayip gülmeye basladim bir ara, yanimdakiler kizdilar falan artik. Voldemort'un Harry'i baglayarak fantazi yapmak istemesine hadi peki diyelim de, bir ara tekme ve yumrukla dalmaya mi basladi Voldemort, ben mi yanlis gördüm? Dünyanin en büyük büyücüsü yerde bagli yatan rakibine tekme atiyor, olaya gelin!!
Öyle bir son ki, Harry Voldemort'u boynundan cekip ucuruma atliyor, satonun etrafinda bir tur dönüyorlar.
Öyle bir son ki, cevrelerinde hic kimse yok, herkes kendi havasinda büyük salonda oturmus sohbet ediyorlar, cay kahve iciyorlar.
Öyle bir son ki, Voldemort'a neler oldugunu bile kimse merak edip, sormuyor Harry'e.
Öyle bir son ki, Voldemort'da Bella'da atomlarina ayrilip ölüyorlar. Ceset meset bir sey yok yani, havaya karisip toz oluyorlar. Ikisi de bir kac dakika arayla, ikisi de ayni sekilde. Ee tabii ki 3D'ye o kadar para bayiliyor insanlar, biraz efekt görmek gerekiyor!!
Ve öyle bir son ki; Harry cotank diye dünyanin en güclü asasini, Mürver Asa'yi ortadan ikiye ayirip, ucurumdan asagi atiyor. Kendi asasi da ilk bölümde kirildigina göre, hayatinin geri kalanini simitci, kahveci, gazozcu olarak devam ettirmeye karar veriyor!!
- Oyunculuk adina cok fazla bir sey söyleyemiyorum, tamanina yakini mavi ekrandi yine, hatta bazi sahnelerde dekorun stüdyo oldugu o kadar belliydi ki.
- Lucius sadece bir kac dakika görünüyor ama o bile yetiyor. Muhtesem yine, inanilmaz bir oyuncu. Voldemort'ta olmayan tüm karizma var adamda neredeyse.
Ufak Malfoy da cok iyiydi yine. Aralarindaki en iyi rol kesen hala Tom diyorum.
- Harry ölmeye giderken, o ormana giris sahnesi de süperdi. Annesinin elini tutmak istemesi falan. "Insanin cok cani aciyor mu?... Yani ölürken..." Sirius'un cevap vermesi; "Uykuya dalmaktan bile daha kolay..." cok begendim ben, dolu dolu oldu gözlerim.
- Ve Severus Snape...
"Prens'in hikayesini anlatsinlar, baska bir sey istemiyorum." demistim daha önce, ilk filmden sonra.
En azindan bu istegimi kirmamislar ve ellerinden gelenin daha iyisini yapmislar.
Lily'nin gözleri kahverengi falan filan ama o duygu yogunlugu, o sahne gecisleri, o diyaloglar, hepsi cok cok iyiydi. Evet gözlerim sadece dolmakla kalmadi ve ciddi ciddi agladim bu sahnelerde. "Her zaman..."
- Ve 19 yil sonra...
Kitapta en nefret ettigim bölümdü. Asla bir daha okumam diyorum hala da bu bölüm icin.
Ama filmin de en baba sahnelerinden biriydi bence. Harry hayatinin rolünü yapmis, diger 7 pardon 8 filmde olmadigi kadar iyi oyunculuk sergiliyor. Cok masum, cok hüzünlü bir sahne olmus. Hikayenin basladigi yere yeniden dönmek gibi... Yillar önce yitirdigin ilkokul arkadasinla, sokakta ansizin karsilasmak gibi... "Albus Severus Potter, sana Hogwarts'in iki müdürünün ismi verildi. Onlardan biri de Slytherin'di ve ömrümde tanidigim en cesur adamdi..."
--spoiler--
- daha önce bir entry'mde de bahsettiğim gibi, harry ve voldemort'un kuleden atlama sahnesi gerçekten ama gerçekten gereksiz olmuş. o ne öyle uçuşmalar, birbirinin yüzünü tırmalamalar falan? o sahneyi hiç çekmeyip inanılmaz kısa kalmış olan snape'in düşünseli kısmını uzatsalarmış keşke. filme hiçbir katkısı olmayan bir sahneyi eklemektense, koca hikayenin neredeyse temeli sayılabilecek bir şeyi kırpa kırpa kuş kadar bırakmayı tercih etmişler, olmamış.
