bende insan eti tadını merak ettiren dizi.
her bölümde dr. lecter in yemek sahnelerinde kendimi mutfaktan çıkartamıyorum.
gerilim konusunda gayet başarılı olduğunu iddia edebileceğim bir yapım.
ve 2. sezonuyla efsaneleştiği dizimiz.
kuzuların sessizliği filminin devamı niteliğinde olan 2001 yapımı gerilim filmi.
ilk filmde sadece 16 dakika görünüp oscar alan anthony hopkins, bu film de çok daha uzun sürelerle karşımıza çıkar. jodie foster'ın bu filmde olmaması büyük eksiklik olmuştur. bana göre julianne moore bu rolün altından kalkamamıştır. bu yüzden film uzun süre çok durağan gider. fakat filmi son 10 dakikası gerçekten kült sahneleri barındırır. her şeye rağmen sadece dr. lecter için bile izlenir.
ilk sezona efsane olmak için başlayan, ikinci sezonda efsane olan,tam oldum derken üçüncü sezonla fena sıçan dizidir.
final için diyecek bir şey bulamıyorum. bazı körler methiyeler düzmüş ama köre de itibar etmemek lazım sonuçta. dizinin finali resmen aceleye getirilmiş,kolaya kaçılmış.
dizinin başından beri sıkıldığım şeyleri de söylemem lazım.
-ucu sonsuza kadar açık diyaloglar: ya arkadaş hannibal serisi psikolojik ve felsefik bir seri anladık, biliyoruz ama bir dizide bu kadar ucu açık diyalog olur mu ya? her diyalog felsefik, her diyalog psikolojik derinlikte olmak zorunda mı? belirli karakterleri anladık ama en zeki adam olan hannibal dan, dizide bir sike yaramayan en yan karakterine kadar herkes filozof amına koyim. bu durum başta zevkli gibi gelse de, sonra inanılmaz bayıyor. o kadar ucu açık felsefik konuşma olunca senaristler de götü toplayamıyor, illa ki havada kalan şeyler oluşuyor.
-red dragon karakteri: bu karakter özel olarak dizinin suçu değil, hannibal serisinin genel sorunu. bu karakter pişmiş aşa su katmak gibi; olmuyor, oturmuyor ne filme ne diziye... sırf seri uzasın diye eklenmiş imajı veriyor.
-nedeni belli olmayan sahneler: özellikle son sezonda karşımıza çıkan sorun. yeni karakterlerin de diziye dahil olmasıyla, dizi final yapacağından mı nedir bazı olayların nedeni ya belli olmadı ya da çok iyi anlatılamadı.
-Freddie Lounds kaşarının yerine Frederick Chilton un yakılması: orjinalden çıkılarak lounds un yerine chilton un yakılması olmadı... orjinaline bağlı kalınıp lounds yakılsaydı, onun yanarken eriyen yağları gibi seyircinin de içinin yağları eriyecekti. zira seven birine rastlamadım kaşarı...
-Du Maurier in inanılmaz rahatsız edici konuşma tarzı: bu karakter ilk iki sezondaki kalitenin içine tek başına sıçabilen tek şey olabilir. o kadar mı ağır, o kadar mı uyuz bir konuşma tarzı... allah ım aklıma geldikçe hannibal olup doğrayasım geliyor. senin oyunculuğunu, konuşma tarzını sikeyim!
Harika filmdir. Rahatsız edici beyin kesilen bir sahne vardır ki gece uyumama engel. Görüntü aklımdan gitmedi. Ayrıca kuzuların sessizliği filmindeki rahatsız ediciliğin jodie foster olduğuna kanaat getirdim bu filmle. Julianne Moore adeta Clarice Starling için yaratılmış. Zeki ve soğuk kadını çok güzel oynamış.
kanalından tekmeyi yiyen dizi. kendisine kanal bulma arayışı olumsuz sonuclanmis bildigim kadariyla. abi bi dizi olsun zihnimi yorsun pert etsin beynimi bi bok anlamayayim diyosaniz birebirdir.
filmi gibi dizisi de müthiş olan acımasız katil. bana ilk defa bir dizi için sanat eseri dedirtmiştir. oysa dizi sanat mıydı? o sinema değil miydi? sahi dizi neydi ya?
brindisi'ye kadar gelip, roma'ya girme şansı bulamayan kartacalı...
önce fabius'un sonra scipio'nun planı tuttu zaar. önce brindisi'yi kaybetti sonra afrika'yı... tarentum da sonu oldu.
gönül isterdi ki uzun bir entry gireyim buraya, insanın yazınca bile hoşuna gidiyor bütün olup bitenleri... ama zamanım yok.*
edit: hakkında şöyle bir söz hatırlıyorum: "nasıl savaşılacağını iyi biliyorsun ama barışı nasıl yöneteceğini beceremiyorsun hannibal". kimin söylediğini de hatırlamıyorum. muhtemelen fabius maximus'tur.