attila ilhan'ın genel olarak türkiye'de ki sol fraksiyonların nereye gittiğini ve nereye gitmesinin gerektiği konusundaki kitabı. attila ilhan özellikle üniversite öğrencilerinin solculuğu hakkında şuna benzer bir şey söyler: "henüz emek vermemiş, emeğini satmamış insanların, emeğin hakkını savunmasının anlamı yoktur, bu durum zaten ilerde değişir, iş güç sahibi olup, belli bir yere geldiğinde, eski devrimci öğrenci, artık halkı görmezden gelmeye başlar" çalıştıktan sonra (kaymağını yada pisliğini yedikten sonra) devrimciyim diyorsan işte o zaman devrimcisindir...
kesinlikle ortanın solunun değil tam anlamıyla sosyalizmin tartışıldığı ender kitaplardandır. fındık kadar teorik bilgiyle okunursa kafanın alamayacağı kitaptır. mutlaka eğitim çalışmalarında okutulması gereken kitaptır.
rus, türk yahut kürt sempatizanlığı yahut düşmanlığı gütmeyen, meseleleri milliyet bağlamında değil, ekonomik bağlamda açıklamaya çalışan enternasyonal bir sol.
bu kitabı hayatında eline almamış kimseler tarafından hakkında atılıp tutulmaması gereken eserdir. kitapta herhangi bir nasyonal-sosyalist ifadeye yada övgüye rastlanmazken kuru iftiralar sıkmak da "bir şey üretemiyorum o yüzden meyve veren ağacı taşlıyorum" veya "görüşleri benimkilerle yüzdeyüz örtüşmüyor o yüzden karalamam gerekli karşımdakini" mentalitesinden daha ileri gidememektir.
Sermaye sınıfının medya patronlarının popüler gazetelerinde sosyalizme sövmeye güdümlü ya da sosyalizmin ilkelerini tahrip edip yeni bir devlet kapitalizmi olarak yorumlamaya yeminli köşe yazarlarını beslediği günümüzde kendisine marksist ya da solcu diyen Murat Belge ve Baskın Oran gibi sosyalizmi tarif ederken liberalizmi öven diğer sermaye sözcülerinin yaratmış olduğu teorik kirliliğe ve ulusalcılık(ulusal sol)gibi sosyalizm ile uzaktan yakından alakası olmayan darbeci çetelerin eylem kirliliğine karşı marksist-leninist bilimsel sosyalizmi savunan, kendisini gerçekten işçi sınıfının devrimci bir ferdi olarak görerek örgütlenmeyi ve alanlarda savaşmayı görev bilmiş herkesin kendisine sorması gereken bir sorudur. Ancak bu soru sorulduğu vakit gerçek marksist-leninistleri " terörist " olarak yaftalayan gerici liberal ve ulusalcı su bulandırıcıların konumu belli olacaktır.
kaptan'ın, bugünün şirketlerinde üst düzey yöneticilik yapan "ben de eski komünistlerdenim" açıklaması en sevdiği açıklama olan tipitiplere inceden çaktığını anımsadığım muazzam bir kitaptır.
türkiye'de sol görüş ile en ufak bir teması olan kimselerce öncelikli açıp da kurcalanması gereken kitaplardandır aynı zamanda.
ilk 100 sf de genellikle sscb solunu anlatıyor.
tito dan ve adını benim bile (uai mezunuyum) yeni duyduğum bir çok insandan bahsediyor.
troçki ve stalin in mao nun yaptığı devrimi ti ye aldıklarını anlatıyor bri yerde.
şöyle ki.
troçki ile stalin birbirlerine zıt olsalar da bir konu hemfikirlerdi.
troçki mao için dağlı diyordu.
stalin: "margarin ne kadar tereyağı ise çin deki devrim o kadar sosyalisttir." der.
kitap ilerledikçe ilginç anektodları aktarmaya çalışacağım.
"... önce kapitalist Batı'nın bulduğu, sonra sosyalistim diyen Doğunun benimseyip uyguladığı biçimde endüstrileşme, doğasal düzeyde de, yüzyıllardır düşlenen ideal çözüm değildir. Eğer toplumsal örgütlenme, hele emeğin örgütlenmesi, endüstrileşmenin alışılmış biçimini kuramaz, ona egemen olamazsa, o endüstrileşmenin getireceği kalkınma, aynı zamanda toplumsal ve bireysel mutluluk anlamına gelmez." kısmı ile, beni sanayileşme konusunda kendimi sorgulamaya itmiştir. bu kitabı okuyana kadar, "stalin türk düşmanı şerefsizdi ama abi herif iyi bir liderdi, sabanla yürüyen ülkeyi nükleer teknolojiye ulaştırdı" havasındaydım. Preobrajenskiyin "ilkel toplumcu birikim yasası" meselesi tam bir rezalet zaten, ulan madem yeni düzen kuracaksın, Ricardo'nun ve diğer liberal teorisyenlerin sömürü yasalarına sınıfsal kılıf uydurup satma bize o zaman!
Özetlemem gerekirse, sosyalistlerin gerek Türkiye'de gerek ise dünyada yaptığı hataları gayet iyi özetleyen kitaptır. Çözüm önerisi azdır ama teşhis yerindedir. Kaptan'ın koyduğu bu teşhis halen geçerlidir ve bu teşhisi reçete haline getirecek bir babayiğit çıkarsa, bu solun tarihi için büyük bir adım olacaktır.