aslında harf devrimi yapma fikri ilk olarak münif paşa tarafından 1862 yılında ortaya atılmıştır.
"halkımızın büyük cehaletine sebep,okuma yazma öğrenimindeki güçlüktür. belki bu işi kolaylaştırmak için latin harflerini kabul etmek yerinde olur.
(siyasi hatıralarım. sultan abdülhamid)
nitekim şartların olgunlaştığını görünce, atatürk, harf devrimi için harekete geçti.
(falih rıfkı atay)
1. dünya savaşında ordunun telgraf görüşmeleri bile latin harfleriyle yapılıyordu.
not: "harf devrimi" ndeki "devrim" kelimesi kenan evren tarafından kaldırılmış, yerine arapça olan "inkılab" kullanılmaya başlanmıştır.
arapça aslında öğrenilmesi kolay bir dildirden sonra okunmasının saçmalık olduğunu kanaat edip okumadım. ulan ilahiyatçılar bile bazen çeviride zorlanıyor!
götünüze koyayım bir şeyi karalayarak ideolojinizi yüceltemezsiniz. bir gün bunu anlayacaksınız ama ben görürmüyüm bilmem.
saçma değildir. arap alfabesinde bir sesli 32 sessiz harf bulmaktadır birincisi bu tür alfabeler türkçe gibi her her hecede bir sesli harf bulunduran diller için yetersizdir. ikincisi türkcede olmayan sesler icerdigi icin fazlaliklidir. üçüncüsü harekeleri öğrenmiş biri olarak bu dilde okuma yazmanin çok zor olduğunu rahatlıkla soyleyebilirim. dördüncüsü adı üstünde arap alfabesi amk arap dilinin içerdiği kelimeleri sembolize etmek için icat edilmiş. yani harf inkilabi yerinde zamanında ve oldukça gerekli bir yeniliktir. yapanın ellerine sağlıktır.
1 Kasım 1928 e kadar olan yazılı eserlerin bir anda çöp olmasıdır. eserlerin yeniden düzenlenmesi temel haline ne kadar bağlıdır muamma. okuma-yazma kolaylaştırılmıştır evet ancak dünyadaki gelişmeleri takip etmek değil!
-divan edebiyatına karşı, halk edebiyatı geliştrildiği için yıllarca ve de divan edebiyatı burjuvanin analdığı bir dil bir edebiyat olduğu için bütün iddialar saçmadır ve de osamnalı da yüzüde yüzü bunlardan anlamıyordu.
osmanlı halkının yüzde yüzünün osmanlıca konuştuğunu hatta konuşmakla da kalmayıp, üstüne okuyup yazdığını zanneden arkadaşlara göre var olan sözde saçmalıktır.
harf inkılabının saçmalığı diye bir şey söz konusu olamayacağı gibi bir çok eserin latin alfabesiyle oluşturulmuş Türkçe'ye çevrilerek orjinalliğinin yitirildiğini de kabul etmeliyiz.
bu ne beter bir arap sevdası böyle. atatürk vatandaşa bir milli kimlik kazandırmak için harf inkılabını ilan etti ama siz örümcek beyinliler anlayamazsınız varsa yoksa arap götü yalar, dinide kendinize göre yorumlarsınız.
lütfen siktirip gidin o harflerin kullanıldığı ülkede yaşayın.
amerikan mandacısı şakirtlerin, sanayi inkilabının eseri olan birçok fabrikayı kapattığı yetmezmiş gibi sattıkları yetmemiş gibi, şimdi ise ''telefonumuz yok'' diye çemkirdiği devrimdir.
arap kültürü diye sayıklayıp batı kültürüne kul olanların savunduğu saçmalık. ulan aptal sen 1920-21 tarihli bir gazeteyi BMM tutanaklarını okuyabiliyor musun? özel eğitim almadan normal bir vatandaş olarak okuyabiliyor musun? tanzimat fermanını, ıslahat fermanını okuyabiliyor musun? sadece 150 yıl önce yazılmış bu iki belgeyi okuyabiliyor musun?
harf devrimi günümüzde değersizleşmiş bir uygulamadır. harf devrimi yapıldı da teknoloji çok mu gelişti? hala telefonumuz. yok, yabancı marka araç kullanıyoruz. hindistan tata bile olsa araç üretiyor.okuma yazma oranı çok mu yükseldi? çok kolay bir dil mi türkçe? lise 2. sınıftayken heceleyerek metin okuyan arkadaşlar vardı örneğin. en önemli nokta da türkçeyi savunuyoruz iyi hoş da şöyle bir çıkın sokağa bakın bakalım kaç tane türkçe tabela var? atatürkçülük ikiyüzlü olma hakkı vermez kimseye. ingilizce olacak her lafınız ondan sonra "harf inkılabı herşeyimiz türkhçemize shp çkalm yhaa"filan saçmalayacaksınız yok öyle bir dünya. sonuç olarak osmanlıca metinleri anlamamızı engellediği için bu açıdan kendisini affetmiyorum. diğer yönleri takdir edilesidir o ayrı.
şakirtlerin hede hödö diyerek ortaya attığı iddia. tarihte bu kadar mal bir millet var mı yahu. çok haklıymışsın aziz nesin. araplar kültürlerini işlemeye çalışmadıkları halde biz zorla araplara yamanmaya arap kültürünü benimseyip yozlaşmaya, asimile olmaya çalışıyoruz. arap alfabesini kutsal sanan zırtolar da şeriat istiyoruz biz yeaa diye sırtararak bu büyük inkılabı beğenmediğini söylüyor. ayrıca arap harflerini yazmak latin harflerini yazmaktan daha kolay diyenin de alnını karışlarım.
osmanlıca alfabedir osmanlıca yazılıp türkçe okunuyordu zaten , latin alfebesine geçmek kültür birikimimizi çöpe atmaktır onlarca kütüphanesi olup çocukları kütüphanesinden kitap okumayamayan bir nesil vardı, milli eğitim bakanı hasan ali yücelin işi gücü çevirmenlik yapmaktı, osmanlıcaya cevrilmiş onlarca kitap tekrar latin alfesine çevrildi, bunlardan biride mustafa kemal atatürkün eseri olan nutuktur.
bir önceki devleti ve kültürü inkar için yapılmış eylemlerden birinin saçmalığı. latin alfabesine geçtik ne oldu? bir de üstüne dil de "türkçeleştirme" ve "sadeleştirme" diye bir şeyler çıktı ve dil çok ağır darbe aldı.
harf inkilabı türkiye milletine verilen en büyük kazanımlardan biridir. 19. yy. osmanlısında dilimiz bir nrvi çorba kıvamı almış divan dili halktan kopuk kalmıştır. sadece halk arasında bile dilimiz arasında uçurumlar vardır. balkan osmanlıları ile ortadoğu osmanlıları arasındaki iletişim kopukluğu bunun en büyük kanıtıdır. harf inkılabı milletimizi bir bütün olarak kavramamıza yardımcı olan en büyük devrimdir.
--spoiler--
Takrir-i Sükun Kanunu, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Şeyh Sait isyanının yarattığı tehlikelerin ve olağanüstü şartların ortaya koyduğu engelleri önlemek amacıyla, 4 Mart 1925 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Önce iki yıl için çıkarılan Kanun, iki yıl daha uzatıldıktan sonra, 4 Mart 1929'da yürürlükten kaldırılmıştır.
Takrir-i Sükun Kanununun çıkarılması ile ilgili Atatürk'ün Nutuk'da yaptığı açıklama şöyledir;
"Takrir-i Sükun Kanunu'nun ve istiklal Mahkemelerini istibdat vasıtası olarak kullanacağımız fikrini ortaya atanlar ve bu fikri aşılamağa çalışanlar oldu. Biz, olağanüstü sayılan ve fakat kanuni olan tedbirleri, hiçbir vakit ve hiçbir suretle, kanunun üstüne çıkmak için, vasıta olarak kullanmadık, aksine memlekette düzen ve güvenlik kurmak için uyguladık; devletin hayat ve bağımsızlığını temin için kullandık. Biz o tedbirleri milletin medeni ve sosyal gelişmesinde istifadeli kıldık. Bu sebeple, biz her vasıtadan, yalnız ve ancak, bir görüşten istifade ederiz. O görüş şudur: Türk Milletini, medeni dünyada layık olduğu yere yükseltmek ve Türk Cumhuriyetini sarsılmaz temelleri üzerinde, her gün, daha ziyade kuvvetlendirmek. Ve bunun için de, istibdat fikrini öldürmek."
Bu yasaya ilişkin kapsamlı araştırmasında ismail Göldaş’ın “Takrir-i Sükûn Kanunu; a) Kürt
silahlı muhalif (bu arada legal Kürt organizasyonları da dahil), b) ittihatçı muhalefeti, c)
Özellikle istanbul basınından gelen basın muhalefetini, ç) Eski milli mücadele önderleri
etrafında kümelenmiş TPCF muhalefetini, d) islami unsurların (Halifelik yanlıları da dahil)
muhalefetini; ayrıca, Kemalist otoriteye karşı hangi biçimde olursa olsun hak isteme
konumunda bulunan birey /toplum/sınıf/cemaat muhalefetini -örgütsel veya düşünsel-
şiddetle ortadan kaldırma yetkisini hükümete tanıyan bir yasal metindir. Bu metne M. Kemal
- i. inönü - F. Çakmak'ın kontrol etmekte olduğu ordu/bürokrasi/devlet kurumları başvurarak
Kemalist reformların uygulanmasını sağlamıştır. Takrir-i Sükûn'un bir terör/devlet terörü
girişim ve önlemi olduğu araştırmacılar tarafından kabul görmüştür. Döneminde de bu
düzenleme hayli eleştirilmiştir. Meclis görüşmeleri bunun örnekleriyle doludur.”
5
Tespiti
yerindedir.
Görüşmeler sırasında birkaç hatibin konuşmalarından örnekler verilmesi tartışmalar
--spoiler--
--spoiler--
Atatürk’ün Söylev’de, Takrir-i Sükûn Kanunu ve istiklâl Mahkemeleri ile ilgili açıklamalarından
Politika dünyasında birçok oyunlar görülür. Fakat, kutsal bir ülkünün belirtisi olan Cumhuriyet yönetimine karşı, çağdaşlaşmaya karşı, cahillik, bağnazlık ve her türlü düşmanlık ayağa kalktığı zaman; özellikle ilerici ve cumhuriyetçi olanların yeri, gerçek ilerici ve cumhuriyetçi olanların yanıdır; yoksa gericilerin umut ve çalışma kaynağı olan yer değil…
Ne oldu baylar? Hükümet ve Meclis olağanüstü tedbirler almayı gerekli gördü. Takrir-i Sükûn Kanunu çıkardı. istiklâl Mahkemelerini kurdu. Ordunun savaşa hazır sekiz-dokuz tümenini, ayaklananları yola getirmek için uzun süre görevlendirdi. “Terakkiperver Cumhuriyet Partisi” denilen zararlı siyasal kuruluşu kapattı.
Sonunda, doğallıkla Cumhuriyet başarı kazandı. Ayaklananlar yok edildi. Ama Cumhuriyet düşmanları, büyük komplonun bittiğini kabul etmediler. Alçakça, son bir girişim yaptılar. Bu da izmir’de düzenlenen cana kıyma girişimidir. Cumhuriyet mahkemelerinin ezici eli, bu kez de cumhuriyeti cana kıyıcıların elinden kurtarmayı başardı.
Sayın Baylar, durumun ağırlaşması üzerine, hükümetçe olağanüstü önlemler alınması gerektiği yolundaki görüşümüzü ilk belirttiğimiz zaman, bunu iyi karşılamayanlar vardı. Takrir-i Sükûn Kanununu ve istiklâl Mahkemelerini zorbalık aracı olarak kullanacağımız düşüncesini ortaya atanlar ve bu düşünceyi aşılamaya çalışanlar oldu.
Kuşkusuz, zaman ve olaylar, bu tiksinti verici düşünceyi aşılamaya çalışanları, utanacak duruma düşürmüştür. Biz, alınan olağanüstü, ama yasaya uygun önlemleri, hiçbir zaman ve hiçbir biçimde, yasa dışına çıkmak için araç olarak kullanmadık, tersine, yurtta dirlik ve düzeni kurmak için uyguladık. Biz, o önlemleri, ulusun uygarlaşmasına ve toplumsal gelişmesine yararlı kıldık.
Baylar, aldığımız olağanüstü önlemlerin uygulanmasına gerekseme kalmadığı görüldükçe, onların uygulanmasından vazgeçilmekte duraksanmamıştır. Nitekim istiklâl Mahkemeleri, iş bitince kaldırıldığı gibi, Takrir-i Sükûn Kanunu da, yürürlük süresi sonunda yeniden Büyük Millet Meclisinin incelemesine sunuldu. Meclis yasanın bir süre daha yürürlükte kalmasını gerekli görmüş ise, kuşkusuz bu, ulusun ve Cumhuriyetin yüksek yararları içindir. Yüksek Meclisin, bize zorbalık aracı vermek için bu kararı aldığı düşünülebilir mi?
Baylar, Takriri Sükûn yasasının yürürlükte ve istiklâl Mahkemelerinin çalışmakta bulunduğu süre içinde yapılan işleri göz önüne getirecek olursanız, Meclisin ve ulusun güven ve inancının tam yerinde kullanıldığı kendiliğinden anlaşılır.
Yurtta yapılan büyük ayaklanma ve cana kıyma düzenleri ortadan kaldırılarak sağlanan dirlik ve düzenlik, kuşkusuz, kamuyu sevindirmiştir.
Baylar, tekke ve zaviyelerle türbelerin kapatılması ve bütün tarikatlarla, şeyhlik, dervişlik, müritlik, çelebilik, falcılık, büyücülük, türbe bekçiliği vb. gibi birtakım sanların kaldırılması ve yasak edilmesi de Takriri Sükûn Yasası yürürlükte iken yapılmış işlerdir. Bunlarla ilgili yürütüm ve uygulamaların, halkımızın, boş inanlara bağlı, ilkel bir topluluk olmadığını göstermesi bakımından, ne denli gerekli olduğunu çok iyi bilirsiniz.
Birtakım şeyhlerin, dedelerin, seyitlerin, çelebilerin, babaların, emirlerin arkasından sürüklenen ve alınyazılarını ve canlarını, falcıların, büyücülerin, üfürükçülerin, muskacıların ellerine bırakan insanlardan meydana gelmiş bir topluluğa, uygar bir ulus gözüyle bakılabilir mi? Ulusumuzun gerçek niteliğini, yanlış bir yolda gösterebilen ve yüzyıllarca göstermiş olan bu gibi adamların ve kurumların, Yeni Türkiye Devletinde, Türk Cumhuriyetinde daha da çalışmalarına göz yummalı mıydı? Buna önem vermemek, ilerleme ve yenileşme adına, en büyük ve düzeltilemez bir yanılgı olmaz mıydı? işte biz, Takriri Sükûn Yasasının yürürlükte oluşundan yararlandıksa, bu tarihsel yanılgıyı işlememek için; ulusumuzun alnını, olduğu gibi açık ve temiz göstermek için; ulusumuzun bağnaz ve ortaçağ anlayışı olmadığını tanıtlamak için yararlandık.
Baylar, ulusumuzun toplumsal, tutumsal, kısacası, bütün uygarlıkla ilgili iş ve ilişkilerinde verimli sonuçlar sağlayan yeni yasalarımız da, kadın özgürlüğünü güven altına alan ve aileyi sağlamlaştıran Yurttaşlar Yasası da bu sözünü ettiğim zaman içinde yapılmıştır. Şunu söylemeliyim ki biz, her araçtan, yalnız ve ancak bir ülkü için yararlanırız. O ülkü şudur: Türk ulusunu, uygar toplumlar içinde yaraştığı kata yükseltmek ve Türk Cumhuriyetini sarsılmaz temelleri üzerinde, her gün daha çok güçlendirmek; bunun için de, zorbalık düşüncesini öldürmek.
Sayın baylar, sizi, günlerce işlerinizden alıkoyan uzun ve ayrıntılı sözlerim, en sonu tarihe mal olmuş bir çağın öyküsüdür. Bunda, ulusum için ve yarınki çocuklarımız için dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek kimi noktaları belirtebilmiş isem kendimi mutlu sayacağım.
Baylar, bu söylevimle, ulusal varlığı sona ermiş sayılan büyük bir ulusun, bağımsızlığını nasıl kazandığını; bilim ve tekniğin en son ilkelerine dayanan ulusal ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım.
(Atatürk,Kemal; Söylev, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 1978, C.II, s. 653)
--spoiler--
ya çok merak ediyorum, 1900 lü yıllarda yada Kurtuluş Savaşı zamanında yazılmış bütün gazeteler osmanlıca türkçesi ile yazılmış. hatta 1950 li yıllarda yazılmış şiirleri bile anlayamıyoruz. o kadar çok kültür farklılığı var ki. onlarda bizde türkçe konuşup yazıyoruz. ayrıca osmanlı türkçesi ayrı osmanlıca ayrı şeyler biliyorum ben.