harranli muneccim

entry1 galeri0
    1.
  1. sair cahit koytak'in en güzel siirlerinden biri..

    sonunda yağmur yağacak,
    hem öyle bir yağmur ki
    yapılmayan işlerin,
    ödenmeyen borçların,
    tutulmayan sözlerin
    mazereti olacak .
    ve kefareti, uğruna bir tazenin
    kalkıp yollara düşmeyi
    ve kaderle güreşmeyi bu yaşta
    göze alamamanın...
    öyle bir yağmur ki, aylarca
    belki yıllarca yağacak;
    senatoyu su basacak,
    sarayı, kiliseyi ...
    ve patriğin külahını
    snodun çamurlu tortuları üstünde
    yüzdürecek kadar
    yükselecek sular;
    yağlı takkelerini yüzdürecek kadar
    çerçöple birlikte,
    kavgayı kızıştıran ruhanilerin;
    ve takma başı üstündeki
    takma perçemini
    biçare imparatorun.
    elmas sertliğinde yağacak,
    sabır inceliğinde...
    ve yasaları eritecek yağmur,
    töreleri - o yıkılmaz sanılan
    kaleleri, kurumları falan...
    yer gibi sağlam, gök gibi her yerde
    diyerek şanını yücelttikleri
    ama kanını emdikleri,
    kökünü kemirdikleri
    köhne devleti...
    öyle bir yağmur ki...
    allakbullak edecek piyasaları,
    dinleri, sanatları, ülküleri;
    maskaraların suratlarına sürdükleri
    boyalı pudra gibi eritip akıtacak,
    pudra şekeri gibi...
    dilleri, üslupları, retorikleri.
    ve siz ey, süslü seremonilerin,
    sadakat gösterilerinin,
    ödüllerin, nişanların altında
    yamalı ciğerlerini,
    tahta cambaz bacaklarını
    gizlemeye çalışan
    yeteneksiz saray şairleri!
    o yağmur yağınca,
    o büyük yağmur,
    teranelerinize can katmak için
    cıvıltılarına kulak kabarttığınız,
    tahsisat-ı mestureden ödenekli
    ilham perileriniz,
    ilham fareleriniz
    yuvalarından dışarı vuracak,
    halkın yatağının, yastığının altından,
    gardıroplarından fahişelerin,
    akla gelen her kuburdan,
    hatta ayak yollarından muhaliflerin;
    hem de leşlerinin kuyrukları
    sizin burunlarınıza
    dolanmış olarak!
    o yağmur yağınca,
    o büyük yağmur,
    kemerli, revnaklı hayalhanelerinde
    arp çalan, neşide söyleyen,
    iskambil falı açan
    ve tatlı ürpermeleri içinde
    ölümlü ihsasların
    aşk oyunlarıyla oyalanan
    zarif ruhlarını çürütecek rutubet
    ve rakik vicdanlarını
    suskun entelektüellerin.
    ve yıkayacak o büyük yağmur,
    silip temizleyecek
    noktasına, virgülüne kadar,
    halkın belleğine balçıkla sıvadıkları
    bulanık satırlarını,
    görece lekelerini şöhretimin;
    o göçebe serazen güzeliyle yaşanan
    küçük, masum macerayla ilgili...
    bunları ben söylüyorum;
    en uzak yıldızlara,
    ziclere, atlaslara bakarak...
    ben, el harizmi'nin gözde tilmizi,
    -öyle olduğu için de
    bağdat'ta tutunamayan,
    roma'da anlaşılmayan,
    ve bizans'ta, elli yaşında
    tam yıldızı parlayacakken
    adı ikon kırıcıya
    ve kart hovardaya çıkartılan-
    ben, yıldızbilimci, şair,
    harranlı leon:
    ben, matematikçi, mimar, ressam;
    rum ateşinin mucidi;
    hendesede hace-i hacegân;
    yedi dilde konuşan,
    üçünde yazan-bozan;
    gizli ilimlerde,
    bahusus maraz-ı kalpte
    ve inkisar-ı aşk ve muhabbette uzman;
    diline hâzık hekim,
    eline mahir cerrah;
    tarid-i cin ve sihir,
    ilahiri ilahiri ilahir...
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük