ben her sabah erken kalkıp işe giderim. bir gün yine yaptım. sabah işe gitmek üzere, kalktım, hazırlandım, evimden çıktım, toplu taşımaya bindim ve çalıştığım işyerine yakın bir durakta indim.
durakla işyeri arasındaki o fazla uzun olmayan mesafayi yürürken bazen iş arkadaşlarımla karşılaştığım olur. birbirimize o klişeleşmiş kelimeleri tekrarlarız, "günaydın" der, hal hatır sorar ve birlikte yürümeye devam ederiz. o gün de öyle oldu. yine işyerinden bir arkadaşla karşılaştım. o malum klişeleşmiş selamlaşladan sonra birlikte yürümeye devam ettik. bu arkadaş kendi halinde biriydi. çok fazla konuşkan bir arkadaş değildi. evliydi, çocukları vardı. gözünü kapar işini yapardı. ben de, o gün nasıl olduysa farklı bir şey söyleyip biraz onunla sohbet etmek istedim ve "kürkçü dükkanına geldik yine" diye bir cümle sarf ettim. ve sonrasında onun bana verdiği cevap beni çok etkiledi çünkü oldukça trajikti.*
bana şöyle dedi; "evet herkesin bir tüpçü dükkanı var bu hayatta, napıcan." çok bilenen bir betimlemeden haberi yoktu belli ki. bozuntuya vermedim. yürüdük ve devam ettik yola...
zaten herkes, her şeyi bilmek zorunda değildi. sonra düşündüm de; söylediğim şeyi tüpçü dükkanı olarak algıladığı halde, "ulan bu salak sabah sabah ne tüpçüsünden bahsediyor" diye düşünmeyip bana cevap vermişti. ona göre saf ben, bana göre saf olan o'ydu.
herkesin, herkese katlanabildiği bir dünya'da yaşasak ne güzel olurdu.