katakulli ile içeriye tıkılmış, bugün 'özür'le çıkarılan emniyet müdürü. yakın zamanda başlayacak ve akp'yi de kapsayacak yargı sürecinin mimarlarından biri olacaktır.
tahliyesinden sonra canlı yayında hükümet ağzıyla konuşmuştur. son günlerdeki tahliyelerden sonra herkes ağız birliği etmişcesine ''türkiye'deki gerçek hukuktan ve gerçek hakimlerden'' bahseder oldu. cemaat ve hükümet arasında mücadele olmasaydı af edersiniz ama bu açıklamaları yapanlar bok tahliye olurdu. cemaat hukukunun! içeriye attığı insanları akp hukuku! tahliye ediyor!bunu anlamak zor değil!
yalçın küçük ergenekon dan hüküm yediğinde "beni hiçbir yere polissiz göndermezler" , "buraya da polissiz göndermediler" sözünü etmişti yanlış hatırlamıyorsam. hah, işte. o polis, bu herif.
iktidar yandaşlarının zamanında yerden yere vurdukları şimdilerde adamın hakkını yemişiz yea meğersem kahramanmış adammış falan dedikleri eski emniyet müdürü. şakirtler zaten oldum olası sevmezler. bir de radikal solcular var ki cemaatin pisliğini çıkarttığı için heykelini dikmeleri gereken bu adamdan, polislik yıllarında ettiği işkenceler için nefret ediyorlar.
herkes kendi penceresinden bakıyor haliyle. ön pencereden bakarsan arka penceredeki cinayeti nasıl görebilirsin ki.
Haliçte Yaşayan Simonlar kitabında az önce Altın Kaçakçılığı Davası bölümünü hayretler içerisinde okudum. Bugün tapelerle ve iddialarla karşılaştığımız tüm altın kaçakçılığı mevzusunun Özal'ın Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığı yaptığı dönemde aynı yöntemlerle yürütüldüğünü ve bu girdi çıktı işlemlerindeki aracılara giden komisyonun da o yllarda %10 olduğunu anlatıyor. Avcı'nın içeriye bir kitaptan yola çıkılarak alınış sebebi artık daha bir anlamlanıyor...
devletin bugün anladığı durumu bundan tam 5 yıl evvel anlayan ve anlatmaya çalışırken de feto grubunun suçlu diye hapise tıkadığı emniyet müdürüdür.
yakında çıkıp emniyet genel müdürü olma ihtimali çok yüksektir.
ankara emniyeti nin 1999 da hazırladığı " emniyet teki fethullahçılar " listesinde 4. sırada yer alan, ancak sonraları cemaatin de içinde olduğu bir tertip tarafından hapse atılan eski emniyetçi.
Savcı hakkında 50 yıl istediği zaman 'Ahlakın bam teli' demiştim. Birkaç gün önce 15 yıl hapse mahkum edildi.
Gerçekten 'ahlakın bam teli'
Avcı'nın aldığı ceza bir skandaldır zira bu ceza bir güç oyununun, 'özel bir cezalandırma süreci'nin doğrudan sonucudur.
Gençler hatırlamayabilir, 20 yıla yaklaşıyor, Susurluk çeteler düzenini ifşa eden adamdı Hanefi Avcı.
TBMM Araştırma Komisyonu'na, PKK'nın ve destekçilerinin imhası için yasa dışı operasyon birimlerinin Emniyet, MiT ve ordu içerisinde aynı kollardan kurulduğunu, Emniyet'te özel harekatçıların, MiT'te eski özel harpçiler, eski ülkücüler ve mafya elemanlarının, orduda JiTEM etrafında subay ve itirafçıların harekete geçtiğini anlatan ilk adamdı.
Risk aldı ve bunun bedeli oldu. Açığa alındı, türlü idari cezalara çarpıtırıldı, bir süre hapishanede kaldı.
Ama Susurluk devletinin egemen olduğu o dönemde bile bugün olduğu gibi 'ödüllendirilme'ye yeltenilmedi. Kendi ifadesiyle 'devlet dönemi'nde dahi bu türlü 'cezalandırılamadı.
Devlet ile cemaat arasındaki usül ve güç farkı mı diyelim?
Avcı, 'Haliç'te Yaşayan Simonlar, Dün Devlet Bugün Cemaat' başlıklı kitabını 2010'un yazında yayınladı.
'Emniyet teşkilatı içinde, özellikle istihbaratta 'cemaat' örgütlenmesi var, karşı çıktığım için beni bile dinliyorlar, başıma bir iş gelirse bu örgütlenmenin farkında olduğum ve buna karşı durduğum için gelecek' diyordu.
Öyle oldu.
