haremlerin, ilkokul mezunu tarih alimemiz emine erdoğan'ın muhteşem "okul" tespitinin tersine, "okul" filan olmayıp, işkencehane olduğu gerçeğidir.
hareme alınan cariyeler bildiğiniz köle idi. haremde padişahın ilgisine mazhar olma umuduyla ömür tüketirlerdi. padişahtan fiziken veya huyu itibarıyla zerre hoşlanmasalar bile onunla yatmak için can atarlardı. zira ömürlerini ıvır zıvır işler yaparak geçirip, sonra yaşları ilerleyince hiç tanımadıkları bir adamla evlendirilerek saraydan çıkarılmalarının (çerağ etmek) önüne geçmelerinin, keza güç elde etmelerinin tek yolu bu idi.
alt seviye cariyelerin kendilerine ait odaları yoktu. aynen malum dizilerde görüldüğü gibi bir arada yatarlardı. aralarında kıskançlık, kavga hiç bitmezdi. çizgi dışına çıkanlar harem ağaları tarafından kırbaçlanır, falakaya yatırılır veya bir çuvala konulup, denize atılırlardı. bu feci sona düçar olmaları için illa bir suç işlemiş olmaları da gerekmezdi. bir şehzadeden hamile kalmak veya yeni padişah başa geçtiğinde eski padişahtan hamile kalmış durumda olmak yeterli sebepti.
eğer şehzade doğurup, haseki sultan olurlarsa dertleri bitmiyor aslında daha da büyüyordu. evet, bu durumda bazı lükslere nail oluyorlardı ama çocuklarının öldürülüp, öldürülmeyeceği gibi bir annenin yaşayabileceği en büyük ızdırap olan endişelerle yaşamak zorunda kalıyorlardı. padişahın gözünden düşmemek ve çocuklarının tahta geçmesi için ellerinden geleni yapıyor, birbirlerinin gözünü oymaya çalışıyorlardı.
"okul" lafı ise hikayedir. cariyelere okuma yazma, işve, cilve, kural kaide, raks ve kimisine müzik enstrümanları çalmak öğretilirdi, hepsi bu... güç sahibi oluncaya kadar dünyadan haberleri olmuyordu. haremi defalarca ziyaret eden ingiliz sefirinin karısı lady montagu mektuplarında haremdeki kadınların çok güzel ama çok cahil kadınlar olduğunu anlatır. üstelik lady montagu türk düşmanı filan da değildir. gördüklerini, olumlu olumsuz ayrımı yapmadan, açık yüreklilikle anlatmıştır mektuplarında.