- en sonundaki prologda 'teddy lupin nerde lan?' dedirttiler valla. ayrıca harry'nin oğluna * acayip gıcık oldum, nedense. bununla birlikte, o makyajlar da hiç gitmemiş arkadaş. her ne kadar hermione'ye olgun bir tip yakışmış olsa da ginny'ye abajur kafa hiç gitmemiş. malfoy ve oğluna da biraz daha yer verilebilirdi diye düşünüyorum.
- snape'in ölüm sahnesinde, gözyaşlarından anı çıkması da ne ola ki? bu adam kendisi çıkarıp vermiyor muydu harry'ye anılarını? ayrıca pek bir yavan geldi bana o sahne. biraz daha duygusallaştırılabilirdi.
- voldemort'un ölüm sahnesi de, aynı şekilde, boş geldi. yanlış hatırlıyorsam düzeltiniz efendim, ama harry voldemort'u avada kedavra'yla öldürmüyor muydu? ayrıca öldürmeden önce, aralarında, olayı özetleyen bir diyalogun geçmesi lazım, o da atlanmış. derilerinin dağılması, uçuşması falan... ne bileyim, dandik, baştan savma geldi.
- fred'in ölüm sahnesine de harry, ron ve hermione'yle birlikte şahit olmamız gerekiyordu, onu da göremedik.
- bellatrix'in ölümü de hiç ama hiç olmamış. nasıl patladı lan o kadın?
not: şimdi baktım da, ölüm sahnelerinin hepsi sakat yahu.
- harry ve ginny'nin öpüşme sahnesi nasıl bir şeydir yahu? o ne duygusuzluktur, o ne vurdumduymazlıktır?
filmin hatırlayabildiğim falsoları bu kadar. şimdi geçelim övgülere:
- neville'in son filmde ve birazcık da olsa ön plana çıkarılması beni mutlu etti. ayrıca, bu çocuğa saf aşık olmak yakışıyor.
- ralph fiennes'a oldum olası hayranımdır. voldemort'u oynayacağını duyduğumda da sevinçten çıldırmıştım. açıkçası, oyuncuları seçenler, emma watson, daniel radcliffe ve jim broadbent haricinde, beni hiç hayal kırıklığına uğratmadılar. neyse, uzatmayalım. voldemort'un o kanlar içindeki halini görünce ürperdim. o sahne mükemmel olmuş.
- kitapta olmamasına rağmen, voldemort'un başını çektiği ölüm yiyenler ordusunun hogwarts'ı direkt cepheden alan o tepedeki görüntüleri, tek kelimeyle, muhteşemdi. tlotr havası almadım değil, ama gerçekten çok iyi olmuş o sahne.
- neville ve kapkaçırcıların köprüde karşı karşıya geldikleri sahne ve sonrası çok eğlenceliydi. neville'in, kalkan büyüleri kırıldıktan sonraki yüz ifadesini asla unutmayacağım.
- görsel efektler şahaneydi. devler, heykeller, ruh emiciler, süpürgeyle yardıma koşan wood ve ekibi ve çatışmanın bütün o karmaşası, gerçekten çok iyi efektlerle, çok iyi şekilde aktarılmış. aynı şekilde, ejderha'yla gringott's'tan kaçış da öyle.
- helena bonham carter'ı ergen bir kızı canlandırırken de görecekmişiz; ki gördüğümüz de iyi olmuş. o manyaklık, kafadaki eksik tahtalar gitmiş, elini ayağını nereye koyacağını bilemeyen bir bellatrix gelmiş. şimdi hatırladım, tekrar güldüm.
velhasıl-ı kelam, şimdilik söyleyeceklerim bu kadar. aklıma gelirse daha da yazarım. ne kadar kötü olursa olsun, insan yine de üzülüyor be. çocukluk, ergenlik, gençlik yıllarımı geçirdiğim koca bir efsane bitti sonunda. hiç bitmeyecekmiş gibiydi oysa. oy oy oy...