Önce kişilik infazına uğradı basında
Güvenilmez, tehlikeli, mahkum edilesi biri olduğu fikri servis edilen polis fişleriyle işlendi.
Devamı geldi
Avcı'nın takip edildiği ve dinlendiğini ispat etmek için kitabında yazdığı satırlar onu solcu bir örgüte yönelik gizli bir soruşturmayı açığa çıkarma suçlamasıyla karşı karşıya bıraktı.
Yetmedi
Bu sol örgüt Avcı'yı kıstırmak için işlevsel hale getirildi polis birimlerince.
Avcı bu örgütle bağlantılandırıldı, bir sol örgüte yardım eden adam haline dönüştü.
Bu da yetmedi
Bu sol örgüt ise Ergenekon'la ilişkilendirildi soruşturmacı polisler ve savcılar tarafından. Böylece Avcı'nın kitabı bir Ergenekon faaliyeti olarak tanımlandı. 'Bir yapılanma var, işte isim ve kanıtlar' iddiasının karşılığı 'Terörle mücadelede görev almış kişileri hedef göstermek' oldu. Nitekim mantık yürüterek kitabın kimi bölümlerinin ısmarlama ve başkaları tarafından, Nedim Şener ve Ahmet Şık tarafından yazıldığını iddia ettiler.
Savcı fezlekeyi iddianameye, mahkeme de iddianameyi karara 'kaynak' yaptı.
Ortada bir kitap ve Avcı'nın evinde yapılan aramada bulunan hatıra olarak sakladığı anlaşılan ruhsatsız bir silah var.
Bu mesele sadece Avcı meselesi değildir
Aynı zamanda bir ahlak ve bir vicdan meselelesidir.
Bu zulüm, o yolu açanların üzerinde bir vebal, sistem üzerinde ise bir şaibedir.
Sadece bu durum değil, bu durumu görmemek, geçiştirmek, suskun kalmak da ciddi bir ahlak sorunudur.
Ve ciddi bir 'anlama' sorunudur.
Zira bu cezanın çerçevesi, içten içe yanan, sosyojik tablonun baskıladığı, keskin, faydacı, yayılmacı bir siyasi güce, o gücün yürüttüğü bir iktidar mücadelesine de işaret etmektedir.
Gözler Gezi'de, iktidarın dilinde, akıllar darbe, katılımcı demokrasi tartışmalarında
Ama başka bir çark daha var.
Bir taraf, siyasi iktidar durmaksızın tasfiye ediyor, emniyette, istihbaratta kaybettiği ipi tutmaya çalışıyor. Öte taraf iktidara, özellikle Tayyip Erdoğan'a yönelik (Barış süreci, Gezi olayları dahil) her itiraz ve muhalefeti, her fırsatı her noktada, haberlerde, köşelerde, beyanatlarda, kendi hesabına işlevsel hale getirmeye çalışıyor.
Ve telaffuzu bile tabu olan, öfke, tehdit, yaptırımla karşılaşan, buna karşın dikkate alınmazsa her tür siyasi değerlendirmenin eksik kalacağı bu kavga, sistem, siyaset açısından derindeki asli unsurlardan birisi olmayı sürdürüyor.
Bilin ki, Avcı davası, MiT Müsteşarı konusunda akim kalmış bir güç gösterisi ihtiyacının kaçınılmaz sonucudur.
tutuklu olduğu Silivri Cezaevinden dedikleri manidar;
Bu kasetlerin benimle alakasının olmayacağına dair onlarca argümanı mahkemeye sundum, en basiti parmak kadar USBye yüzlerce kaset konuşması sığarken benim 1990 yıllarına ait olduğu zannedilen kasetlerle her görev yerimde il il gezdiğim, o odada iki tane çelik kasa var iken açıkta gardorap üzerine atıp, orada unuttuğum, kaset içeriklerinde askeri hastane santralı vs dinlemelerinin olması, 4 kasette seslerin olmadığı veya duyulamayacak kadar zayıf olduğu, bu kasetlerdeki bazı konuşmaların istanbul istihbarat biriminin Mahkeme kararı ile daha önce dinleme yaptığının Ergenekon davası dosyasındaki belgelerle sabit olması dikkate alındığında bu işin gerçek suçlusunun aranması gerekirken bana suç isnat edilmesini taktirlerinize sunuyorum...
kendisi hakkında ''silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte bilerek ve isteyerek örgüte yardım etmek, yargı görevini yapanı etkilemek, soruşturma gizliliğini ihlal etmek, kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirmek, terörle mücadelede görev almış kişileri hedef göstermek ve ruhsatsız silah bulundurmak'' suçlarından toplam 22 yıl 9 aydan 49 yıl 6 aya kadar hapisle cezalandırılmasını talep edilmiştir.